İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Türkiye’nin son 100 yılı devlet aygıtlarının bizzat katıldığı, pogrom veya linç hadiseleriyle dolu

Fehim Taştekin, Al-Monitor’da yayımlanan 22 Eylül tarihli makalesinde Tanıl Bora’nın (hedefi genelde Ermeniler, Süryaniler, Rumlar, Yahudiler, Aleviler ve Kürtler olan), “Türkiye’nin Linç Rejimi” adlı kitabına değiniyor. Alıntılar: Fehim Taştekin, Al-Monitor 22.09.2015 / Türkiye, siyasal amaçlar için devlet aygıtlarının tahrikiyle belli inanç gruplarına karşı linç girişimleriyle dolu toplumsal bir hafızaya sahip. Son zamanlarda siyasal aktörlerin nefreti körükleyen söylemleri ve şiddeti normalleştiren tepkilerine paralel olarak linç kültürünün yeniden hortladığını gösteren yüzlerce olay yaşandı. Türkiye’nin yakın tarihinde linç girişimlerinin hedefi genelde Ermeniler, Süryaniler, Rumlar, Yahudiler, Aleviler ve Kürtler oldu.

“Türkiye’nin Linç Rejimi” adlı kitabın yazarı Tanıl Bora’nın “Aleviler ve Kürtlere her zaman ‘atış serbest’; solcuların linç edilmesi hep mubah. Polis ve hassas vatandaşlar bu bilgiyle davranıyorlar” diye anlattığı linç kültürünün yeni kurbanları yine Kürtler.[…] 7 Haziran seçim sürecinde ve sonrasında AKP’nin hedef gösterdiği, muhalefetteki Milliyetçi Hareket Partisi’nin (MHP) de öteden beri düşman bellediği Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) teşkilat binaları atış poligonuna döndü. HDP Basın Merkezi’nin Al-Monitor’a verdiği bilgilere göre sadece 6-11 Eylül arasında partinin 128 binası kalabalıkların saldırısına uğradı. Sadece siyasi bir hareket değil işçiler, yolcular, sokakta Kürtçe konuşan hatta görünümüyle Kürt’ü andıranlar linç dalgasının kurbanları oldu.

Türkiye’nin son 100 yılı devlet aygıtlarının bizzat katıldığı, tahrikçi ya da tertipçi olarak rol aldığı ya da göz yumduğu pogrom veya linç hadiseleriyle dolu.
1915’teki Ermeni soykırımı, 1914-1915’te Süryanileri coğrafyadan silen Seyfo katliamı, Dersim’de Alevi Zaza halkından 13 bininin öldürülüp 12 bininin sürüldüğü 1937-1938 tertelesi (katliamı) belki devletin planlı icraatları olarak anılabilir. 1934’te iki yazarın halkı galeyana getirmesi sonucu 13-15 bin Yahudi’nin evlerini terk etmek zorunda bırakan Trakya olayları, 6-7 Eylül 1955’de dini azınlıklara ait (Rum, Ermeni, Yahudi) mülklerin tahrip edilip yağmalandığı olaylar, 1978-80’de Alevileri hedef alan Maraş, Sivas ve Çorum olayları, 1993’te Sivas’ta 37 Alevi aydının yakılarak öldürüldüğü Madımak katliamı toplumsal linçin feci örnekleri olarak hafızalara kazındı.
Ancak “Demokratik değerler gelişti, toplum ilerledi, bütün bunlar geçmişte kaldı” deme şansı bırakmayan bir tekerrür hali mevcut.
2013’te sokaktan yükselen bir itiraz olarak iktidarı afallatan Gezi Parkı olaylarının ardından Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “Esnaf gerektiğinde polistir, askerdir, alperendir, mahallenin bekçisidir” sözlerinden kendine vazife çıkartan eli sopalı esnafın sokakta estirdiği terör yeni bir sayfanın ilk ayak sesleriydi. Erdoğan esnafın elindeki sopayı meşrulaştırmakla kalmayıp muhtarlara “Benim muhtarım hangi evde kim var, gelecek emniyet müdürüne bildirecek” diyerek ihbarcılık görevi de tevdi etti. Bu şekilde “ihbarcı linçe” kapı aralayan yeni bir hukuk dışılık inşa edildi.
Hükümetin temmuzda askeri operasyonlara başlamasına paralel olarak PKK’nin saldırılarında yaşamlarını yitiren asker ve polislerin ardı ardına gelen cenazeleriyle hem AKP ile ilintili olarak Osmanlı Ocakları adıyla ortaya çıkan gruplar hem Ülkü Ocakları gibi milliyetçi yapılar hem de gaza gelmeye müsait “hassas” vatandaşların karıştığı olaylar patlak verdi. İşte bunlardan birkaç örnek:[…] Devamı > Fehim Taştekin, Al-Monitor 22.09.2015

Yorumlar kapatıldı.