İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

‘Devlet aklı’na teslim olanlara alternatifler

Alev Karaduman

Babil Derneği ve Tarih Vakfı’nın ortaklığında Salih Erturan ve Cihangir Gündoğdu tarafından hazırlanan ‘Bizzat Hallediniz’ sergisi yakın tarihimize ilişkin ezberleri bozmayı amaçlıyor. “Bizzat Hallediniz” Ermeni Soykırımı’nın 100. yılında operasyonun aşamalarını ve detaylarını Başbakanlık Arşivi’ndeki dört yıla yayılmış telgraflar üzerinden irdeleyen bir sergi. Babil Derneği ve Tarih Vakfı’nın ortak çalışması ile gerçekleşen sergideki telgraflar kamuoyu ile ilk defa buluşuyor ve soykırıma dair Talat Paşa’nın çok çarpıcı talimatlarını ve aşağıdan gelen cevapları içeriyor. 31 Aralık’a kadar Tütün Deposu’nda görebileceğiniz sergiyi Salih Erturan ve Cihangir Gündoğdu ile konuştuk…

“Bizzat Hallediniz” sergisi için nasıl bir ekiple çalışıldı, nasıl bir hazırlık süreci oldu?
Bu sene de soykırımın 100. yılı, çok fazla çalışmayla karşılaşacağımızı biliyorduk ama biz daha önce girilmemiş bir alana girerek derdimizi anlatmak istedik. Talat Paşa’nın daha doğrusu Dahiliye Nezareti’nin 1914-15-16-17 yıllarında çektiği telgraflarını inceledik ve 350 telgrafı sergilemeye karar verdik.
Arşive henüz girmeden soykırımı bire bir belgeleyen bu kadar belgeye ulaşacağınızı tahmin ediyor muydunuz?
Elbette ki neyle karşılaşacağımıza dair bir fikrimiz vardı ancak aşağıdan cevaben gelen telgrafları çalışmak bizim için ilginç bir deneyimdi. Telgraflarda Anadolu’daki Ermeni varlığının nasıl buharlaştırılacağına dair hem talimatlar hem de aşağıdan onların karşılığını, aşama aşama bir halkın nasıl havaya karıştırıldığını görebiliyorsunuz.
Sergi alanında göç yollarındaki kafilelerin azalarak gittiğini gösteren demografik bir harita var. Bu verilere nasıl ulaştınız?
Bizler bu nüfus haritasını çıkartırken hem Talat Paşa’nın defterindeki hem de telgraflardaki rakamlara başvurduk. Telgraflarda şu kadar insan öldü, şu kadarı göçtü kaldı diye raporlar var. Talat’ın kendisinin bizzat bu mühendislik ve istatistik çalışmanın başında olduğunu biliyoruz çünkü sürekli aşağıdan bilgi talep ediyor. 1916 oluyor hâlâ ne kadar Katolik, ne kadar Protestan ne kadar Müslümanlaşmış Ermeni kaldı bana bir cetvel hazırlayıp yollayın şeklinde telgrafları var. “Cetvelleri postaya verdik” diye cevaplar gidiyor. Ama cetvellerin kendisinin nerede olduğunu bilmiyoruz.
Soykırım yolları üzerinde telgraflar üzerinden en dikkat çekici ayrıntılar nelerdi sizin için?
Resmi gerekçe neydi, zararlı unsurların temizlenmesi için yürütülen bir iskan politikası. O yüzden amaç Ruslarla anlaşmış ve isyan etmeye meyilli Ermeniler’in deport edilip uzaklaştırılması olmalıydı. Ama “Ezine’de yaşayan 500 tane Ermeni’nin Trablusgarp yenilgisine sevinmelerine karşı tehcirlerine” diye telgraf var. Halep’e çekilen yetimler ve kadınlarla ilgili telgraflar var. Bu çocukların okula gitmesi zorunlu kılınıyor ama Ermeni okuluna gitmesi katiyen yasaklanıyor. Yeni kurulan her Ermeni yerleşkesi arasında en az 5 saatlik mesafe olması koşulu emrediliyor. Anlatılan niyetle olan arasındaki uçurum bizi çok şaşırttı diyebiliriz.
Memurlardan gelen cevaplarda hiç emre itaatsizlik var mı? Talimatlar her zaman karşılığını buluyor mu?
“Emirlerinizi yerine getiremeyeceğim Talat Paşam” diyen bir Kütahya Mutasavvıfı var. Lice kaymakamı “Ermeni tehcirini yapamam” diyor. Konya, Ankara valileri de emirleri uygulamıyor. Çok azlar ve çoğu da öldürüyorlar zaten. Bir de “Vatanımızı bu hainlerden temizleme adına emirleri uygulamak için hazır bulunmaktayız” diyenler var. Bunların en önemli motivasyonu da Ermeniler gittikten sonra kalacak sermaye birikimi olan Emval-i Metruke. Telgraflarda açık açık “Biz buradan Müslüman bir müteşebbis sınıf çıkaracağız” deniyor. Bunu öngörebiliyorlar çünkü 1914’te bütün vilayetlere telgraflar gidiyor, bölgede kaç Ermeni hane var, eşraf kim, malları mülkleri nedir, yayın organları ne, bunlar biliniyor. Talat Paşa 1915’te soykırım bakanı olarak oturduğunda aslında önünde tüm dosyalar hazır.
Dönemin Patriki’nin hatıralarında muhatapların “Talat Paşa dinlemiyor ki, keşke böyle olmasaydı” gibi ifadelere rastlamak mümkün. Talat Paşa’nın mevcut hükümetteki üstleri ile soykırımı yürütme şekli yansıyor mu telgraflara?
Bizim Tehcir Kanunu olarak bildiğimiz kanun 27 Mayıs’ta çıkıyor ama Ermeni tehcirinin başlaması 24 Nisan. Yani Talat, telgrafları yağdırmaya başladığında hiçbir dayanağı yok.
Emval-i Metruke geride kalan Ermeni mallarına ek konulmasını öngören başlangıçta geçici olarak çıkarılmış bir yasa. Şahıs mallarının yanında okullar, kiliseler, köyler, araziler de bu yasayla kamulaştırılıyor. Telgraflarda bu yasa nasıl işletiliyor?
Bu mallar cumhuriyetin sermayesini oluşturdu, hangi bölgede kimin ne kadar malına el konulduğuna dair çok detaylı hazırlanmış cetveller de var ama onlar da işin “uzmanları”nın ulaşabileceği yerlerde sadece. Telgraflarda cevaben bu raporların tutulduğu geçiyor çünkü. Kimi yerde fabrika, ev, ecza deposu, tütün tarlası, aklınıza gelecek her şey. Soykırım denen şey tam da bu zaten. Bir okulu, kiliseyi, atölyeyi, edebiyat dergisini, hepsini yok etmeye yönelik.
Telgraflarda soykırım sonrasında kadınların Müslümanlarla evlendirilmesi, çocukların köylere evlatlık verilip asimilasyonları için Müslüman hocalar tarafından eğitilmesi gibi ibareler geçiyor. Bu telgraflar tarihsel olarak hangi sürece denk düşüyor ve değişimleri ne yönde oluyor?
Çocukların asimilasyonlarına ve yetimhanelere dağıtılmalarına karar veriliyor. Osmanlı’nın asimilasyon siyasetini nasıl kullanacaklarına dair bir birikimleri var, bunu Ezidilere Dersimlilere karşı da kullanıyorlar. Soykırım sözleşmesinin ikinci maddesi “bir zümreye ait çocukların köklerinden kopartılması” gibi bir ibare var, yapılan şeyin ne olduğu belli yani. O çocukların da sonradan takibi yapılıyor telgraflarda. Ermeniler’e dair her şey çok titizlikle takip ediliyor.
Sergide Amerikan Harput Konsolosu’nun ve Patrik’in Kürtlerin ve yöre halkının soykırımı pekiştirici etkilerinden bahsediliyor. Memurlar dışında nasıl unsurlar yansıyor telgraflara?
Talat Paşa daha soykırımdan önce vilayetlerdeki hapishanelerde çeteciliğe yatkın, adi suçlardan yatan suçluların cetvelini istiyor. Bu kadar büyük bir iş sadece profesyönellerle yapılabilecek bir iş değil. Bu demek değil ki tüm Türk, Kürt, Çerkez halkı soykırımın ortağıdır ama bu işe kendi işkembesi oranında dahil olan bir zümre var. Sıradan bir aşiret üyesi bir tarla ya da hayvan aldı, hapisten çıkan çeteci de boğazını kestiğinin cebindeki altınını aldı.
Sergiden beklentiniz nedir?
Sergi, “Soykırım var mıdır?” sorusuna verilen “Bırakın tarihçiler tartışsın” cevabını bertaraf etmeye talip. Türkiye toplumunda bir belge fetişi var ve devlet aklına kayıtsız şartsız teslim olmuş kişilere bir alternatif sunmak aslında. Buradan ayrılırken birkaç soruyla ayrılabilirse insanlar bu bizim için önemli.

Yorumlar kapatıldı.