İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Özür Dilemek

“ Herkes herkese karşı, her şeyden sorumludur…” Sartre
Yadsıyamayacağımız gerçek alnımızın çatına çatına vuruyor. Ermenilere, Asurilere, Kıldanilere, Nasturilere, Pontos Rumlarına, Süryanilere esaslı bir soykırım uygulanmıştır. Cinayetin ortak paydası öteki olmaktır ve sokak ortasında uzanan her cansız bedende süreklilik kazanmıştır. Ölümlere sevinen, kahkahalarla gülen salt kötülükten bir özür, bir yüzleşme beklemek ne kadar beyhude olursa olsun susup öylece yaşamaktan yeğdir. Kendi adıma, halkım adına binlerce kez özür diliyorum ve buradan dünyanın dört bir tarafına dağılmış hemşehrilerime sesleniyorum. Belki kiliseleriniz, manastırlarınız, evleriniz, dükkanlarınız yıkıldı. Belki ağaçlarınız, fidanlarınız kökünden koparıldı, tarlalarınız bahçeleriniz yağmalandı, mezarlıklarınızdan bile eser kalmadı… Fakat biz buradayız, ekmeğimiz, suyumuz, aşımız sizinle paylaştıkça bereketlenecek… (İnsan hakları gününde bu cesur okurumuzu yürekten kutluyoruz. HYETERT)

***
Böyle kana bulanmış ölümler düşüyoruz tarih yapraklarına. Öyle yorgun, öyle muhtaç, öyle tahir… Sanki beş yaşında bir çocuk, koşmuş yorulmuş. Sonra o kadar duasına rağmen anasının, taşa değmiş ayakcağızı, yere kapaklanmış kalmış yüz üstü. Diğer yüz üstü bırakılanlar gibi o da, gidip koluna girsen doğrulacak, onu koltuklarının altından sıkıca kavrayıp kucağına alacaksın… O hiç soğumamış, hiç gitmemiş ki…
Ağladığını fark ediyorsun sonra, değiştiremediğin geçmiş, kırılganlığın aynı zamanda. Dünya üstüne üstüne geliyor; felaketin başkalarının yüzünde saklayamadıkları memnun bir gülümsemeye dönüşüyor. Onlar sen, sen onlar değilsin! Yeni değil bu hal! Ölülerine yas tutman bile dayanılmaz onlar için. Sessizce yok ol, itirazsız kabul et bu durumu, sadece yok ol, hiç olmamış gibi… Senden istedikleri sadece bu…
Peki, bu yol nereye gider? “Yol bir yere gitmez, o bir durma biçimidir” diyenlerin durdukları yere bakılırsa yolun gittiği yer bellidir aslında. Sessizliğin ödülü tahammül edilme, görmezden gelinme; bilmenin ve bildirmenin cezası ise yok ediliştir. 1915’te başlayan tekleştirmenin sancılarıdır, ağrılarıdır. Bugün ıssız bozkırların, kuş uçmaz kervan geçmez yıkıntıların, tiyatro, okul, manastır enkazlarının üzerinde yükselemeyen tekçi zihniyet kendisini ilelebet var edebilmek için elde kalan son ötekilerden de kurtulmak istemektedir. Talat’ın, Enver’in, Cemal’in hayaletleri bu karanlık dehlizlerden bir fasıla ayrılmamışlardır.
Bu topraklarda 1915, bütün unsurlarıyla yok edilmeye çalışılan Ermeni halkının öznesinde bütün halkların felaketidir. 1915, komşunun komşuyu nasıl kestiğidir, bir gecede düşman olabilmenin kanıtıdır, çocuklara ve dahi bebeklere kadar ulaşabilen bir vahşet dalgasının fotoğrafıdır. Hitler’in ve daha sonrakilerin öğretmenidir. Sebepli zenginleşmedir. Bunlardan daha beteri sonra yapılacak olanlara gerekçedir: yapanın yanına kalmıştır!
Dedelerimizin günahıdır boynumuzdaki. Sürgün kafileleri ilerlerken ölüme doğru, perdeleri kapatmanın, sahipsiz kalan bahçelerin bağların üzerine çökmenin bedelidir ödediğimiz… Öyle bir yaftadır ki bu; hepimizin boynunda sallanır durur yüz yıldır. Çoğumuz soyuna yakıştıramaz, o ateşe damla damla su döktüğünü iddia eder dedelerinin. Fakat en suçsuzu bile dilsiz şeytan değil midir?
Soykırımın en günahsız şehri Dersim’de bile Ermeniler Fırat’ı iki altın karşılığı geçmiştir.  İşin daha üzücü tarafı Erzincan Rus işgaline uğrarken şehri terk eden soykırım suçlularına da bu hizmet aynı tarifeyle verilmiştir. Bu suçlular Dersim üzerinden Diyarbekir’e ulaşabilmişlerdir.
Yadsıyamayacağımız gerçek alnımızın çatına çatına vuruyor. Ermenilere, Asurilere, Kıldanilere, Nasturilere, Pontos Rumlarına, Süryanilere esaslı bir soykırım uygulanmıştır. Cinayetin ortak paydası öteki olmaktır ve sokak ortasında uzanan her cansız bedende süreklilik kazanmıştır. Ölümlere sevinen, kahkahalarla gülen salt kötülükten bir özür, bir yüzleşme beklemek ne kadar beyhude olursa olsun susup öylece yaşamaktan yeğdir.
Kendi adıma, halkım adına binlerce kez özür diliyorum ve buradan dünyanın dört bir tarafına dağılmış hemşehrilerime sesleniyorum. Belki kiliseleriniz, manastırlarınız, evleriniz, dükkanlarınız yıkıldı. Belki ağaçlarınız, fidanlarınız kökünden koparıldı, tarlalarınız bahçeleriniz yağmalandı, mezarlıklarınızdan bile eser kalmadı… Fakat biz buradayız, ekmeğimiz, suyumuz, aşımız sizinle paylaştıkça bereketlenecek… Belki kayıplarınızı geri getiremeyiz ama evlerimiz sizin de evinizdir. Kapılarımız size sonuna kadar açıktır. Kısırlaşan, çoraklaşan ovalar, dağlar, şehirler yalnız sizinle yeşerebilir yeniden… Birlikte söylediğimiz türküler yankılanırken şehirlerde, kimse cansız uzanmayacak sokaklarda boylu boyunca…

Taylan Kaya / i.taylankaya@gmail.com

Yorumlar kapatıldı.