ALIN OZINIAN*
Uzun yıllardır Türkiye’de, aralık aylarında “Hıristiyan fobisinin” yükseltilmeye çalışıldığı, hatta başarılı olduğunu görüyoruz. İstanbul gibi çok kültürlü bir şehirde bile, yok olmanın kıyısında, can çekişen kültürel “renklere” bu denli korkuyla yaklaşılması oldukça rahatsız edici. Hıristiyan âleminin en önemli yortularından, İsa Mesih’in doğumunun müjdelendiği Noel, her seneki gibi bu yıl da “yeni yıl” ile karıştırılıyor. “Öfkeli kalabalıkların” da söylediği gibi yüzde 99 Müslüman olan bir ülkede bir avuç Hıristiyan’ın dini bayramlarını kutlamaları neden bu kadar infial yaratır? Neden geçen senelerde olduğu gibi elektronik panolarda belediye ‘Hıristiyan ve Yahudilerle dost olmayın’ mesajı veren bir ayet yayımlar? Neden Hıristiyanların bile varlığından şüphe duydukları, sadece bir simge olan Noel Baba şişme oyuncağı bıçaklanır? Dini bir bayram neden bir sapkınlıkmış gibi halk manipüle edilir?
Türkiye’de sayıları artık toplam nüfusun binden birine denk gelen ve azalmaları devlet eliyle organize edilen Hıristiyanlar açısından çok endişe verici bu çirkin girişimler azınlıklar üzerinde “Tedirgin edici bir prova” etkisi yaratıp, “Daha büyüğü de gelebilir” düşüncelerine sebep olurken Ermeniler diğer Hıristiyanlar gibi hâlâ kültürlerini korumaya dinlerinin gereklerini yerine getirmeye gayret ediyor. Sayıları azalsa bile büyüklerinden gördüklerini çocuklarına aktarmaya çalışıyorlar.
Belirtmekte yarar var, Ermeniler dünyanın neresinde olursa olsunlar 31 Aralık gecesi sadece takvimin “Yeni bir yıl” getirmesini kutlar. Bu geceki kutlamanın herhangi bir dini referansı yoktur. Ermeniler, Noel’i yani İsa Mesih’in doğumunu çoğu Hıristiyan’dan farklı olarak 25 Aralık yerine 6 Ocak’ta kutlar.
İncil’de Hz. İsa’nın doğumu ay ve gün olarak belirtilmediği için aslında kesin bir tarih vermek mümkün değildir. Ancak Luka İncil’inde Mesih’in vaftiz olurken otuz yaşında olduğunun bildirilmesi, onun doğum ve vaftiz tarihlerinin aynı güne rastgeldiği geleneğini başlatmış ve Hıristiyanlar her iki olayı birlikte tek bir günde (6 Ocak) kutlamaya başlamışlardır.
Bilindiği gibi Hıristiyanlığın en büyük hedeflerinden biri, putperestlik geleneklerinin yok edilmesi, mümkün değilse izlerinin dönüştürülmesi, kısaca eski alışkanlıklarının Hıristiyanlaştırılmasıydı.
Noel tarihi üzerine tartışmalar
Roma İmparatoru Aurelian’ın 274 yılında başlattığı Güneş’in Doğum Bayramı (Natalis Solis Invicti) 25 Aralık’ta Roma şehrinde etkin bir şekilde kutlanıyordu. Şenlikler o kadar içselleştirilmişti ki, bunu bir anda silip atmak mümkün olmayacaktı. Kilise “makul” olanı yaptı. Şenlikleri engellemek yerine 6 Ocak’ta kutlanan İsa’nın doğumunu 25 Aralık’a taşıdı. Bu dönüşüm hemen gerçekleşmedi. Bu yüzden Roma İmparatorluğu’nun etkin olduğu alanlardaki kilise toplulukları ancak 6. yüzyılda bu takvim dönüşümünü tamamlayabildiler.
Ermenilerin neden Noel’i dünya geneliyle birlikte 25 Aralık’ta kutlamadıkları sıkça sorulan bir sorudur. Bütün dünya kiliseleri içinde sadece Ermeni Ortodoks Kilisesi en eski geleneği yani “Gerçek Noel’i” korumaya devam etme kararı almış ve bugüne kadar bu tavrını değiştirmemiştir.
Ermenistan’ın Roma İmparatorluğu’nun sınırları içinde olmaması, Ermeni Kilisesi’nin 25 Aralık’ta bastırmak zorunda olduğu bir Güneş Bayramı sorunu bulunmaması kısaca Ermeni Kilisesi’nin Roma Kilisesi’nin uydusu olmaması sebebiyle, Ermeniler bu değişime gitmek istemediler. Ermeni Kilisesi 405 yılında Ermeni alfabesinin icadıyla kendine özgü litürji, tören ve kilise takvimi geleneğini “Altın Çağ” adı verilen bu yüzyılda tamamlamış ve sabitlemişti. Mısır’daki Kıpti Ortodoks Kilisesi Ermenilerle birlikte aynı geleneği hale sürdürmekte. Habeş ve Rus Ortodoks Kiliseleri ise 6 Ocak’ı Noel arifesi, 7 Ocak’ı da bayram günü olarak kabul ediyorlar.
Ermenilerin Noeli
Türkiye Ermenileri Noel’i “Surp Dzınunt” (Kutsal Doğuş) olarak adlandırırlar. 6 Ocak Surp Dzınunt yortusuna hazırlık Ermeni Kilisesi’nde yedi hafta sürer ve insanlara oruç yani vejetaryen perhiz salık verilir. Oruç günbatımında sona erdiğinde bile hâlâ hayvansal gıdalar tüketilmez. Kısaca bu 7 hafta süresi tamamlanmadıkça oruç tam anlamıyla bitmez. Yılbaşı gecesini, anlayacağınız gibi oruç tutan Ermeniler için aslında bir “perhiz sofrasıdır”. Sofrada özellikle vejetaryen yemeklerin yanı sıra “topik”, zeytinyağlı dolmalar ve pestiller, meyveler, kuru yemiş bulundurulur. Son yıllarda oruç çok fazla tutulmadığı için yılbaşı sofralarında birbirinden lezzetli hayvansal yemekler de görmek kaçınılmazdır. İstanbullu Ermenilerin yılbaşı sofrasında olmazsa olmazı anuşabur (tatlı-aş) adı verilen aşuredir. Nar, bolluğu simgelediği için sofranın baş köşesindedir, hatta kapı eşiklerinde bereket getirmesi için patlatılır. Türkiye’deki Ermenilerin memleketlerine (İstanbul, Yozgat, Diyarbakır, vs.) göre yılbaşı sofrasının yemekleri çeşitlilik gösterir.
Crakaluyts denilen Noel arifesinde (5 Ocak), kiliselerde gün batımına doğru başlayan ayinden sonra aileler yılbaşı gecesinde olduğu gibi toplanır. Ayinde İsa Mesih’in doğumu müjdelenir. Artık bayram başlayabilir, bu gece balık ve deniz ürünü tüketilmesi âdettendir. Türkiye’de değil fakat Ermenistan’da bu gece sofradaki balığa mutlaka kuru üzümlü ve kayısılı pirinç pilavı eşlik eder. Arzu edenler 6 Ocak sabahı kiliselerde düzenlenen ayinlere katılırlar. Daha sonra akrabalar ziyaret edilir, gün bayramlaşmayla geçer. Noel’in ikinci günü, 7 Ocak’ta kabir ziyaretleri yapılır, aileler ölmüşlerinin ruhlarına dua okur ve yakınlarının mezarlarını ziyaret ederler. Bu güne Ermenice “Merelots” denir, bayramda hayatta olanlar hatırlanırken, bayram sonrası sıra kaybedilenlere gelir.
Bayramda, her kültürde, her dinde olduğu gibi yoksullar ve kimsesizler evlere buyur edilir, yetimlere, engellilere yardım toplanır, büyükler unutulmaz, çocuklar sevindirilir. Özünde, kültürel motifler ile evrensel kutsallara, iyiliğe ve vicdana yaklaşılmaya çalışılır…
*Araştırmacı-yazar
Yorumlar kapatıldı.