Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Baskın Oran, iç ve dış gelişmeler ile ülkemizin Doğu ve Güneydoğu’sunda yaşananları gazetemize değerlendirdi… Kürt sorunuyla ilgili değerlendirmelerde bulunurken yapılabilecekleri, “Federal düzen kurmaya gerek yok. Üniter düzen altında bunlar rahatlıkla yapılabilir” dedi. Baskın Oran’a göre, “Federal veya değil önemli olan yerel yönetimlerin güçlendirilmesidir” diye konuştu.
BASKIN ORAN EGE’LİLERİ TEHDİT ETTİ DİYE…
E.G: Güneydoğu’da son yaşananlar üzerine sohbet etmek istiyorum izninizle. Diyarbakır’ın Sur ilçesinde dün akşam sokağa çıkma yasağı kalktı. Ortaya çıkan manzarada halkın göç etmeye başladığını gördük. Her yer mermilerle, roketatarlarla delik deşikti. İlçe harabeye dönmüştü. 9 gündür ilçeye girilemiyordu. Bugün gazetecilerin ilçeye girmesiyle birlikte olanları gördük. Size göre Diyarbakır’ın Sur ilçesinde neler yaşandı?
B.O: 2013 Nisanında akiller heyetleri oluşturuldu. Bu barış sürecinin tanıtımı sırasında hep şunu söylüyordum; ”Şu sırada artık tabutlar gelmeyi durdurdu. Bu büyük imkandır. Bu imkandan yararlanarak, hükümet, derhal reformlara başlamalıdır. Aksi halde çok kötü olabiliriz”. Bunları deyince sorular geldi. ”Ne olur? Çok kötü olur dediğiniz nedir” diye. ”Çok kötü olabiliriz. AVM’lere gidemeyecek duruma gelebiliriz. İnternetten alışveriş yapmak zorunda kalabiliriz” dedim. Ertesi gün İzmir gazete ve sitelerinde ”Baskın Oran Ege’lileri tehdit etti” haberleri çıktı.
REFORMLAR YAPILMALIYDI
E.G: Sözleriniz çarpıtıldı yani.
B.O: Öyle anlamak istediler olayın vahametini anlamadıkları için. Olay şudur; bir ateşkes olmuştur. Bu ateşkesten yararlanarak derhal Türkiyeli Kürtlerin kendilerini bu memleketin eksiksiz vatandaşları hissetmelerini sağlayacak reformlar yapılmalıydı.
YEREL YÖNETİMLER GÜÇLENDİRİLMELİ
E.G: Hangi reformlar yapılmalıydı?
B.O: 1921 anayasasının 11. maddesi uygulanmalıydı. Bu madde der ki; şu konular Ankara’daki TBMM’nin yetkisi dahilindedir: Savunma, iç ve dış politika, uluslararası ekonomik ilişkiler, birden fazla vilayeti ilgilendiren hususlar. Tüzel kişiliğe sahip kılınacak ve kendi seçtiği konseyler tarafından idare edilecek vilayetlerin yetkilerine girenler: Eğitim, ziraat, ekonomi, sağlık, veterinerlik, bayındırlık, sosyal yardım.. Yani bugün medeni memleketlerde uygulamada olan yerel yönetimlerin güçlendirilmesi olayı. Bunun için gerekli olan altyapı Türkiye’de var. Mesela Büyükşehir belediyeleri var.
FEDERAL DÜZEN KURMAYA GEREK YOK
E.G: Büyükşehirlerle ilgili yasa zaten adem-i merkeziyetçiliğe temel olsun diye mi çıkarıldı?
B.O: Vallahi niyeti bilemiyorum. Fakat çok rahatlıkla olabilecek hükümlere sahip kılınabilir. İnsanın aklına hemen ”ABD gibi bir federal devlet mi olmak lazım” sorusu geliyor. Hayır. Federal düzen kurmaya gerek yok. Üniter düzen altında bunlar rahatlıkla yapılabilir.
E.G: ABD’nin Özal’lı yıllardan beri Türkiye’nin federasyonlara bölünmesini istediğini biliyoruz.
B.O: Ben böyle bir istek olduğunu ilk defa duyuyorum. Federal veya değil önemli olan yerel yönetimlerin güçlendirilmesidir. Hakkari’nin Allah’ın unuttuğu bir köyünün veya Bodrum’un Ankara’daki beyefendiler tarafından yönetilmesinin, ne yiyip ne içeceğinin bile tespit edilmesi iki açıdan mümkün değildir. Hem onun ihtiyaçlarını bilemez. Hem de o insan kendisini dışlanmış hisseder. Burada yapılacak olan TBMM’nin yapacağı kanunlar dahilinde 1921 anayasasının 11. maddesinde belirtilen konularda kendi kendilerini yönetmeleridir.
TÜRKİYE İÇİN İDEAL MODEL BÜYÜK BRİTANYA
E.G: Özerklik yani.
B.O: Tabii ki. Yerel özerklik. Yerel yönetimlerin güçlendirilmesi. Bunun için ABD olmaya gerek yok. Mesela bugün Büyük Britanya bir üniter devlettir. Üniter devlet yerel yetkilerin merkez tarafından verildiği ve istendiği zaman geri alındığı devlet türüdür. Mesela Büyük Britanya’da 4 tane meclis, 4 tane hükümet, 4 tane başbakan vardır. Bunlardan Londra’da bulunan bu yetkileri verir. Eğer isterse de geri alır. Mesela Kuzey İrlanda’ya iki kere yerel özerklik vermiştir ve iki kere de almıştır. Şu andaki üçüncüdür. İşte Türkiye için model odur.
E.G: Türkiye’de de 4 başbakan olmalı mı diyorsunuz yani?
B.O: Hayır. Bunlara gerek yok. İngiltere’nin çok özel bir durumu var. İngiltere, iki tane ada ve 1215 yılından beri demokrasiyi geliştiriyor. Düşünün ki Osmanlı Beyliği 1299’da kuruldu. İngiltere Magna Carta’dan beri demokrasiyi geliştiriyor. Türkiye’de de üniter yapı içerisinde bu gerçekleşir. Böyle olursa Kürtler, kendilerini Türkiye’nin bir parçası sayacaklardır. Şu anda ise saymamaya doğru gidiyorlar. İlk defa Ahmet Türk söyledi. Bizim kuşak, ondan bir sonraki kuşak söyledi. Artık gençler bizim gibi kendilerini Türkiyeli saymıyorlar, dediler. Bu çok tehlikeli bir gidiştir.
KENDİLERİNİ KÜRDİSTAN’LI SAYIYORLAR
E.G: Bahsettiğiniz geçler kendilerini Türkiyeli saymıyorlarsa ne sayıyorlar peki?
B.O: Kendilerini Kürdistanlı sayıyorlar. Çok az sayıdalar. Fakat bu Erdoğan rejiminin izlediği politika böyle devam edecek olursa sayıları artacak. Bu çocuklara bugün PKK bile hakim olamıyor. Bu çok tehlikeli bir şey. Bu hendek açmalar, şunlar, bunlar, Şivan Perver’den tut, HDP’ye varıncaya kadar çok geniş bir Kürt yelpazesi bunlara ”dur” diyor. Zaptedemiyorlar.
E.G: Neden zaptedemiyorlar?
B.O: Çünkü 2013’deki akiller toplantısında benim ”Amannn” diyerek söylediğim, İzmir’lilerin de ”Vayyy. Bizi tehdit ediyor” diye algılamayı seçtikleri olay bugün harekete geçti. Reformlar yapılmayınca böyle olması kaçınılmazdı.
SUS POLİTİKASI
E.G: Söz Kürdistan’dan açılmışken TBMM’de yaşanan Kürdistan polemiğini nasıl değerlendiriyorsunuz?
B.O: Benim çocukluğumda devamlı olarak ”sus” politikası uygulanırdı. ”Sen sus. Çocuksun”, ”Sen sus. Kadınsın”, ”Sen sus. Yemekte konuşulmaz”, ”Baban varken, hocan varken sen konuşamazsın” gibi. İnsanlar o kadar susturuldu ki, gelecek konusunda en ufak bir umut o kadar verilmedi ki kendilerini Türkiyeli hissedebilmeleri için, şimdi onlar Kürdistan sözüne vurgu yapıyorlar. Halbuki yerel yönetimler güçlendirilseydi onlar böyle demeye gerek duymazlardı. Ayrıca Kürdistan, ta 1200-1300’lerde Büyük Selçuklu Sultanı Sancar tarafından ilk defa telaffuz edilmiş ve ondan sonra İttihat ve Terakki’ye kadar hiç kesintisiz kullanılmış coğrafi bir terimdir. Bundan bizim bu kadar gıcık kapmamıza gerek yok.
KEMALİZM
E.G: Peki nedir insanlara bu kadar gıcık kaptıran o halde?
B.O: Maalesef Kemalizm Avrupa’nın tam bir ırkçılık havasına büründüğü bir dönemde ortaya çıktı.
E.G: Kemalizm yanlış mı algılandı?
B.O: Hayır. O dönemde bu dünyanın havasına uygundu. 1920’ler, 1930’lar ırkçılığın zirve yaptığı dönemlerdi. Kemalizm, o dönemlerde ulus devleti kurdu ve ideolojisini ortaya koydu. O dönemlerde Kemalizm, o ormanın kuşuydu. O normaldi. Fakat artık 2. Dünya Savaşı’ndan sonra demokrasi, çoğunluğun iradesi değil azınlığa saygı olarak algılanmaya başladıktan sonra oda sıcaklığına gelmeliydi.
Nitekim Menderes döneminde gelmeye başladı. Fakat onun arkasından Kemalizm, 1960, 1971, 1980, 1997 askeri darbeleriyle yukarıdan devrimi devam ettirmeye kalktı. Yukarı devrimde; bir seçkinler topluluğu devleti ele geçirir. Kanunlar aracılığıyla, iç dinamiği harekete geçirmeye çalışır. Halbuki burada iç dinamik 1950’den beri harekete geçmişti. O askeri darbeler, 27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül, 28 Şubat darbeleri bu iç dinamiği akamete uğrattı.
Yukarıdan devrim, tek atımlık silahtır. Eğer 2., 3. defa atmaya başlarsan, namlu yüzüne patlar. İşte olan budur. 1920’lerde, 1930’larda etnik Türk kavramını yukarıdaki tahta oturtması ve bu arada tüm alt kimlikleri yasaklaması normal görülebilecek olan Kemalizm, bu askeri darbeler yüzünden günümüze kadar aynı şekilde devam etti. Etmeseydi, zamanla oda sıcaklığına gelseydi, devlet bu saçma merkeziyetçilikten kurtulsaydı, bugün Sur’da yaşadıklarımızı asla yaşamazdık.
Bu ülkede devlet ve ona sahip olan Türkler “Türkiyeli” kavramını kabul etmeyip vatandaş için “Türk” kavramını bastırmaya devam ettikleri için bu insanlar Kürdistan demeye başladı. Başta Atatürk olmak üzere tüm İttihatçıların kullandığı Türkiyeli kavramı eğer benimsenmiş olsaydı, sadece kelimeden değil zihniyetten bahsediyorum, Kürdünü, Arabını, Çerkezini, Giritlisini hepsini içine alacaktı. O zaman kimse Kürdistan demeyecekti.
TEKNİK OLARAK KÜRT’LER AZINLIK…
E.G: Sizin çalışma alanlarınızdan birisi de azınlıklar. Şu anda Türkiye’de, Kürtler azınlık konumunda mı?
B.O: Teknik olarak evet. Çünkü azınlığın tanımında 5 tane unsur vardır. Sayıca az olacak, başat olmayacak, farklı olacak, vatandaş olacak, farklılığının bilincine sahip olacak. Bütün bu nitelikler Kürtlerde var.
Fakat Kürtler için azınlık kavramını kullanmak son derece yanlıştır. Çünkü azınlık demek Osmanlı İmparatorluğu ve T.C’de gayr-i müslim demektir. Gayr-i müslim de 1454’te başlayan ve bugün hâlâ Müslüman kafasının işletim sistemi olmaya devam eden Millet Sistemi’nde 2. sınıf vatandaş demektir. Kürtlerin, kendilerine azınlık diye hitap edildiği zaman, ”Hayır. Biz azınlık değiliz. Kurucu ve asli unsuruz” diye ortaya çıkmalarının sebebi budur. Aynı şey Aleviler için geçerlidir. Bu ”Biz de Türklerin yanına, o yukarıdaki tahta çıkmak istiyoruz” demektir. Türkiyeli kavramı herkesi içine alır. Türk, kana ilişkin bir kavramdır.
SUR’DA YAŞANANLAR KENDİLERİNİ TÜRKİYELİ HİSSEDEMEYEN JÖN KÜRTLERİN SİLAHLI İSYANI
E.G: Sur’da yaşananlara geri dönmek isterim. 9 gündür girilemeyen ilçede yaşananları nasıl değerlendirdiniz?
B.O: Yaşanan tüm konuştuklarımızın sonucu. Kendini Türkiyeli hissedemeyen Jön Kürt’lerin silahlı isyanı.
E.G: Orada bir iç savaş var diyebilir miyiz?
B.O: İç savaş bir devletin iki iç unsuru arasında olan savaştır. Burada Türkler ile Kürtler arasında bir savaş yok. Onun için buna teknik tabiriyle bir iç savaş denmez.
SUR’DA YAŞANANLAR; DEVLET İLE HALKIN BİR KESİMİ ARASINDAKİ SİLAHLI ÇATIŞMA
E.G: Ne denir?
B.O: Bu devletle halkın bir kesimi arasındaki silahlı çatışmadır. Bu, Türkiyeli Kürtleri Türkler ile eşit vatandaş saymamakta ısrar eden Erdoğan rejimiyle, buna tepki duyan genç Kürtlerin çatışmasıdır. Öyle bir genç Kürtler ki, abilerinin ve babalarının ikazlarına dahi artık yabancılaşmış olan genç Kürtler.
ERDOĞAN’IN HEM İÇ HEM DE DIŞ POLİTİKADA UYGULADIĞI TEK YÖNTEM NE?
E.G: PKK’nın bile, ailelerinin bile dizginleyemediği genç Kürt’ler diyorsunuz.
B.O: Bunun günahı Erdoğan rejiminin sırtındadır. Çünkü Erdoğan, iktidarda kalabilmek için hem iç politikada hem de dış politikada tek bir yöntem uyguluyor.
E.G: Nedir o yöntem?
B.O: Kutuplaştırma ve gerginleştirme. Bu yöntemi uyguladığı oranda oyu artıyor. 7 Hazirandan sonra korkunç bir gerginleştirme yaptı. ”Kürt sorunu yoktur” dedi. 2005 Ağustosta ”Kürt sorunu memleketin sorunudur. Benim de sorunumdur” demiştir. Bu gerginleştirme politikası sayesinde 5 ay içinde yüzde 49.5 oy aldı.
Aynı şeyi dış politikada yapıyor. Kalkıp Rus uçağını düşürüyor. Bu rüyamda görsem inanmak istemeyeceğim bir olaydır. 700 yıllık Türk devleti asla ve kat’a böyle bir şeye girişmedi. Kalkıyor Irak’ta eğitim veriyorum diyor. Oysa orada 35 tank var. Bu nasıl bir eğitimse. Orayı takviye ediyor. En sonunda Bağdat hükümeti patlayınca; ”Takviye etmekten vazgeçtik. Ama çekmeyeceğiz” diyor. Kuyruğu dik tutmaya çalışıyor.
TÜRK PUTİN İLE RUS PUTİN
E.G: Hedef gerginlik yani.
B.O: Evet. Bush’un 11 eylülden sonra popülaritesi yüzde 51’den 90’a çıktı. Aynı olay. Erdoğan’ın Rus uçağını düşürmesini destekleyenlerin oranı yüzde 91,6 (Geçici Araştırma Şirketi). Sözümona anayasa profesörü Burhan Kuzu’nun, Putin için ”puşt” dediği, sonrasında da ”Ay ben Bush demek istedim” dediği bu gerginlik üzerine yaşamaya çalışıyorlar. Ne yazık ki şu anda sahnede iki tane Putin var. Biri Rus Putin, diğeri Türk Putin. İkisi de tüm geleceklerini gerginlik üzerine kurdular.
ÖRGÜTÜN KONTROL EDEMEDİĞİ GENÇLERİN TEPKİSİ
E.G: Cizre’de devlet hastanesine roket, Şemdinli’de devlet hastanesine bombalı araçla saldıran PKK, dün de Diyarbakır’da askeri hastaneyi vurdu maalesef.
B.O: Bir rezalet de bu. Burada bunların örgüte maledilmesi zor. Bunlar örgütün de kontrol edemediği gençlerin tepkileri. Onların günahı da Erdoğan rejiminin sırtınadır.
”ORTADOĞU’DA EKMEK BULMAK ZOR, SİLAH BULMAK KOLAYDIR”
E.G: Madem PKK’nın işi değil, bu gençler bu kadar silahı nereden buluyor?
B.O: Ortadoğu’da ekmek bulmak zor, silah bulmak kolaydır.
E.G: Hendek ve barikatlara sanayi tüpleri tuzaklanıyor.
B.O: Ateşkes yapıldığı zaman reform yapmamakta ısrar eden rejimin sonuçlarıdır bunlar.
OBAMA YETKİSİZ..ERDOĞAN, TEK ADAM OLMAK İSTİYOR…
E.G: Neden rejim reform yapmıyor?
B.O: Çünkü Erdoğan’ın kafasında tek adam olmak var. Reform yapılırsa yerel yönetimlere yetki dağıtılacak. O zaman tek adam olamayacak Erdoğan. Mesela Obama sanıldığı gibi kudretli değildir. Çünkü parlamento onu dengeler. Yargı onu dengeler. Daha da önemlisi, basın onu dengeler. Erdoğan iki seçim arasında parlamentoyu 5 ay kapattı yahu. Yargı’yı HSYK vasıtasıyla kendine bağladı. Basında haber yazmaya kalkana dava açılıyor, dava sırasında da tutuklu kalmak şartıyla!
MUHALEFET BÖLÜNMÜŞ VE BECERİKSİZ. MHP VE PUTİN ERDOĞAN’IN MÜTTEFİKİ… CHP, DÜNYA’NIN EN BECERİKSİZ PARTİSİ…
E.G: Muhalefeti beceriksiz buluyor musunuz?
B.O: Tabii ki. Bölünmüş ve beceriksiz. Erdoğan’ın iki tane müttefiki var. Biri Putin. Diğeri MHP. Bu kadar güçlü müttefiklerin varsa karşında muhalefet mi kalır? CHP, zaten dünyanın en beceriksiz partisidir. Basın gıkını çıkaramıyor. Bütün millet içeride. Havuz medyası yaratıldı; dünyanın hiçbir yerinde görülmemiş bir şey. Böyle bir medya korkuyla yaratılır. Ama parayla yaratmak Türkiye’nin icadı. 900 kişiye Cumhurbaşkanı’na hakaretten dava açılıyor. Hiçbir denetim, denge mekanizması olmadan başkanlık olur mu? Dünyanın en güçlü adamı Obama, denetim ve denge mekanizması (checks and balances) sayesinde dünyanın en kontrol altındaki adamı. Erdoğan’ın asla kabul etmeyeceği bir şey bu.
ŞİMDİ YAŞADIKLARIMIZ 90’LI YILLARIN BAŞINDAN DAHA KÖTÜ
E.G: Urfa’da, Cizre’de PKK tarafından polis kaçırıldı. Bölgede devlet hastaneleri yakılıyor. 500 yıllık Fatih camisi yakıldı ve etrafına tuzaklar kuruldu. İçeri girilemiyor. Sur’da dışarı çıkma yasağının son bulmasıyla halkın göç ettiğini gözlemledik. Bu noktadan baktığımızda; 1990’lı yılların başındaki döneme mi geri döndük?
B.O: Hayır. Daha kötü. Çünkü 1990’lı yıllarda bu öfkeli Kürt gençliği yoktu. Örgütün yanısıra İnsan unsuru devreye girdi. 1990’lı yıllar kabustu. Şimdi ki daha büyük kabus. Bunu yarın daha iyi anlayacağız. İnsanlar, yaşadıkları dönemi değerlendiremezler.
TÜRKİYE, HENÜZ BÖLÜNMEYECEK… HENÜZ HERŞEY KAYBEDİLMEDİ…
E.G: Türkiye bölünecek mi?
B.O: Hayır. Henüz değil. Henüz her şey kaybedilmedi. Türkiye, Erdoğan’dan kurtulursa işler düzelir. Kişinin tarihteki rolü o kadar önemli değildir. Tarih, kişiyi yaratır. Fakat bazen bazı kişiler çıkar. Onlar son derece iyi veya kötü roller oynayabilirler. Bugün ikincisine tanık oluyoruz. Tüm bu olay, AKP’den çıkmıyor, Erdoğan’ın İslamo-Kemalizm’inden çıkıyor. İdeoloji İslamcı, yöntem 1930’ların Kemalizmi. Tam bir anakronizma. Yani, tarihini şaşırmak.
TAHİR ELÇİ CİNAYETİNDE HİÇBİR ŞEYİN AÇIĞA ÇIKMAYACAĞINA EMİNİM
E.G: Hepimizi üzüntüye boğan bir cinayet işlendi. Cizrelilerin elçi olarak gördüğü Tahir Elçi, öldürüldü.
B.O: Bu cinayeti konuşmayalım. Çünkü bu cinayetin hiçbir unsuru ortada yok. Mermi çekirdeği dahi ortada yok.
E.G: Kimin vurduğu belli değil.
B.O: 24 tane polisin tabancası incelemeye alındı. Hiçbir şeyin açığa çıkmayacağına eminim.
E.G: Bu cinayet de faili meçhul olarak mı kalacak?
B.O: Şu anda öyle. İleride belli olur. Ben başka bir cinayetten bahsetmek isterim. Türkiye’nin en büyük sorununu o ortaya koyacak.
HRANT DİNK CİNAYETİ, FETHULLAHÇILARIN ÜSTÜNE YIKILDI
E.G: Hangi cinayet?
B.O: Hrant Dink cinayeti. Dink cinayeti de Fethullahçıların üstüne başarıyla yıkıldı. ”Paralelciler yaptı” oldu. Yahu, bunlar bunu yaptıysa, sen neydin? Başbakandın. Soruşturma açılmasını bile engelledin.
E.G: Size göre Paralelciler mi yaptı?
B.O:Polis içinde ve yargı içinde etkiliydiler. Fakat sorumluluk yönetene aittir. Başarı da, başarısızlık da siyasi iktidarındır. Kimin olacak? Benim mi olacak? Kim getirdi Fethullahçıları o kilit mevkilere? Ben mi getirdim Erdoğan mı? 17-25 Aralık rezaleti olmasaydı Erdoğan onlarla bozuşacak mıydı?
ELÇİ’YE VE DİNK’E SIKILAN KURŞUN, TÜRKİYE’Lİ KAVRAMINA SIKILDI
E.G: Sizce Tahir Elçi’ye ve Hrant Dink’e sıkılan kurşun kime sıkıldı?
B.O: Türkiyeli kavramına sıkıldı. Baksana biri Kürt, biri Ermeni. İkisi de Türkiyeli. Türk değil. Dikkat!
AKP’NİN HEDEFİNİ AKP DE BİLMİYOR… SADECE ERDOĞAN BİLİYOR…
E.G: 1 Kasım seçimleriyle yüzde 49,5 oy alan AKP tek başına iktidara geldi. AKP’nin öncelikli hedefi yeni bir anayasa mı, başkanlık sistemi mi?
B.O: Eğer bunu AKP bilseydi, ben de cevabını bilirdim. Bunun cevabını sadece Erdoğan biliyor. Tek adam olmak istiyor. Ne istediğini bilen bir tek o. 2002 sonunda AKP’nin iktidara gelmesi Türkiye için bir nimettir. Çünkü Kemalizm birçok şey başardı. Fakat iki konuda çok başarısız oldu ve o iki konuyu da fena halde kanattı.
AKP NEREDE YANLIŞ YAPTI?
E.G: Nedir bunlar?
B.O: 1) İslam konusu. 2) Kürtler konusu.
Kemalizm hu çekmeyi bile yasakladı. Kürtlüğün K’sını yasakladı. Mülkiye Türkiye’nin en özgür fakültesiyken biz Kürt demeye cesaret edemezdik. Hem korkardık, hemde Kürt demenin çok tehlikeli bir şey olduğuna inanmıştık.
2002 yılında AKP’nin iktidara gelmesiyle bu olay oda sıcaklığına geldi. AKP 2011 yılına kadar iyi gitti. Ben ve bir sürü arkadaşım destekledik. Çünkü 1920’lerden beri ilk defa insan hakları konusunda ciddi reformlar yaptı. Fakat üç olay Erdoğan’ın gidip İslamo-Kemalizm’in gelmesi sonucunu doğurdu. Biri dış, ikisi iç politika olayı.
Dış olay, 2011 Martında Arap Baharı’nın Suriye’ye ulaşması. Erdoğan, umuyordu ki, Tunus’da başlayan olay sırayla Libya, Mısır, Suriye’de Müslüman Biraderler olayını getirecek. Kendisi de bunun başına halife olacak. Fakat Tunus, uzun yıllar Fransız etkisiyle yaşamış olmanın verdiği şeyle oda sıcaklığına geldi. Libya, kaosa düştü. Mısır’da, Mursi geldi. Ama askeri darbe oldu. Suriye’de de Esad Müslüman Birader iktidarını engelledi. O güne kadar Erdoğan ve Esad aileleri beraber ailece tatile gidiyorlardı. Ondan sonra Esad, şeytanlaştırıldı.
İç siyasetteki iki olay, malum. Birincisi, Gezi Parkı olayı. Bu olayı ABD’liler kolay anlar. Zuccotti Parkı olayıdır. Oradaki, gençlerin barışçı bir protesto gösterisiydi. ABD’liler bu gösterilere sıcak yaklaştığından o durum olaysız atlatıldı ve bugün unutuldu bile. Erdoğan, gezi parkına gidip arkadaşlar, ne istiyorsunuz, sorun nedir deseydi, sorun halledilecekti. Bir sürü insan ölmeyecek, sakat kalmayacaktı. Bu tamamen bir paranoya sonucudur. İkinci iç politika olayı da 17-25 Aralık rezaletlerinin ortaya çıkmasıdır. Erdoğan, aynen Gezi Parkı gibi bu olayı da kendisine darbe olarak aldı.
Bu üç olay Erdoğan’ı Dr. Jekyll’dan, Mr. Hyde’a dönüştürdü. Stevenson’ın meşhur romanı.
GERGİNLİK OY GETİRİYOR
E.G: Ama yine de yüzde 49,5 oy aldı.
B.O: Gerginlik politikası adamın işine yarıyor. Erdoğan bunu keşfetti. Bahsettiğim üç olaydan sonra artık AKP yok. Sadece İslam soslu Kemalizm uygulayan Erdoğan var. Bu kadar basit.
TÜRKİYE-RUSYA KRİZİNE FIKRALI CEVAP
E.G: Milliyetçilik sizin çalışma alanlarınızdan biri. Yaşadığımız Rusya-Türkiye krizinde, Ruslar milliyetçi mi davranıyor? Ruslar duygusal mı? Kriz niye aşılamıyor?
B.O: Çünkü Putin, Ukrayna vs. derken gerginlik politikası yaratarak Rusları arkasına toplamak istiyor. Aynen Erdoğan gibi. Şu farkla ki, o Sovyet İmparatorluğunu tekrar toplamak istiyor. Erdoğan’ın buna gücü nerden yetecek? Daha Türkiye’yi bir arada tutamıyor.
E.G: Bu krizin sonu nereye varır? Barışır mıyız yoksa iki taraf da ekonomik kayıplara rağmen gerginliği devam mı ettirir?
B.O: Fıkradaki gibi olur. Ağa ile köylüsü arabada gidiyorlarmış. Ağa eğlenmek için köylüye demiş ki; ”Bana bak şu sığır tersini yersen, arabayı iki atıyla sana vereceğim”. Köylü de fakir, oturup yemiş. Ağa da mecburen ”Al dizginleri” demiş.
Ama ağzından sığır tersi tadı gitmeyen köylü yolda başka bir sığır tersini görünce kalkmış, “Ağam, şu sığır tersini yersen arabayı geri alırsın” demiş. Zaten ağa da ”Böyle aptalca bir şey için güzelim arabayı verdik” diyor, oturmuş, yemiş. Arabaya tekrar sahip olmuş.
Sonra ikisi de birbirine bakmışlar ”Ulan biz ne boku niye yedik” demişler. İşte Rusya ile Türkiye’nin durumu böyledir.
E.G: Teşekkürler hocam açıklamalarınız için.
XXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXX
PROF. DR. BASKIN ORAN
KİMDİR?
26 Temmuz 1945 , İzmir. Türk siyasetçi ve Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim üyesi.
1968 yılında bitirdiği Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde 1969 yılında asistan oldu. 1971 yılında uzaklaştırıldığı okuluna 1972 yılında Danıştay kararıyla geri döndü. 1974’te doktorasını tamamladı. 1982’de yardımcı doçent iken okuldan tekrar uzaklaştırıldı. 1990’da mahkeme kararıyla bir kez daha okuldaki görevine iade edildi. 1991’de doçent, 1997’de Uluslararası İlişkiler alanında profesör oldu. Çalışma alanı milliyetçilik, azınlıklar, Türk dış politikası ve din-devlet ilişkileridir.
2006 – 2007 dönemi başında öğretim üyesi görevinden emekliye ayrılmış ve üç aylığına İngiltere Oxford Üniversitesi’ne öğretim üyesi olarak gitmiştir. Emekliliğin ardından Ankara Üniversitesi’nde ders vermeye devam etmektedir.
Türkçe ve Ermenice olarak yayınlanan haftalık Agos, günlük olarak yayınlanan Birgün gazetesi ile Radikal gazetesinin eki Radikal İki’de köşe yazıları yayımlanmaktadır.
Başbakanlık İnsan Hakları Danışma Kurulu (İHDK) üyeliği ve onun alt komisyonu olan Azınlık Hakları ve Kültürel Haklar Alt Komisyonu Başkanlığı görevi yapmıştır. 1 Haziran 2007 günü Ortak Bağımsız Aday Platformu girişimiyle İstanbul 2. Bölge’den bağımsız milletvekili adaylığını açıklamışsa da seçimlerde yeterli oy alamamıştır.
30 Mayıs 2008 tarihinde, Türk İntikam Tugayı imzalı mail ile, yaşamına yönelik ciddi bir tehdit almıştır.
15 Aralık 2008 tarihinde, Ahmet İnsel, Ali Bayramoğlu, Cengiz Aktar ve bine aşkın aydın ile , Ermenilerden Özür diliyoruz kampanyasını başlatmıştır.[3] Bu kampanya ile ilgili yabancı gazetelere “1923’ten beri beynimizi yıkıyorlar”, “bu kadar cehalet, bilgisizlik eğitim sistemimizden gelmektedir” demiştir.
Özel hayatı
Eski Milli Eğitim Bakanlarından Reşit Galip’in torunu Feyhan Hanım ile evlidir ve üç çocuk babasıdır. Kızı Sırma Oran 17 yıldır Fransa’da, Lyon kentinde yaşamaktadır ve siyaset ile uğraşmaktadır. 2008 Fransa Yerel Seçimlerinde, Fransa Yeşiller Partisi ve Fransa Sosyalist Partinin ortak kurduğu bir grup ile, Lyon şehirin bir beldesi olan Villeurbanne’dan dördüncü sıradan aday gösterilmiştir ancak Fransa’daki Ermeni Diasporasının ısrarı Sırma Oran’ı istifaya zorlamıştır.
Kitapları
“M. K.” Adlı Çocuğun Tehcir Anıları
Atatürk Milliyetçiliği Resmi İdeoloji Dışı Bir İnceleme
Az Gelişmiş Ülke Milliyetçiliği Kara Afrika Modeli
Dalavera Memet’in Bodrum Tarihi
Devlet Devlete Karşı
Enişte Gözüyle Bodrum
Kalkık Horoz Çekiç Güç ve Kürt Devleti
Kenan Evren’in Yazılmamış Anıları (1989)
Kenan Evren’in Yazılmamış Anıları Son Defter (1990)
Küreselleşme ve Azınlıklar
Nerde O Eski Mahpushaneler!
Türk – Yunan İlişkilerinde Batı Trakya Sorunu
Türkiye’de Azınlıklar
Yunanistan’ın Lozan İhlalleri
Çevirileri
– Uluslararası Politika, Hans J.Morgenthau, 1970
Editörlüğünü Yaptığı Kitaplar
Türk Dış Politikası Kurtuluş Savaşından Bugüne Olgular, Belgeler, Yorumlar Cilt 1:1919-1980
Türk Dış Politikası Kurtuluş Savaşından Bugüne Olgular, Belgeler, Yorumlar Cilt 2:1980-2001
Türk Dış Politikası Kurtuluş Savaşından Bugüne Olgular, Belgeler, Yorumlar Cilt 3:2001-2012
Ödülleri
2006 Türkiye Yayıncılar Birliği Düşünce ve İfade Özgürlüğü Ödülü
Yorumlar kapatıldı.