İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

‘Kervan 1915’ yola çıktı

Serdar Akbıyık
Ermeni tehciri sırasında yaşanan gerçek bir hikayeye dayanan ‘Kervan 1915’ adlı filmin çekimleri başladı. Yönetmen koltuğunda İsmail Güneş var. Ancak bazı çevreler filmden şimdiden rahatsız. Peki neden? İşte setten ilk izlenimler…İsmail Güneş ile önemli bir röportaj yaptık önümüzdeki günlerde gazetemizin sayfalarında bu röportajı okuyacaksınız ama belki de en çarpıcı cümlesini paylaşmam lazım: “Eğer Ermeni tehciri sırasında yaşananlara soykırım diyorsanız Balkan Savaşı sırasında ve hemen sonrasında Balkanlar’dan Türkiye’ye göç eden Müslümanların yaşadıklarına 100 kere soykırım demek zorundasınız.” (İsmail Beyin derdi anlaşıldı, resmi tarihten farklı bir şey söylemiyor. Ermenilerin yaşadığı soykırım ise Balkanlarda yaşanan yüz defa soykırımdır sözü tam bir cehalet örneği. HYETERT)

***
Ermeni tehciri sırasında yaşanan gerçek bir hikayeye dayanan ‘Kervan 1915’ adlı filmin çekimleri başladı. Yönetmen koltuğunda İsmail Güneş var. Ancak bazı çevreler filmden şimdiden rahatsız. Peki neden? İşte setten ilk izlenimler…
‘Kervan 1915’ yola çıktı
Kocaeli’nin Kerpe koyunda, ormanın içinden kıvrılarak giden toprak yolun kavuştuğu gizli koy Türk sinema tarihinin önemli filmlerinden birinin çekimlerine tanık oluyor. İsmail Güneş’in yönetmenliğini yaptığı Kervan 1915 kendi tarihimizi anlatamama garabetinin karanlık dehlizlerinden güneşe çıkmanın bir müjdecisi gibi. Ermeniler’in zorla göç ettirilmesi sırasında geçen gerçek bir yaşam hikayesinden uyarlanan film daha şimdiden bilindik çevrelerin kuşatması altında. Bu kuşatmanın ne olduğunu daha çok konuşacağız. Ama çekimlerinin daha ilk haftasını bitirmek üzere olan, özünde hümanizmi yücelten bu film bazı çevreleri niye bu kadar rahatsız etti? Önce filmin konusunu kısaca anlatalım, Katırcı Salim, Giresun’dan ihale ile 200 kadar Ermeni kadın ve çocuğu Halep’e götürmek üzere teslim alır. 40 gün 40 gece süren bu zorlu yolculukta Salim emanet aldığı insanları hem çeteler ve eşkıyalardan hem de iklim ve yol şartlarının badirelerinden korumak zorundadır. Salim, Osmanlı hükümetine verdiği sözü tutmak ve hükmündeki insanları söylenen yere ulaştırmak için kendi canını ortaya koyar. Bu konuyu okuyup da Ararat filmini veya bir süre önce seyrettiğimiz Fatih Akın’ın The Cut filmini hatırlarsak aradaki naifliği gözden kaçırmamız imkansız. Peki zorunlu Ermeni göçünü karşı tarafın gözünden ve olabildiği kadar tek yanlı anlatan filmler kendi ülkemizde gösterilip seyredilirken sesini çıkarmayan cepheler niye bu filmden bu kadar rahatsız oldular.
Kara propaganda başladı
Bu tabii ki herşeyden önce yönetmen İsmail Güneş’in kişiliğinde yatıyor. İsmail Güneş iyisiyle kötüsüyle tarihine ve değerlerine sahip çıkmaya çalışan bir yönetmen. Yani onu istediğiniz gibi manipüle edemezsiniz. Yurt dışında festivallerde önünü açmak için istediğiniz doğrultuda mesajlar verdirtecek filmler çektiremezsiniz, Avrupa’nın yardım fonlarının muslukları açılsın diye bu ülke aleyhine propaganda yaptıramazsınız. İşte bütün bu sebeplerden 100 yıldır yalan propagandasının gerçeklerini hümanist bir öykünün satır aralarında olsa bile açıklanacak olması en büyük korku. Bu korku lafını niye kullanıyoruz. Daha biz setteyken internette bir yazı dolaşmaya başladı. Atlar dövülüyormuş, insanlar yemekten zehirlenmiş, çocuklar güneşte bekletiliyormuş. Gerçekte ise setteki çocuklar özellikle aileleriyle beraber orada bulunuyorlar. Bir annenin bakımının yerini hiç birşey alamayacağı için filmde oynayan bütün çocukların aileleri de filme dahil edilmiş. Zehirlenme olayına gelince, evet bir zehirlenme var ama yemekten değil, yağmurlu sahne çekilirken figüranların bekledikleri yerlerde ateşler yakılmış duman yüzünden zehirlenme olmuş. Atlara gelirsek orada bulunduğum süre içinde seyislerin bir tanesinin bile fiske vurduğu görmedim. Biz  birçok set gördük, hele dizi setleri tam anlamıyla insanlığa aykırı yerlerdir, onlar dururken bu sete bu saldırının sebebini korku dışında neye yorayım ben. Bu filme dahil olmak isteyip korkularından olamayan oyuncularla ilgili daha sonra konuşacağız.
Kariyerinin en büyük filmi
Giresun’da olayların geçtiği konağın şartları film çekimine uygun olmadğı için Kerpe’de konağın, valiliğin, hatta bütün mahallenin bir kopyası yapılmış. İsmail Güneş’in kariyerinin en büyük prodüksiyonu olan filmin çekimleri de heyecan içinde devam ediyor. Bin tane insan, çocuklar, anneler, babalar, İpek Tuzcuoğlu ve Murat Han gibi profesyonel oyuncular, çay yapanlar, su verenler, 100 kadar atı ve katırı güneşten korumaya çalışan seyisler hepsi bir olmuşlar eli yüzü düzgün bir filmi kotarmanın çabası içindeler.
Kerpe’de başlayan hikaye orijinal göç yolunu takip edecek, Giresun çekimleri, Adana, Urfa ve birçok coğrafyada irili ufaklı setler yapıldı. Bu büyük bütçeli filme devlet de destek oluyor ama yetmez. Benim Kültür Bakanlığı’na bir çağrım var. Gelin bir daire kurun, bizim tarihi gerçeklerimizi anlatacak filmlerin prodüksiyonlarını büyük değil, dev hale getirecek bir sistem oluşturalım. Türk sinemasından daha çok Türk tarihinin ve bu milletin buna ihtiyacı var. 1915’te yola çıkan kervan bu film sayesinde hayırlısıyla doğru yere gelir diye ümit ediyorum. Sadece gerçekler ışığında çekilen acıların günahını almadan…
 İSMAİL GÜNEŞ: MÜSLÜMANLARIN YAŞADIKLARI 100 KERE SOYKIRIM!
İsmail Güneş ile önemli bir röportaj yaptık önümüzdeki günlerde gazetemizin sayfalarında bu röportajı okuyacaksınız ama belki de en çarpıcı cümlesini paylaşmam lazım: “Eğer Ermeni tehciri sırasında yaşananlara soykırım diyorsanız Balkan Savaşı sırasında ve hemen sonrasında Balkanlar’dan Türkiye’ye göç eden Müslümanların yaşadıklarına 100 kere soykırım demek zorundasınız.”

http://haber.star.com.tr/sanat/kervan-1915-yola-cikti/haber-1042799

Yorumlar kapatıldı.