Şerif Kaplan / skaplan@tigrishaber.com
Tam bu noktada sözüm meclisten içeri bir noktaya değinmek istiyorum. Zira az çok, herhangi bir alanda “ben Kürdün bilmem neyiyim…” diyen her kes Kürd halkı “adına” konuşuyor! Ama durduğu noktaya baktığınızda, kendisine bile faydası yokken, bir halkın geleceği, varlığı adına nasıl konuşma rahatlığını kendinden buluyor anlaşılmaz bir durum. Hiç uzatmadan net bir tespitle devam edelim. Kürd halkı adına ancak Kürdistan sevdası olmazsa olmazı durumunda olan siyasi bir duruşa sahip olanların söz hakkı olabilirler. Tıpkı diğer ülkelerdeki siyasiler gibi. Mesela Almanya’yı savunmayan bir Alman, Alman halkı adına konuşamaz… Savaşı görmüyor musunuz? Savasın sadece Kürdlerin tepesinde dolaştığının farkında değil misiniz? Kürdler bir bütün olarak hareket etmezlerse, ulusal bir noktada buluşmazlarsa, korkunç katliamlarla karşı karşıya kalabilirler ve en önemlisi çocuklar katillerle bir arada yaşamak zorunda kalacaklar.
***
Vaktiyle Çin’de çok ünlü bir ressam varmiş, kendisinden sonraki ressamları yetiştirmek üzere bir okul açıyor. Öğrencileri ile gece gündüz çalışıyor. Derken bir gün en başarılı öğrencisinden aynı potrede iki adet yapmasını istiyor. Bir kaç gün içinde öğrencisi aynı potreden iki adet resim yepıp ustasının yanına geliyor. Ustası; “önce bir resmi götür Pekin’in en işlek caddesine bırak, üzerine de ‘yalnış bulduğunuz yerlere çarpı işaretini koyun’ diye bir not yaz, üç gün sonra git resimi al yanıma gel” der. Öğrencisi çok merak etmesine rağmen ne bir itirazdan bulunuyor ne de nedenini soruyor. Hocasının istediği gibi resimi götütüp Pekinin en işlek caddesine bırakıyor. Üç gün sonra resimi almaya gittiğinde çarpı işaretinin konulmadığı hiç bir yer kalmadığını görüyor. Panikle resimi alıp atölyeye geliyor, korkarak hocasına resimi gösteriyor. Hocası resime baktıktan sonra “ikinci resmi de aynı yere bırak ama üzerine ‘eksik bulduğunuz yerleri tamamlayın’ diye not yaz” diyor. Öğrencisi istenileni yapıyor ve üç gün sonra resimi almaya gittiğinde, hiç bir yerine dokunulmadığını şaşkınlıkla görüyor. Resmi alıp hocasının yanına atölyeye geliyor. Hoca resime bakıp tebessüm etdiyor; “gördüğün gibi eksiktir demek kolay ama tamamlamak o kadar kolay değil”der öğrencisine.
Bu hikaye Kürdün politik durumunun kısa bir özeti gibidir. Esasen “Kürd sorunu”ndan çok genel hatlarıyla Kürdlerin kendisi ile sorunu var! İzahından insanın kendini imtina ettiği bir durum söz konusu.
Kürdistan’ın resmi dört egemeni olmasına rağmen, durum ve zamana göre yeni figurlar dönemsel olarak ortaya çıkabiliyor. Örneğin son dönemlerde IŞİD bu egemenler halkasına kendini dahil etmek istiyor ve halan de bu isteğinden vazgeçmiş değil. Şöyle bir kısa özet çıkarırsak; tarihte mevcut olan egemenlerin duruş ve pozisyonlarından bir değişiklik söz konusu değil. IŞİD ise Kürd coğrafyasına özel bir ilgi ayırmış durumda. Kerkükten Afrine kadar bütün Kürdistan hattında korkunç bir katliam ve vahşette başvuruyor ve hepinizin malumu oluğu için tekrar etmenin bir manası yok.
Tam bu noktada sözüm meclisten içeri bir noktaya değinmek istiyorum. Zira az çok, herhangi bir alanda “ben Kürdün bilmem neyiyim…” diyen her kes Kürd halkı “adına” konuşuyor! Ama durduğu noktaya baktığınızda, kendisine bile faydası yokken, bir halkın geleceği, varlığı adına nasıl konuşma rahatlığını kendinden buluyor anlaşılmaz bir durum. Hiç uzatmadan net bir tespitle devam edelim. Kürd halkı adına ancak Kürdistan sevdası olmazsa olmazı durumunda olan siyasi bir duruşa sahip olanların söz hakkı olabilirler. Tıpkı diğer ülkelerdeki siyasiler gibi. Mesela Almanya’yı savunmayan bir Alman, Alman halkı adına konuşamaz.
Gelelim resimin üzerine bu kadar çok “çarpı” atan Kürdün durumuna. Bir çok neden olmakla beraber, en can alıcı bir kaç noktaya değinmek istiyorum.
Ülke; en büyük handikap, bir halk kendisine ait bir ülkesinin olmamasıdır. Ülkesiz bir halk evsiz, sokakta yaşayan bir insana benzer, kar, yağmur, dolu, fırtına ne varsa başına yağar…
İdeolojiler; Kürdler acıl olarak ideoloji “hastalığından” kurtulmalılar. Elbette bir dünya görüşleri ve yaşama bakışları olacak, bundan bir sakınca yok ama ideoloji her şeyin önüne geçiyorsa, orada bir sakatlık vardır. İdeolojiler, dinler vb durumlar, genel anlamı ile dönemseldirler. Bugün varlar yarın yoklar ama bir halk hep vardır. O nedele ideolojilerden önce halkın geleceği ve yaşam hakkı güvence altına alınmak zorunludur.
Politikacılar; Kürd halkının yaşam hakkı her geçen gün daha çok tehlike altına giriyor. Dört bir tarafta kuşatma altındadır. Yarını kestirilmeyen bir tedirgin yaşam söz konusu. Öncelikle bu konuda büyük bir hassasiyet göstermek zorundalar. Ortadoğuda tehlike çok büyük. Daha uzun süre de devam edecek. Her geçen gün biraz daha ibre hizla tehlikeyi işaret ediyor ve kolay da düşmeyecek. Muğlak söylemlerin kimseye bir faydası yok. Herşeyden önce Kürd hakının yaşam hakkı güvence altına alınacak tedbirler şart ve bununda dünya çabında ki koşulları bellidir.
“Aydınlar, yazar-çizer” gurubu; bir akıl tutulması yaşıyor adeta. Hiç sıkılmadan kendi egemenlerinin varlığına çeşitli “konjektörel” gerekçeler bularak, hatta egemenlik alanlarının genişletilmesi önermelerinden bulunuyorlar. Bir an önce bu utançtan kurtulmalılar.
“Muhalifler”; genel anlamıyle Kürd siyasal hareketine “düşmanlık” noktasından duruyor. İnsanlar uzun süre sandalyede oturunca farkında olmadan sağında solunda yağ birikiyor ancak ayağa kalkınca farkına varıyor. Bu sefer de, “nerede bir spor salonu var da gidip biraz hareket etsek de şu yağları eritsek” diye arayış başlıyor. Muhaliflik sandalyeden oturup “sanal medyadan” ibaret değildir maalesef…
Savaşı görmüyor musunuz? Savasın sadece Kürdlerin tepesinde dolaştığının farkında değil misiniz? Kürdler bir bütün olarak hareket etmezlerse, ulusal bir noktada buluşmazlarsa, korkuç katliamlarla karşı karşıya kalabilirler ve en önemlisi çocuklar katillerle bir arada yaşamak zorunda kalacaklar. Ressamın dediği gibi “eksiktir” deyip çarpı koymak kolaydır, önemli olan resmi tamamlamaktır.
Yorumlar kapatıldı.