Bedros Dağlıyan /tigrishaber@windowslive.com
Birimizin bile usuna gelmiyor farklı olduğumuz… Çocuklarda milliyetçi duygular ülke sevgisi olarak beliriyor o zamanlar… Halen de sevdiğim ‘Sarardım ben sarardım’ türküsünü coşkuyla söylüyoruz… Sonra tarih kitabındaki bir paragrafa takılıyor gözlerim. Öğretmenin sesi çınlıyor kulaklarımda…” Batıda İnönü, Doğuda Kâzım Karabekir paşa hain Ermenileri bozguna uğratarak onları sınırlarımızın gerisine atmıştır…” Hain Ermeni kim? Ben miyim sahi… Arkadaşlarımın hepsi dönüp dönüp bana bakıyorlar. Hain Ermeni diye tıslıyorlar sanki… Ağlamaklı oluyorum; yüzümden düşen bin parça… Eve herkesten önce koşa koşa yetiştim. Annem benim böyle terden sırılsıklam koşarak geldiğimi görünce, bahçe kapısından aklı gitmiş gibi kollarını açarak yanıma geldi. Bir taraftan ağlıyor, diğer taraftan “Anne biz hainmişiz” diyorum. Yavaş yavaş kendime gelip anneme neler olduğunu anlattığımda, o zaman dek verilmiş en siyasi cevabı aldım ondan… Zavallı annem beni korumak adına en masum beyaz yalanı atmıştı. “Oğlum biz onlardan değiliz, yani o Kâzım Paşa’nın yendiklerinden; biz Türk Ermeni’siyiz. Bu cevabı aldım ya ağlamam o dakika son buldu. Kendi kendime tekrarlıyorum durmadan “Biz hain değilmişiz”
***
Çocukluğumun tozla toprakla hemhal olduğu yıllar… O yıllar içimde açan güzel çiçekler gibi halen duruyor. Hayatın bizi sonradan atacağı yalan yıllara daha çok var üstelik… Tüm çocuklarla dışarıda topaç çeviriyoruz, misketlerle hatta kemikten rengarenk boyadığımız aşık kemikleriyle oynuyoruz. Uçurtmaları bir uçuruyoruz yağmur sonrası ebemkuşağının altından geçiyor.” Biliyon mu oğlum? Eğer, altından geçersen kız olursun!” diyoruz birbirimize sırıtarak… Ya yanlışlıkla geçersek… Durmadan gülüyoruz. Kar zamanı ise eğlencenin doruğuna varıyoruz. Kartopu, kızak kaymak derken, çukurlar açıp üzerini de çalı çırpıyla kapayıp bir de kar serpiştirdin mi? Geriye birinin düşmesini beklemek kalıyor. Ayağının teki buzlu soya girenlere sokak köşesinden bakıp birbirimizin omuzuna vuruyoruz, gülerek… Güzel zamanları doyasıya paylaşıyoruz işte… Ne birbirimizin dininden ne de milliyetinden haberimiz var. Hoş olsa da kimin umurunda ki…
Üçüncü sınıfa geçiyoruz hep birlikte… Tarih dersini ilk kez alıyoruz. Kurtuluş savaşı yıllarını okuyoruz. Okula getirilen bir Kurtuluş Savaşı gazisinin anılarını dinliyoruz hayal gibi… Öfke duyuyoruz Ülkemizin düşmanları için… Ceddin deden neslin baban ve Annem beni yetiştirdi, bu vatana yolladı marşlarıyla Sivas kalesine tırmanıyoruz hep birlikte… Birimizin bile usuna gelmiyor farklı olduğumuz… Çocuklarda milliyetçi duygular ülke sevgisi olarak beliriyor o zamanlar… Halen de sevdiğim ‘Sarardım ben sarardım’ türküsünü coşkuyla söylüyoruz…
Sonra tarih kitabındaki bir paragrafa takılıyor gözlerim. Öğretmenin sesi çınlıyor kulaklarımda…” Batıda İnönü, Doğuda Kâzım Karabekir paşa hain Ermenileri bozguna uğratarak onları sınırlarımızın gerisine atmıştır…”
Hain Ermeni kim? Ben miyim sahi… Arkadaşlarımın hepsi dönüp dönüp bana bakıyorlar. Hain Ermeni diye tıslıyorlar sanki… Ağlamaklı oluyorum; yüzümden düşen bin parça…
Eve herkesten önce koşa koşa yetiştim. Annem benim böyle terden sırılsıklam koşarak geldiğimi görünce, bahçe kapısından aklı gitmiş gibi kollarını açarak yanıma geldi. Bir taraftan ağlıyor, diğer taraftan “Anne biz hainmişiz” diyorum. Yavaş yavaş kendime gelip anneme neler olduğunu anlattığımda, o zaman dek verilmiş en siyasi cevabı aldım ondan… Zavallı annem beni korumak adına en masum beyaz yalanı atmıştı.
“Oğlum biz onlardan değiliz, yani o Kâzım Paşa’nın yendiklerinden; biz Türk Ermeni’siyiz. Bu cevabı aldım ya ağlamam o dakika son buldu. Kendi kendime tekrarlıyorum durmadan “Biz hain değilmişiz”
Ertesi gün okula gittiğimde öğretmenime “Öğretmenim biz Türk Ermeni’siymişiz, hain değiliz. Öğretmen benim ruhumda esen fırtınalardan haberli ya “Tabi ki oğlum; hem sen çok iyi bir çocuksun” deyiverdi.
Yazın her zaman olduğu üzere Diyarbakır’a gittik. Ertesi sabah sokağa çıkınca büyük bir çocuk yanıma geldi. ”Adın ne ulâ?” Bedros, dedim… “ ulâ sen haço musun? Haço nedir, ben neden haço olayım ki dedim kendi kendime.
Çocuk benim anlamadığımı görünce elini birbirini üzerine artı işareti gibi koyup ‘ belesen yoksa belesen’ deyip ellerini bir işareti yapar gibi yana yana koydu. Düşündüm, niye öyleyim ya da niye böyleyim? Ben Türk Ermeni’siyim, dedim annemden öğrendiğim gibi… Bu kez de çocuk şaşırdı.” Ulâ Türk Ermeni’si nedir?” Sonra elimi haç işareti yapar gibi parmaklarımı üst üste getirtip ‘Tükür ulâ” dedi. Benden büyük ya, tükürdüm… Çocuğun yüzündeki o iğrenç sırıtışı hiç unutmadım.
O tükürüğün üzerinden çok sular aktı… Ne ben, o günkü benim, ne de ülke, o zamanki ülke… Tarih bilincim geliştikçe, okumalarım çoğaldıkça o nitelendirmelerin nasıl yanlış nasıl yanlı olduğu da ortaya çıktı.
Kürtler üzerinde yüzyıldır çokça oyunlar oynandı. Hele 1970’li yıllar ve 12 Eylül cunta yılı sonrası, özellikle 1990’lı yıllar içinde âdeta Kürt katliamı yapıldı. Devletin ve çatal dillilerin çokça kullandığı kelime olan ‘mezalim’ yapıldı âdeta… Asit kuyularında gençler katledildi. Galatasaray Meydanı, halen oğullarını arayan analara ev sahipliği yapıyor.
Belki Kürt annelerine oğulları benim sorduğum gibi soruyordur;” Ana biz hain miyiz?” Ana da çaresizlik içinde cevap veriyordur belki de “Oğlum, biz onlardan değiliz; biz Türk Kürt’üyüz!” Hapiste olan evladıyla Türkçe bilmediği için konuşamayan anne hangi zalimliği anlatsın ki oğluna… Asimle olmayan Kürt Halkı topyekûn bir linç durumunu hep birlikte yaşıyorlar. Hep birlikte direniyorlar. Ne yalana, ne de korkaklığa ihtiyaçları var. Egemenlerse, tıpkı tarih kitaplarına yazdıkları gibi, beni yolda çevirip elime tükürtenler gibi şiddetle, zalimlikle geliyorlar Türkiye halklarının üzerine…
Bu gün olsaydı ben Türk Ermeni’siyim der miydim? Ancak toprak ve vatan sevgimi kimse sorgulayamaz. Kürtler için de bu böyle… Kimse vatan sevgisini bayrak ve marşlara odaklamasın… Zindanlarda marşların nasıl işkence aracına dönüştüğünü bilenlerdeniz.
Yani Kürtler Kürt, bizse Ermeni’yiz. Üstelik bu toprakları bizi ezenlerden daha çok sevdiğimiz de kesin… Bu günlerde bayrağını kapanın sürü halinde linç yaptığını da herkes görüyor zaten. Türkiye halkları direnerek demokrasiyi getirecekler bu topraklara… Birbirinin halaylarına, barlarına da ayak uyduracaklar gülerek… İşkencede ölenleri gülen yüzleriyle, sizi ise hep hain ve işbirlikçi olarak hatırlayacak bu ülkenin güzel
Yorumlar kapatıldı.