İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Ermeni Soykırımının 100 Yılı Kapanırken Türkiye Ne Kaybetti?

Ragıp Zarakolu*
 11 Aralık 2015 tarihinde Berlin Charlottenburg  Belediyesi  Salonunda Ermeni Kilise ve Kültür Toplumu tarafından düzenlenen “2015 Yılı Ne Getirdi? Başlıklı toplantıda yaptığı konuşmanın metni…
Parevses, Shlomo, Shalom, Kalimera, Ser Çava… Sizleri 1915 soykırımının kurbanı olan halkların diliyle selamlıyorum. Ermeni soykırımının 100 yılı Türkiye Cumhuriyeti bakımından  önemli bir tarihle yüzleşme fırsatı idi. Bırakın Özürü, bırakın Tazmini, Ermeni halkının acısına saygı göstermeyi bile beceremedi. Bundan Ermeni halkının bir kaybı oldu mu? Hayır. Kaybeden yine Türkiye halkı oldu.

Değişmeme konusunda inadı bir türlü kırılmayan Türkiye Cumhuriyeti Soykırımın 100. Yılında demokratikleşme doğrultusunda değil totalitarizm doğrultusunda daha kararlı adımlar attı.

Cumhuriyet tarihi boyunca Ermeni soykırımının inkarı, totaliter devlet ideolojisinin ayrılmaz bir parçası oldu.
Bunun için Türkiye’nin demokratikleşmesinin olmazsa olmaz temel şartlarından ve kriterlerinden biri de Ermeni soykırımının tanınması, özür ve telafidir.
Ermeni soykırımının tanınması, 100 yılda artık kurbanlar açısından değil, bizzat Türkiye Cumhuriyetinin bekası bakımından hayati bir zorunluluk haline gelmiştir.
Bu Cumhuriyet aynı hataları inatla tekrarlamaktadır.
Bu sadece ülkenin kendisi için değil, komşular açısından da bir istiktarsızlık ve tehdit unsuru olmaktadır.
Artık sadece kurbanlar, mazlumlar açısından değil, devlet ve toplum açısından da “bir daha asla”  bilincinin oluşması, oluşturulması aciliyet kazanmıştır.
Türkiye Cumhuriyeti, nobran inkar politikası ve dolaylı “gerekirse bir daha yaparız” tehdidi ile, sadece kendisinin değil, yurttaşlarının da geleceğini tehdit altına sokmaktadır.
Türkiye Cumhuriyeti, bizzat Osmanlı Askeri Mahkemesi tarafından “ihanet” suçlaması ile mahkum edilen Talat/Enver/Cemal triumvirasının maceracı politikasına, soykırımın 100. Yılında “geriye doğru büyük sıçrama” ile dönüş yapmıştır.
Osmanlı Hükümet üyelerinin bile haberi olmadan, Osmanlı Devletini bir oldu bitti ile Rus limanlarına saldırarak 1. Dünya Savaşına sürükleyen aynı maceracı siyaset 2011 yılından beri devreye sokulmuş, ve bu 2015 yılında zirve yapmıştır.
Türkiye Parlamentosu daha yeni hükümeti onaylamadan, yeni bir hükümetin bile oluşmasını beklemeden, Suriye sınırında bir Rus uçağının düşürülmesi ile izlenen oldu/bitti politikası üçlü triumviranın ülkeyi birinci dünya savaşına sürüklemesini hatırlatmaktadır.
Sadece İslamizme değil, İttihatçıların Pan-Türkizm politikası geri dönüş yapmıştır. Karabağ savaşına katılmış olan militan unsurlar, bugün Suriye iç savaşında kullanılmaktadır. Bu hareketin sloganları, Kürt bölgesinin duvarlarına yazılmaktadır. 
Ve İttihat Terakki Partisinin 80 Darbesinden sonra Türk ordusu tarafından yeniden devreye sokulan İttihatçı İslam/Türk Sentezi politikası artık yeniden temel politika haline gelmiştir.
Yüz yıl önce başlamış olan Soykırım, 2015 yılında, artık Suriye ve Irak’ta sağ kalmayı başarmış üçüncü/dördüncü kuşak Ermeni/Süryani/Ezidi toplumunun kökünü kazıyarak, son safhasına ulaşmıştır.
Suriye ve Irak, soykırımdan sağ kurulan Ermeni ve Süryani toplumunun yaşama alanı bulduğu, yaralarını sardığı ülkelerdi.
Bunda aynı 15’de olduğu gibi bugün de Batı Dünyasının da sorumluluğu vardır.
Batı dünyası Suriye ve Irak’tan önce, yakın müttefikleri olan Cihadizmin anavatanı olan Saudi Arabistan ve yarim yüzyıldır demokrasi özürlü olan TC’de demokrasinin yerleşmesi için çaba harcamalıydı.
Batı dünyası daha 1878’de uluslararası Berlin anlaşması ile taahhütte bulunduğu Ermeni Reformu için asla ciddi çaba harcamadı.
14’de Osmanlı Hükümetinin isteksiz imza attığı Ermeni Reform planı ise, daha uygulanmadan iptal edildi. Hatta Rus limanlarına Almanlarla birlikte, “Pearl Harbour Baskını” yapmanın ardındaki asıl niyet ise, Ermeni Reformunun hayata geçirilmesini engellemekti.
Alman ve Türk militarizmi aynı zamanda dünyanın başına “cihadizm” belasını birlikte sardılar.
Soykırımın bir ayağı da Cihadizm idi.
ISIS ile Cihatizm, “Büyük Oyun”un bir parçası olarak hortlatıldı.
“Ilımlı İslam” projesinin meyvası Cihadizm oldu.
101 yıl önce soykırım tehditi altına giren Anadolu ve Mezapotamya coğrafyasının Hristiyan, Ezidi ve Yahudi halkları idi.
Nasıl Yahudi soykırımının diğer kurbanları var ise, Ermeni soykırımının da diğer kurbanları vardı: Süryanile ve Rumlar.
Çünkü İttihat Partisinin ulus devlet inşa etme projesinde Hristiyanlığa yer yoktu. Sözde laik olan bu proje, 100 yıl boyunca ülkenin soykırımdan sağ kurtulan Hristiyan yurttaşlarına karşı inatla sürdürüldü. Zaman zaman Yahudiler de bundan nasibini aldı. Yezidi ve Aleviler ise, inançlarını terk etmeye zorlandı.
Bugün ise, bu halkaların son kuşakları yanında, Kürt halkı, Alevi toplumu, Cihadizm ve TC’nin yanlış politikaları nedeniyle soykırım tehdidi altındadır.
Ermeni reformuna benzetilebilecek olan Kürt sorununun barışçıl çözüm projesi  iflas etmiştir.
Bugün sadece Irak ve Suriye coğrafyası değil Türkiye Kürdistanı da de facto bir savaş alanı olmuştur.
Soykırım inkarı politikası ile TC, sadece komşu ülkelerde değil, ülke içinde de istikrar ve barışı tehlikeye sokmaktadır.
Ve bu nedenle ağır bir bedel ödeyecek, ne yazık ki bunun acısını bütün yurttaşlar çekecektir.
Soykırım inkarcılığı 100 yıl boyunca Ermeni halkının 15’in karanlığına hapsetti.
Ancak 23 Nisan’da Eçmiadzin’de yapılan, Ermeni halkının ikonunun kanonize edilmesi ile birlikte, artık soykırım kurbanları kurban olmaktan çıkıp, martir olmuştur. Kadını, erkeği, çocuğu, yaşlısı genci bu ikonla sembolik olarak, artık kurban olmaktan çıktı.
Onların mezarları artık açık değil, onlar bir halkın kalbine gömüldüler.  Onlar dünya halklarının kalbindeler artık.
TC ise insanlığa karşı işlenmiş ağır bir suçun ezici yükü altında kalmaya devam edecek.
TC, 100 yıldır asla huzurlu barışçıl bir toplum kuramadı, “bir daha asla” demeyi beceremediği için. “Yine yaparım” tehdidini sürdürdüğü için. 100 yıl boyunca kurbanlaştırılmayan inanç/etnik/siyasal grup kalmadı.
Bu anlayış değişmediği, tarihle yüzleşilmediği, özür ve tazmin kültürü inşa edilmediği, cezasızlık /inpunity devam ettiği sürece, bu kanlı topraklar asla huzur bulmayacak.
Ve hakikat için mücadele devam edecek. Sonunda kazanan vicdan olacak.
Shnorhagalutyun, Eferisto, Tawdi, Toda, Spas…
•          11 Aralık 2015 tarihinde Berlin Charlottenburg  Belediyesi  Salonunda Ermeni Kilise ve Kültür Toplumu tarafından düzenlenen “2015 Yılı Ne Getirdi? Başlıklı toplantıda RZ nin yaptığı konuşmanın metni.
Auf Einladung der Armenischen Kirchen- und Kulturgemeinde spricht am 11. Dezember 2015, 19:15 Uhr, im Festsaal des Rathauses Charlottenburg-Wilmersdorf, Otto-Suhr-Allee 100, 10585 Berlin, der türkische Menschenrechtler, Verleger und Publizist.Die Themen: Was hat das Jahr 2015 gebracht? Eine menschenrechtliche Bilanz mit Blick auf die künftige Prävention von Genoziden.
Eine Veranstaltung der Armenischen Kirchen- und Kulturgemeinde Berlin in Kooperation mit dem Integrationsbeauftragten des Bezirksamtes Charlottenburg-Wilmersdorf.
Musikalische Begleitung: Asadur Baljyan, Bariton, und Jora Sargsyan, Klavier
Das Referat ist in türkischer Sprache und wird konsekutiv von Frau Elif Amberg ins Deutsche übersetzt.
Verkehrsverbindung: U7 Richard-Wagner-Platz, Bus M45 Richard-Wagner-Platz
           

Yorumlar kapatıldı.