Ahmet Sezer / @Ahmetsezer1 / Ahmetnecatisezer
Irkçılık ülkemizde maalesef ezelden beri yaygın ve etkin bir ideolojidir. Kavram olarak ret edilse bile, farklı tanımlamalarla gayet rahat ve doğal bir biçimde savunulur. Kimisi adına “milliyetçilik” diyerek, bir diğeri “ulusalcılık” veya “İslamcılık” diyerek sürdürür ırkçılığını. Esasen devletin resmi ideolojisidir ve pek yadırganmaz; tersine ırkçılık karşıtı olmak yadırganan, dışlanan duruştur. Dağa taşa “Ne mutlu Türküm diyene” yazılır, gazeteler “Türkiye Türklerindir” logosuyla çıkar, kimse yadırgamaz. Her şeyin temelinde bir “Türklük ve Müslümanlık” vardır. İster Kürt olsun, ister Ermeni olsun sonuçta hepsi Türk’tür bu ideolojide.. . “Sözcü” kendince milli olmayan vekillerinin resmini gazetesinin başköşesine ve el arttırıyor. Kürt, Boşnak, Ermeni vekilleri, bunlar mı milli diye sorgulayarak onun partisini. Devletin polisi almış eline megafonu ve bağırıyor; “hepiniz teröristsiniz, hepiniz Ermeni’siniz” diye. Kime bağırıyor, kuşatma altında tuttukları, 21 sivilini katlettikleri Cizre halkına. Yer yerinden oynamıyor! Basın ayağa kalkmıyor!
***
Irkçılık ülkemizde maalesef ezelden beri yaygın ve etkin bir ideolojidir. Kavram olarak ret edilse bile, farklı tanımlamalarla gayet rahat ve doğal bir biçimde savunulur. Kimisi adına “milliyetçilik” diyerek, bir diğeri “ulusalcılık” veya “İslamcılık” diyerek sürdürür ırkçılığını. Esasen devletin resmi ideolojisidir ve pek yadırganmaz; tersine ırkçılık karşıtı olmak yadırganan, dışlanan duruştur. Dağa taşa “Ne mutlu Türküm diyene” yazılır, gazeteler “Türkiye Türklerindir” logosuyla çıkar, kimse yadırgamaz. Her şeyin temelinde bir “Türklük ve Müslümanlık” vardır. İster Kürt olsun, ister Ermeni olsun sonuçta hepsi Türk’tür bu ideolojide. Ortam “olağan dönemlerde” nefes almanın oldukça zor olduğu, boğucu bir tropik orman havası gibidir; sürekli ırkçılık, nefret kokar. Kendinizi kronik astım hastası gibi hissedersiniz sürekli. Ancak bu “olağan dönemler” yani nefes almakta güçlük çektiğiniz bu durumlar sık sık kesintiye uğrar ve ırkçılık tavan yapar. Durağan ve hep var olan (latent) ırkçılık sara nöbeti gibi bir hal alır ve toplumsal cinnete evilir. Evler, dükkanlar, oteller ateşe verilir, kan dökülür ve can kıyımları yapılır. Tekrar olağan ırkçı ortama dönüldükten sonra bu cinnet hallerine sade bir “olay veya hadise” adı verilir ve hiç bir şey olmamış gibi günlük hayata devam edilir . “Ermeni hadisesi, 6-7 eylül hadisesi, Sıvas olayları” gibi. Oysa bu “olayların” her biri birer ırkçı kalkışma, toplu kıyım ve katliamlardır.
İşte içersinde bulunduğumuz bu günler , latent ırkçılık dönemlerinin kesintiye uğradığı, bize gündelik ırkçı ortamı bile mumla aratan, toplumsal cinnet günleri. Haziran seçimlerinden beri giderek artan ırkçı şiddet sarmalı yoğunlaşarak çevremizi sarıyor. İnsanların kürdüm, aleviyim veya ermeniyim demekten korktuğu günler. Nazi almayasında ari olmayanların gögsüne takılan muhtelif renklerdeki david yıldızları gibi yaftalarımız var artık. Bir farkla! Naziler ari olmayanları işaretliyordu, biz tersini yapıyoruz; kendisini “milli ve yerli” olarak görenler kendilerini işaretliyolar. Herkesten millilik alameti farikalarını kuşanmalarını talep ediyoruz. “Bayrağını kap da gel” diyoruz. Evlerinizin balkonuna bayraklarınızı asın diyoruz; daha büyük, daha çok, daha yüksek bayrak diyoruz. Yoksa bayrağın, vay haline, diyoruz. “Türk bayrağından niye gocunuyorsunuz ki “diye çıkışıyoruz. Hoş biz “milli olmayanları” gayet iyi tanıdığımızdan, bayrağı assa da peşlerini bırakmıyoruz; “korkudan taktın” “göstermelik taktın” deyip, yine giydiriyoruz. Arabalarının plakasından, görünüşlerinden, şivelerinden tanıyoruz onları. Zavallı bayrağımız; birliğin, bütünlüğün semolü bayrağımız, ötekileştirmenin, dışlamanın sembolü olarak kullanılıyor. Bu konuya daha önceki bir bloğumda da değinmiştim. http://blog.radikal.com.tr/turkiye-gundemi/bayragin-altindaki-gunahlarimiz-62935
Artık kimse, kimsenin ırkçılığını beğenmiyor, yeterli görmüyor. Ben senden daha ırkçıyım diye el arttırıyor, ırkçılığımızı yarıştırıyoruz. Tıpkı 90 lı yıllarda olduğu gibi. Devletimizin büyüğü, hem de en büyüğü çıkıyor “550 milli ve yerli milletvekili istiyorum ”diyor. Bir partinin, Kürtlerin siyasi hareketi olan partinin vekillerinin milli ve yerli olmadığını ima ediyor. Sen misin milli ve yerli olan diye itiraz ediliyor; ama nasıl bir itiraz! Kimdir milli, kimdir yerli olan, nasıl bir talep bu diyerek değil; bu söyleme itiraz ederek değil; hayır tam tersi; asıl sen milli değilsin diyerek, ben senden daha milliyim diyerek. Basıyor “Sözcü” kendince milli olmayan vekillerinin resmini gazetesinin başköşesine ve el arttırıyor. Kürt, Boşnak, ermeni vekilleri, bunlar mı milli diye sorgulayarak onun partisini. Devletin polisi almış eline megafonu ve bağırıyor; “hepiniz teröristsiniz, hepiniz Ermeni’siniz” diye. Kime bağırıyor, kuşatma altında tuttukları, 21 sivilini katlettikleri Cizre halkına. Yer yerinden oynamıyor! Basın ayağa kalkmıyor! O emniyetçi hakkında soruşturma falan da açılmıyor. Nefret suçu işledi, ermeniliği bir küfür, aşağılama, hakaret unsuruymuş gibi kullandı diye. Kürt ahaliye terörist dedi, ne var bunda! Teröristin de en aşşağılığı demek istedi “ermeni “ diyerek. Sormadı kimse; suç mu, kötü birşey mi ermeni olmak! Yok hayır bu sorğulanmaz benim ülkemde. Adının önünde anayasa profesörü yazan ulu bir devlet adamı da aynı şeyi söylüyor. “Gebertilen teröristlerin muayenesi mutlaka yapılmalıdır. “Görülecektir ki, önemli bir bölümü sünnetsiz” diyor. Yine yer yerinden oynamıyor! Kimse sormuyor “gebertmekten” bahseden bu hukuk adamı ne demek istiyor diye; Kodları biliyor ve sıralıyor terörist – kürt ve sünnetsiz, yani ermeni. Bu kodlar ki “gebertme” fiilini haklı ve yerinde kılıyor. Şahlanmış ırkçılığa itiraz yok memleketimde.
Buğün Cumhuriyet gazetesinde okudum, tüylerim diken diken oldu: Ayşe Yıldırım yazmış. Yine bir hukukçu, bir hakime, hem de mahkeme kürsüsünden haykırmış “Kürt yok, Türksünüz. Kürtçe diye bir şey yoktur, bu devletin okullarında okuyup ekmeğini yediniz. Türkçe konuşun, devlete ihanet etmeyin. Teröristsiniz, ihanet ediyorsunuz. Ermenisiniz”
Derhal hakkında soruşturma açıldı ve görevinden el çektirildi sanıyorsunuz değil mi? Yok, ne münasebet, hiç birşey olmadı ve olmaz da. Niye olsun ki? Mudurnu’ da kürt işçileri yakmaya çalışanlara, kürt işçiyi dövüp, Atatürk büstünü öptürenlere, Kürdü linç edenlere, Hayko Bağdat’a Ermenistana git diyenlere bir şey oldu mu ki? Sokaklara salınan “operasyon değil, katliam istiyoruz” diyen Osmanlı ocakçılarına bir şey oldu mu ki?
Yorumlar kapatıldı.