Mehmet Fatıh Öztarsu*
Nefret yerine hoşgörünün esas alınarak sorunların çözülebileceğini söylüyordu Ermenistanlı akademisyen Mamikon hoca. ne olursa olsun barışı savunmak gerektiğini belirtiyordu. ona, türk okullarının barış ve hoşgörünün yayılmasını amaçladığını anlatınca her defasında “Amerikalıların, Fransızların okullar yaptığı Ermenistan’da Türk okulları da açılır mı?” diye soruyordu.
Ermenistan’da yaşadığım iki yıllık süre içerisinde pek çok kıymetli insanla tanışma imkanı bulmuştum. Bunlardan birisi de yüksek lisans eğitimi aldığım üniversitede hocalık yapan, yaşı doksanlara varan ve yaşayan tarih olarak nitelendirebileceğim Profesör Mamikon Asatryan idi.
Ders verdiği üniversitede bir Türk’ün olduğunu öğrenir öğrenmez, alacağım iki dersin hocalığı için dekanlığa başvurmuştu. Hayatında ilk defa bir Türk’e hocalık etmenin farklılığını yaşamak istiyordu. Evi Erivan’a yarım saat uzaklıkta olmasına rağmen haftanın iki gününü, tecrübelerini aktarmak için bana ayırıyordu. Yaşlılığından dolayı zor yürüyordu fakat bu durum kendisi için önemsizdi. Amcası, Kazım Karabekir’in ordusuyla savaşan Ermeni birliklerinde görev yapan Mamikon hoca, kendisine aktarılan hatıraları ilk defa bir Türk’e anlatmanın heyecanıyla Erivan’ın sert soğuğuna rağmen dersleri ihmal etmezdi. Mamikon hocanın kökeni Erzincan’ın Gamarik köyüne dayanıyormuş. Tehcirden sonra doğduğu için köyle ilgili anısı yoktu ancak diğer kardeşleri ve aile büyüklerinden dinlediği her şeyi, sanki köyde yaşamış gibi sürekli anlatırdı. Seyahate mani olacak her türlü zorluğa rağmen fırsat bulabilse Erzincan’a gitmeyi çok istiyordu. Benden orayla ilgili malumat toplamamı isterdi.
Zamanının en zeki ve yetenekli akademisyenlerinden biri olan Mamikon hoca Sovyetler Birliği döneminde Türkiye’deki gelişmeleri sürekli takip eder, kendince analizlerde bulunurmuş. İstihbarattan gelen Moskova merkezli çalışma teklifini, bu işi fıtratına uygun bulmadığı için reddetmiş ve ilgi alanını akademik üretime yoğunlaştırarak kendisini geliştirmiş. O, kendi ifadesiyle, savaş ve çatışma yerine barışın tesis edileceği bir sistem içerisinde yer almayı tercih etmişti.
barışın yolu eğitimden geçer
İslam ve Türk tarihine özel bir ilgisi bulunan hoca bilhassa Hz. Ali dönemiyle ilgili olarak, bir Müslüman’ı şaşırtacak derecede bilgi sahibiydi. Fatih Sultan Mehmet’le ilgili bilgileri ise, en milliyetçi olanımızdan duyamayacağımız derinlikteydi. Ayasofya’ya da özel bir ilgisi bulunduğu için kendisine hediye ettiğim Ayasofya kabartmalı tabağı evinin baş köşesine koyduğunu söylemişti. Ayasofya’nın hem dinler hem de kültürler arası özel bir sembol olduğuna inanıyor ve bu kilisenin camiye çevrilmesinin, zaman içinde yıkılma tehlikesini bertaraf ettiğini anlatıyordu. Ona göre, Ayasofya barış ve hoşgörünün bir sembolüydü.
Nefret yerine hoşgörünün esas alınarak Müslümanlar arasındaki sorunların çözülebileceğini savunan Mamikon hoca, Türkler ve Ermeniler arasındaki düşmanlığın da bu şekilde çözüleceğine inanıyordu. En büyük engelin siyasi hesaplar olduğunu vurguluyor, ne olursa olsun barışı savunmak gerektiğini belirtiyordu. Bunun yolu da eğitimden geçiyordu.
Eğitim hususunda ise bana zaman zaman, önceki yıllarda Rusya’ya yaptığı seyahatlerde hakkında kısmi malumat sahibi olduğu Türk okullarının esas misyonunun ne olduğunu da sorardı. Bu okulların dünyanın her yerinde, Mamikon hocanın idealindeki gibi barış ve hoşgörünün yayılmasını amaçladığını anlatınca, her seferinde “Amerikalıların, Fransızların okullar yaptığı Ermenistan’da Türk okulları da açılır mı?” diye soruyordu. Mamikon hoca, kendisini keşfeden gençler için kısa süreli yaşam süren kelebek gibiydi. Ondan faydalanabilmek nasip işiydi. Nitekim Erivan’dan ayrılıp Tiflis’e geçtiğim ve sonrasında askerlik yaptığım süre içerisinde kendisiyle e-posta üzerinden birkaç kere haberleşme imkanı bulmuştum. Ancak askerlik sürecinde kesilen iletişimimizi telafi etmek üzere yakın zamanda gönderdiğim e-postaya maalesef üzücü bir cevap aldım: “Prof. M. Asatryan 03.12.2014 tarihinde vefat etmiştir.”
Kendisi e-postalarını yardımcısı aracılığı ile kontrol eder ve mutlaka hızlı bir şekilde cevap gönderirdi. Kendisinden bahsettiğim “Ama Hangi Türkler ve Ermeniler” kitabıyla ilgili düşüncelerini de bu şekilde yazmıştı. Ancak bu defa vefat haberi gelmişti. Kendisinden geriye ise, bana gönderdiği son mektup kalmıştı…
“Beni unuttuğunu sandığım anda gönderdiğin mesajla çok mutlu oldum. Tam da aşırı meşgul olduğum bir zamanda bana elveda etmeden Erivan’dan ayrılmayacağını düşünüyordum.
Harika bir kitap yazarak ne kadar kaliteli bir araştırmacı olduğunu gösterdin. Türkler ve Ermeniler barış ve dostluk içinde yaşamalılar, tıpkı altı yüz yıl boyunca yaptıkları gibi… Sen, benim de anne ve baba tarafından yüze yakın kişiyi kaybettiğimiz 1915 olaylarını konuşurken soykırım kelimesini kullanmaktan kaçınıyorsun. Fakat Cemal Paşa’nın torunu Hasan Cemal bunu Erivan’da tekraren dile getirdi. Bence sen de kariyerin için bu yolu tercih ediyorsun, seni anlıyorum. Genç Türkler için durum böyle çünkü.
Ancak bu husus bana soykırıma uğrayan ve başkalarını da soykırıma uğratan bizim Ermeni nesillerini düşünme ve eleştirme fırsatı veriyor. Türk ya da Ermeni olması fark etmez, çoğunluğu kendi milletlerini umursamayan fanatik maceracılardı. Bizimkiler sizinkileri kışkırttı ve siz de Ermenileri perişan ettiniz. Bizimkilerin diğer bir kısmı da İngiliz ve Fransızlara destek verdiler. Neticede bir milyon genç Birinci Dünya Savaşı’nda öldü. Bu da bir soykırımdır elbette. Bizim kıymeti kendinden menkul “kurtarıcılarımız” da kendi milletlerini mahvetmekten geri durmadı. Senin gelecekte, ülkelerimiz arasında diplomatik ilişkilerin tesisinden sonra, Erivan’daki ilk Türk büyükelçisi olmanı isterdim.
Beni soracak olursan, hâlâ akademide çalışmaya devam ediyorum. Los Angeles’ta yayınlanacak olan Karabağ’ın gizli konuları ile ilgili bir kitabım var. Bir de “Journal of Philosophy” adlı Amerikan dergisine “Marksizm’in Ekonomik ve Sosyopolitik Yanlışlıkları” başlıklı bir makale yazdım. Arkadaşımın eşi Armine Türkçeyi iyi biliyor ve senin kitabını nasıl edineceğini soruyor. E-posta adresini iletiyorum. Şimdiden sana teşekkürlerini sunuyor.
En iyi dileklerimle,
Prof. Asatryan”
*Araştırmacı-Yazar
Yorumlar kapatıldı.