İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Kadir Akın: Ermeni devrimcileri yok saymak, solu hafızasız bıraktı

Osmanlı’da Ermeni sosyalistlerini özel olarak incelemeye çalıştığını ve bu sırada Rum, Bulgar ve Yahudi sosyalistlerinin de Osmanlı’da özgün yerleri olduğunu farkettiğini aktaran Akın, “1887 yılında Cenevre’de kurulan Hınçak Partisi, Marksist temellerde kurulmuş bir partiydi. 2015 yılı, Ermeni Soykırımı’nın 100. yılı. 20. yüzyıl başlarında gerçekleştirilen Anadolu, Kürdistan ve Ortadoğu’nun yapısını, demografik, siyasi, kültürel ve ekonomik anlamda etkileyen Ermeni Tehciri ve devamındaki soykırım, bölgenin ve özelde Türkiye’nin günden güne derinleşen bir sorunu olarak orta yerde duruyor.

Türkiye’de devletçi zihniyete sahip, milliyetçi, muhafazakar, ulusalcı (hatta kendine sol diyen bazı çevrelerin) Ermeni meselesine yaklaşımı inkara ve mukabeleye dayalı oldu. Oysa 2015 yılında okuyucuyla buluşan Ermeni Devrimci Paramaz-Abdülhamid’den İttihat Terakki’ye Ermeni Sosyalistleri ve Soykırım kitabı Ermeni halkının 1800’lerin sonundan itibaren devrimci-sosyalist bir mücadele ördüğünü ortaya koyuyor.

Kadir Akın’ın hazırladığı kitap, Ermeni devrimcilerinin, 100 yıl sonrasında bile Türkiye-Kürdistan halkının mücadelesine yansımalarını ortaya koyuyor. Yazar Akın ile, Ermeni Devrimci Paramaz’ı, günümüz sol-sosyalist hareketini ve Kürd halkı ile bağını konuştuk.
Paramaz’ı farklı kılan yanları konusunda bilgiler veren Akın, “Madteos Sarkisyan (Paramaz) genç yaşlarından itibaren Hınçak partisinin içinde faaliyet gösteren, 1913 yılında illegal ve silahlı mücadeleye karar verdikleri 7. Kongrede ise merkez komiteye seçilen birisi. Paramaz, ataklığı ve cesareti ile öne çıkıyor. Daha 1897 yılında Abdülhamid döneminde gerçekleşen Van katliamından sonra dağılan parti örgütünü toparlamak için geldiği Van’da yakalanan ve idamla yargılanırken yaptığı savunma ile Hınçakların tarihine geçen bir isim, Paramaz. Gıyabında seçildiği merkez komitesinde silahlı mücadeleyi koordine eden isim olarak da öne çıkıyor. 1914 yılında yakalandığı İstanbul’da sorguda ve mahkemede yaptığı savunma ile yine kendisini fark ettiriyor. Aslında o dönemde Sabah Gülyan, partinin politik doğrultusunu saptayan önemli isim; ama Paramaz, hep onunla birlikte hareket ediyor. Paramaz’ı o dönemdeki önemli simge isimlerden birisi olarak görmek gerekli” dedi.
Paramaz isminin Türkiye sosyalist hareketinde 2 yıl önce İstanbul’da yapılan bir panel ve idamlarının gerçekleştirildiği Beyazıt’ta yapılan anma ile gündeme geldiğini hatırlatan Akın, “ Ama yaygın bir haberdar olmadan söz edemeyiz. Nejat’ın, Paramaz Kızılbaş ismini alarak büyük bir Enternasyonalist tutumla yaşamını yitirmesi elbette “Paramaz” ismi konusunda merak uyandırdı ve farkındalık yarattı.. Vedat Türkali’nin Ermeni soykırımına da değinen “Bitti Bitti Bitmedi” romanını yazarken karşılıklı konuşuyorduk. Romanda Paramaz ve arkadaşlarından bahsetmesi ve Sosyal Demokrat Hınçak Partisi programından kimi bölümlere yer vermesi de ayrı bir farkındalık yarattı” diye konuştu.
Osmanlı’da Ermeni sosyalistlerini özel olarak incelemeye çalıştığını ve bu sırada Rum, Bulgar ve Yahudi sosyalistlerinin de Osmanlı’da özgün yerleri olduğunu farkettiğini aktaran Akın, “1887 yılında Cenevre’de kurulan Hınçak Partisi, Marksist temellerde kurulmuş bir partiydi. Kurucuları Doğu Ermenistan, Kafkasya kökenli sosyalistlerdi. Rus devrimcilerinden etkilenmişlerdi ve Rus entelektüel hayatının aydınlar üzerinde yarattığı etkiyi üzerlerinde taşıyan devrimcilerdi. İstanbul örgütlenmesinin 1890 yıllarında merkez komitesinde bulunan Rupen tarafından başlatıldığı söylenir. Daha sonraları Anadolu’da ki Ermeni yerleşim yerlerinde de parti örgütlenmesi başlar. İstanbul’daki teorik düzeyle Anadolu’da ki düzeyin birbirinden farklı olduğunu söylemek şaşırtıcı olmamalıdır. O dönemlerde ticaret burjuvazisi henüz yeni gelişiyor Osmanlı’da. İstanbul’da hizmet sektöründe ve çok sınırlı oluşan küçük atölyelerde elektrik ve tramvay hizmetlerinde çalışan işçiler arasında örgütleniyorlar. Anadolu’daki esas mesele; toprak, vergi sistemi ve can güvenliği elbette” ifadelerine yer verdi.
Türkiye solunun bu tarihle ortak bir hafıza oluşturamamasının nedenleri konusunda ise Akın, “Türkiye sosyalist hareketinin kökleri Enternasyonalist değildir. “Gavur” kültürüyle şekillenen zihinlerden aydınlar ve sosyalistlerde kendilerini ayıramamıştır. Daha sonra ise tam da yerine oturmayan “anti emperyalist” söylem Kemalizm’le yoğrularak ajitasyon malzemesi yapılmış, Ermenilerin bütünü ise “milliyetçi ve Emperyalistlerle işbirliği” yapan bir konuma itilmiştir. Durum böyle olunca Türkiyeli sosyalistler Ermeni sosyalistleri “Ermeni” oldukları için görmezden gelmiş yok saymıştır. Halbuki Türkiyeli sosyalistler deneysiz ve tecrübesiz hatta hafızasız kaldıklarının farkına varamamıştır. Ermeni sosyalistlerinin, Enternasyonalist ve ortak örgütlenme çabası içinde olan devrimciler olduğu tarihin karanlık sayfalarında bırakılmıştır. Türkiye’deki Ermeni toplumu onca yaşadığı acı ve soykırım sonrası bir de Paramaz ve arkadaşlarının hatırasını sahnenin önünde tutmada çekinik kalırken, Türkiyeli sosyalistler ise sahip oldukları şoven perspektif nedeniyle onları görmezden gelmiştir. Hepsi bu!” bilgilerini paşlaştı.
Ermeni sosyalistlerin Kürtlerle olan münasebetleri ve Kürdlere yansımaları konusunda ise Akın şöyle konuştu: Belki tarihin karanlık kalmış sayfalarında böyle spesifik örneklere rastlanılabilir. Ama Türk sosyalistlerinin konumunu anlatmaya çalıştım. Kürdler arasında sosyalizm düşüncesinin geliştiğine dair örneklere rastlamadım. Kürdlerle Ermenilerin Osmanlı merkezi sistemine karşı ortak mücadele geliştirdikleri zamanlar olmuş ama bu sosyalizm ekseninde bir işbirliği ya da yakınlaşma değil. Daha çok toprak ve vergi sistemine karşı geliştirilen bir karşı koyuş. Ama bu yakınlaşmadan Abdülhamid de İttihatçılarda hep tedirgin olmuş. Abdülhamid döneminde oluşturulan Hamidiye alayları Rusya’ya karşı tedbir almak için kurulduğu söylense de Ermenilere baskı uygulayan bir yapıya sahip. Abdülhamid’in iki halkın arasını açmak için özel çaba içinde olduğunu söylemeliyim.  Kürd beyliklerinin Ermeni topraklarına el koyup sık sık onlara zulüm uygulamasına da teşvik edilmişler. Dolayısıyla bu yakınlaşma tersine dönmüş.
Batı Ermenistan diye tabir edilen bölgede etkin olan Kürd Özgürlük Hareketi, Kürt aydınlarının ve genel anlamda Kürd Hareketi’nin Ermeni halkının sorunlarına ve yaşadığı soykırıma karşı tutumları konusunda ise Akın, “Ermeni soykırımında Kürdlerin üstlendikleri role ilişkin Kürd Özgürlük hareketinin kimi sözcüleri özeleştirel bir yaklaşım ortaya koydular. Sorun sadece Hamidiye alayları değil. 1915 yılında Nisan ayının sonunda başlayıp Eylül ayına gelindiğinde 1 milyona yakın Ermeni’nin öldürülmesiyle nihayetlendirilen Ferman (Tehcir kanunu) aynı zamanda Müslümanların, Müslüman olmayan halkları katletmesi meselesi. İttihatçılar bütün Müslümanları Gavur anlayışı üzerinden bu katliama ortak ediyorlar. Müslüman Araplar, Kürdler Çerkezler bu katliamın ortağı. Sadece Ermeniler değil, Rumlar, Süryaniler, Ezidiler, Kıptiler de öldürülüyorlar. Topraklarına el konuyor. Kürdler ise Abdülhamid döneminden beri sistemli olarak Ermenilerin topraklarına el koyuyor ve onları vergilendirmeye çalışıyorlar. Recep Maraşlı’nın kitabı arada kalmış bir çalışma. Emek harcanmış. Bilinsin istedim. Ayrıca isabetli analizleri de var” diye konuştu. (BasHaber Gazetesi / Mazlum Vesek)

Yorumlar kapatıldı.