Işıl Demirel
Ergun Hiçyılmaz ‘Beni Toprağıma Gömün’ adlı kitabında İstanbul’u, onu İstanbul yapan Ermenileri, Rumları, Yahudileri, Arnavutları, Boşnakları, Beyaz Rusları, Macarları ile anlatıyor. Hani hep dertli bir iç çekiş arkasından “Ah nerde o eski İstanbul” denir ya sahi nerede o İstanbul? Sadece şehir mi değişen? Yoksa insanlar mı değişti? İşte tüm bu soruların cevabı Ergun Hiçyılmaz’ın kitabında saklı. Kitap, Büyükadalı Madam Klio’nun evrak-ı metrukesinden ilham alarak onun yaşadığı zamanın İstanbul’unu ve o güzel şehrin güzel insanlarını anlatıyor.
1800’lerin sonlarına doğru doğan Madam Klio’nun İstanbul’unda kimler yok ki! Dario Moreno, Deniz Kızı Eftelya, meşhur tiyatro artisti Kınar Sıvacıyan, Sivaslı Nişan Bızdıkyan, Doktor Ervant Bey, Ankara’yı Atina’ya yanında götürmeyi başaran Udi Niko, Zozo Dalmas, Fındıklı’lı manken Margarita Andreu, Tokatlıyan Otelinde Atatürk’le dans eden Katerina Vasilyadis, eşsiz ve emsalsiz oyunculuğu ile Eliza Binemeciyan ve belki de adlarını ilk defa duyacağınız pek çoklarının İstanbul’dan geçen hikâyeleri kitapta yer alıyor. Yazar kahramanları için “Asırlar boyu aynı topraklarda yaşamış, aynı suyu içip aynı ekmeği yemiş ve aynı havayı solumuşlardı. İyi ve kötü, günahsız ve günahkâr, hain ve kahraman, cesur ve korkak, bilgili ve cahil, zengin ve yoksuldular. Bazen devletin en üst katında makam sahibi, bazen çıkmaz sokağın numarasız bir evinin sakiniydiler. Dinleri, dilleri ve isimleri ayrı ama hayat tarzları aynıydı. Onlar ‘az’dı, ‘azınlık’tı; bazıları Osmanlı olarak doğmuş, Türk olarak yaşamış ve ölmüştü. Rum, Ermeni veya Musevi’ydiler… Gayrimüslim olmalarının dışında bizden farklı değildiler aslında. Aynı sıralarda dirsek çürüttüğümüz, aynı kışlalarda beraber nöbet tuttuğumuz, aynı heyecanla sevgiler ve sevdalar paylaştığımız onlardı” diyerek anlatıyor İstanbul’u İstanbul yapanları. Aslında hepsinin ortak noktası yollarının İstanbul’da kesişmesi.
Ancak kitabın tek özelliği eski İstanbul’u ve onun yitip giden sakinlerini anlatıyor olması değil. Asıl can alıcı noktası Madam Klio’nun evrak-ı metrukesi içinden çıkan kendisine ait 1964 yılında İstanbul Emniyet Müdürlüğüne verdiği dilekçe. Bu dilekçede Madam Klio “tek bir arzum var” diyor; atalarım gibi İstanbul’da ölmek ve bu topraklara gömülmek. Kitap ise adını bu yürekten arzudan ilhamla alır. Ve aslında şehrin o zaman ki şehre damgasını vurmuş sakinlerini değil onların gidişlerini, pek çoğunun toprağına gömülemeyişini anlatmaktadır. Madam Klio dilekçesinde der ki: “İstanbul’da 1895 senesinde doğdum. İstanbul’da evlendim ve İstanbul’da kocamı toprağa vererek dul kaldım. İstanbul’da kalıp ölmek son arzum olduğundan, ihtiyarlığımı itibar alarak İstanbul’da kalmam için izin verilmesini istirham ederim.”
Peki, Madam Klio neden mi yazmıştır bu dilekçeyi? Neden yüzlerce yıldır yaşadığı, atalarının göüldüğü topraklarda kalmak için Emniyet Müdürlüğünden izin istemesi gerekmiştir? Yazar bu soruyu sormadığı gibi cevabı konusunda da bizi yanlız bırakır. Şimdi gelin birlikte araştıralım. Bizim Büyükadalı Madam Klio’nun asıl adı Klio Papadopulos’tur ve 1973 yılında Bakanlar Kurulu kararı ile vatandaşlıktan çıkarılmasına hüküm verilen 235 kişiden biridir. Dilekçe üzerindeki tarihlerden de anlaşılacağı gibi bu vatandaşlık tartışması 1964 yılında başlamıştır. 1964 yılı ise geçen yıl “20 dolar, 20 kilo” sloganı ile hafızalarımıza yer eden serginin temasını oluşturan Rumların meşhur sürgünün yılıdır. 1964 yılında Kıbrıs’ta Türkler ve Rumlar arasında artan çatışma Yunanistan ve Türkiye arasında diplomatik bir çekişmeye sebep olur. Bu çekişme 1930 yılında iki devlet arasında imzalanan serbest dolaşım, ticaret ve ikamet haklarını düzenleyen anlaşmanın iptali ile sonuçlanır. Bu hakların iptali Türkiye’de yaşayan 12 binin üzerinde Yunan uyruklu Rum’un sınır dışı edilmesine sebep olur. 2/1964 tarihli ve 403 sayılı kanunun 25. maddesi uyarınca kendi istekleri ile yabancı bir devlet vatandaşlığını kazananların, Türkiye ile savaş halinde bulunan bir devletin her türlü hizmetinde kendi istekleriyle Hükümetin izni olmaksızın çalışmaya devam edenlerin Türk vatandaşlığını kaybettiklerine Bakanlar Kurulu tarafından karar verebilecektir. İki devlet arası 34 yıl süren serbest dolaşım hakkının kaldırılması ile kendilerine verilmiş hakların aleyhlerinde bir karara sebep olması sonucu binlerce kişi vatandaşlıktan çıkarılır, ülkeden sınır dışı edilir.
Madam Klio’nun dilekçesi işte bu çetrefilli vatandaşlık hikâyesinin bir eseridir. Neden vatandaşlıktan çıkarılmıştır. Neden Yunan uyruğundadır ve neden 1973’e kadar git gel süren bir süreçte mücadele vermek zorundadır bilemiyoruz. Tek bildiğimiz yazarın bizlere aktardığı hali ile Madam Klio’nun arzusu kabul edildiği. Ancak 1973 yılında vatandaşlıktan çıkartılmasına yeniden karar verilen 235 kişiden biri olduğunu Resmi Gazete kayıtları ortaya koymaktadır. Bu karara rağmen kendisinin de dilediği gibi yaşına istinaden burada gömülmesine izin verilmiş midir? Kimbilir. Yaz aylarındayız. Büyükadalı dostlar yolunuz Büyükada Rum Mezarlığı’na düşerse Klio Papadopulos’a ait bir mezar taşı var mı bir bakın bakalım. Bu topraklara meftun Madam Klio aşık olduğu Büyükada’da ölebilmiş mi? Yoksa bu topraklardan kendi arzuları dışında sökülüp atılan binlerce kişi gibi bu topraklara hasret mi ölmüş?
Bu yaz günlerinde güzel bir okuma ‘Beni Toprağıma Gömün!’. Bu topraklardaki vatandaşlık ve Türklükleri sorgulanan herkesin hikâyesi. Gidenlerin de kalanların da tek arzusu bu topraklarda ölmek, toprağına suyuna kavuşmak değil mi?
1964 hakkında detaylı bilgi ve ayrıntılı okuma için:
Yorumlar kapatıldı.