İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Rusya’nın Suriye’deki kutsal savaşı

Prof. Dr. Ali Murat Yel / Marmara Üniversitesi
Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra Rus Ortodoks Kilisesi kendisine ülkede komünizmden sonra meydana gelen boşluğu doldurma rolü biçmiş ve devlet ile ilişkilerini eski günlerdeki gibi kendi lehine çevirmeye başlamıştı. Diğer Ortodoks Kiliseleri’nde olduğu gibi bir devlet kilisesi olan Rus Ortodoks Kilisesi artık iktidar yakın bir ittifak kurmuş ve hatta Vladimir Putin’in siyasî kariyerinin ayrılmaz bir parçası haline gelmiştir… Geçtiğimiz Eylül ayında Rusya’nın Suriye’deki belirli hedeflere karşı hava saldırılarına başlaması hem Rus parlamentosunun onayı ve hem de Ortodoks Kilisesi’nin teşviki ile mümkün olmuştur. O günlerde Kilise sözcüleri tarafından “terörizm ile mücadelenin bir ‘kutsal savaş’ olduğu” ilan edilerek Putin’in politikaları desteklenmiştir.

***
Fotoğraf: illustrasyon: Cemile Ağaç Yıldırım
Rus Ortodoks Kilisesi, Soğuk Savaş’ın bitimi ile devlet ile yakın ilişki geleneğine geri dönmüştür. Putin’in kariyerinde de kilisenin etkisi yakından gözlenmektedir. Öyle ki kimi zaman Rus Ortodoks Patriği ile Putin’in açıklamaları birbirinden ayırt edilememektedir.
1453’de İstanbul’un düşmesinden beş yıl önce zaten İstanbul’dan izin almadan “Kiev ve Tüm Rusya’nın Metropolitliği” adı ile bağımsız bir kilise oluşturan Ortodoks Kilisesi kendisini Üçüncü Roma olarak adlandırmıştı. Daha sonraları Kiev’in siyasî, kültürel ve ekonomik açılardan güç kaybetmesi üzerine dinin merkezi Moskova’ya taşınarak kendisini İstanbul’un meşru mirasçısı olarak görmeye başlamıştı. 1917 Bolşevik Devrimi’ne kadar devleti de arkasına alarak sürekli güçlenen Ortodoks Kilisesi devrimle birlikte her türlü imtiyazını yitirmişti. Zaten iç savaş sırasında Beyaz Ordu’yu desteklemesinden dolayı Bolşeviklerin husumetini kazanmış olan Kilise, din adamları ve dindarlar her türlü baskıya maruz kalmışlardı. Ancak II. Dünya Savaşı sırasında Almanya’nın Rusya’yı işgal etme ihtimaline karşı Ortodoks Kilisesi orduda ve halkta vatanperverlik duygularını aşılamak üzere tekrar meşruiyet kazanmaya başlamış ve bu arada yeni dinî okullar açılmasına ve sınırlı bir şekilde propaganda yapmasına izin verilmişti.
PUTİN’İN KARİYERİ VE RUS ORTODOKS KİLİSESİ
Glasnost politikalarıyla birlikte Kilise’nin yeniden güçlenmesinin yanı sıra siyasî baskının da azalmasıyla birlikte 1990’larda Kilise’nin daha önceki yıllarda Sovyet istihbaratı KGB ile yakın bir ilişki içerisinde olduğu arşivlerde ortaya çıkınca, kendisi ve inanları koruma adına böyle davrandığı gibi bir savunma geliştirmişti. Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra Rus Ortodoks Kilisesi kendisine ülkede komünizmden sonra meydana gelen boşluğu doldurma rolü biçmiş ve devlet ile ilişkilerini eski günlerdeki gibi kendi lehine çevirmeye başlamıştı. Diğer Ortodoks Kiliseleri’nde olduğu gibi bir devlet kilisesi olan Rus Ortodoks Kilisesi artık iktidar yakın bir ittifak kurmuş ve hatta Vladimir Putin’in siyasî kariyerinin ayrılmaz bir parçası haline gelmiştir.
SURİYE’YE MÜDAHALEYE KİLİSE TEŞVİKİ
Geçtiğimiz Eylül ayında Rusya’nın Suriye’deki belirli hedeflere karşı hava saldırılarına başlaması hem Rus parlamentosunun onayı ve hem de Ortodoks Kilisesi’nin teşviki ile mümkün olmuştur. O günlerde Kilise sözcüleri tarafından “terörizm ile mücadelenin bir ‘kutsal savaş’ olduğu” ilan edilerek Putin’in politikaları desteklenmiştir. Dünyadaki Ortodoks Kiliseleri arasında cemaatinin en fazla olmasından dolayı kendisini diğer (İstanbul, İskenderiye, Antakya, Kudüs, Sırbistan, Romanya ve Bulgaristan ile Finlandiya ve Estonya) Kiliseler’den üstün gören Moskova Patrikliği tarihi boyunca yaptığı gibi bugünlerde de Kremlin ile siyasî konularda aynı görüşü paylaşmaktadır. Gerek Patrik Kirill’in kendisi ve gerekse Kilise’nin diğer sözcüleri Rusya’nın Orta Doğu’da önemli bir rolü olduğuna vurgu yaparak bu bölgedeki masum insanların askeri desteğe ihtiyaç duyduğu şeklinde beyanatlar vermekten kaçınmamışlardır. Devlet Başkanı Putin ile Kilise’nin başı olan Kirill’in söylemleri birbirlerine o kadar yakındır ki bazen basında çıkan bir beyanatı hangisinin verdiğini ayırt etmek oldukça zordur. Her ikisi de uluslararası terörizme geçit verilmemesinin ne kadar önemli olduğundan bahsetmekte, zaman zaman da Kilise’nin bölgedeki Hıristiyanların hayatlarından endişe duyduğu dile getirilmektedir. Kilise’nin kullanmış olduğu “kutsal savaş” tabirinin herhangi bir Müslüman dinî veya siyasî liderin ağzından duyulması halinde bütün dünyanın “İslami cihat” tehlikesinden bahsetmesi beklenirken Patrik Kirill veya Putin’e bu konuda herhangi bir tepkinin gelmemesi de oldukça düşündürücüdür.
RUS ORDUSUNDA ORTODOKS FUNDAMENTALİZMİ
Aslında geçen sene Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısında da görüldüğü gibi Rus ordusunun içerisinde dinî bir Ortodoks fundamentalizmin arttığının gözlemlenmesi hiç de zor değildir. Nedense DAİŞ benzeri bir yapıda kurulan Rus Ortodoks Ordusu adlı aşırı radikal bir terör örgütünün Rus yapımı silahlarla Ukrayna’da yine DAİŞ benzeri katliamlar yapması Batı medyasında gerektiği kadar yer almamış ve isminde Rus ve Ortodoks kelimeleri geçtiği için açıktan olmasa da hem siyasî ve hem de dinî destek görmüştür. Putin’in dinî “Rus (Ortodoks) kimliği” inşasında bir ideolojik motivasyon aracı olarak görüp tarihteki Ortodoks İmparatorluğu kurma hayallerinin saklanması da mümkün görünmemektedir.
PUTİN’İN MANEVİ DANIŞMANI BİR BAŞ RAHİP
Aynı zamanda Putin’in manevi danışmanı olduğu iddia edilen Moskova Sretensky Manastırı baş rahibi olan Tikhon Shevkunov’un yazdığı “Bir İmparatorluğun Çöküşü – Bizans’tan Dersler” adlı belgesel filmi izleyenler bugünkü Ortodoksların tarihten yeterince ders almadıklarını ve bugün de Ortodoks alemi içerisinde Bizans’ın yıkılıp Türklerin eline geçmesinde aralarında bir birlik ve beraberliğin olmamasına bağlandığını göreceklerdir. Her ne kadar filmin amacının Bizans’ı yeniden diriltmek olmadığı savunulsa da gereken dersler alındığı takdirde tarihteki o “muhteşem” günlere dönülebileceği izlenimi uyandırılmak istenmektedir. Üstelik bu filmin gruplar halinde Rus ordusu içerisinde gösterilmesi de bir taraftan Rus milliyetçiliği öte taraftan da Ortodoks fundamentalizminin ordu mensuplarına empoze edilmesi amacı taşıdığı açıktır.

Yorumlar kapatıldı.