Samim Akgönül /Tarihçi ve siyaset bilimci
Tarihçi ve siyaset bilimci Samim Akgönül Papa Francis’in Türkiye’de soğuk duş etkisi yaratan Ermeni soykırımına dair açıklamalarını ele alıyor. Mizahı elden bırakmadan 2015 yılında hala Ermenilerin maruz kaldıkları tehcir ve katliamlar için soykırım tanımını reddedenlerin tepkisel söylemlerini irdeliyor.
Çocuklarım sayesinde iyi bir Harry Potter okuyucusu olmuştum. Elbette bütün filmleri de tekrar tekrar seyrettim. O zaman da dikkatimi çekmişti. Voldemort (“Ölüm uçuşu”!) normalde “ismi söylenmemesi gereken”[1] kişi. Ama hem herkes, istisnasız herkes, isminin Voldemort olduğunu biliyor ve hem de söylüyor. Büyük oğluma sorduğumu hatırlıyorum “yahu hani ismi söylenmiyordu, herkes habire söylüyor”? Kendisi bütün ciddiyetini takınıp “hayır, çok korkaklar söylemiyor” demişti.
2015 gelince Türkiye’de Ermeni soykırımı konusunda tepkiler iyice tuhaflaştı. Bu tuhaflık Papa’nın son açıklamaları (ve AP kararı) ile iyice belirginleşti.
Önce ne oldu onu hatırlayalım sonra tepkileri inceleriz.
12 Nisan 2015’de Vatikan, Ermeni Katolik kilisesinin inisiyatifi ile Soykırımın Yüzüncü yılı vesilesi ile bir ayin düzenledi. Türkiye’de hemen nefesler tutuldu. Acaba Papa 1. Franciscus Soykırımın Yüzüncü Yılı dolayısı ile düzenlenen ayinde soykırım mı diyecekti yoksa sadece katliam falan mı? Ne güzel olurdu Katliam dese, Felaket vs. dese. Hatta daha sonra anlaşıldı ki Türkiye ziyaretinden Papa’ya bu iş çıtlatılmıştı. “Aman, ne dersen de Ne olur soykırım deme”. Türkiye’nin Vatikan nezdindeki Büyükelçisi Mehmet Paçacı da gönüllere su serpmişti : “Soykırım demeyecek”.
Papa Ermenistan Devlet Başkanı’nın da hazır bulunduğu ayinde şunları söyledi (mealen değil, birebir çeviriyorum):
“Geçen Yüzyılda İnsanlık ailemiz üç kitlesel ve daha önce hiç olmamış trajedi yaşadı. Bunlardan birincisi, geniş bir biçimde ‘Yirminci Yüzyılın ilk Soykırımı’ olarak nitelendirileni, Ermeni halkınızı vurdu”
Bu cümle üzerine Büyükelçi derhal “istişarelerde” bulunmak için Türkiye’ye çağırıldı ve Papanın kendine yakışanı yapmadığı, sözünde durmadığı ve din adamlığı görevini aştığı açıklamaları yapıldı. “Soykırım dedi ayıp etti”.
Uzun bir süredir şunu gözlemlemek mümkün: Papanın açıklamasında da her sene ABD Başkanı’nın 24 Nisan açıklamasında da nefesler tutuluyor. Ve katliam, kıyım, felaket, BÜYÜK Felaket… vs denirse, Ankara’da bir bayram havası.
Fakat bu metni buraya kadar okuyanların nazar-ı dikkatini muhakkak celbetmiştir: bu sevinmeler gittikçe azalıyor. “S” ile başlayan kelime Türkiye sınırları dışında çoktan normalleşti. Şimdi de o kelime telaffuz edilince gösterilen tepkilere bir göz atalım. Bu tepkilerin aynı kişiler tarafından dönüşümlü ya da beraber kullanılabildiğini ve ortama ve duruma göre bu tepkilerden birinin ya da hepsinin gösterilebileceğini belirtelim. 10 tane tespit ettim:
Aslında “Onlar” “bizi” kesti : bu argümanı 2015’e kadar kademe kademe azalarak duydum. Son tahlilde ortada kör kör parmağım gözüne, demografik bir sorun var. Ancak herhalde en iyi savunma hücumdur taktiği ile 2015’de argümanın tekrar hortladığına şahit oluyorum. Efendim 1914 son Osmanlı nüfus sayımına göre ülkede 13 milyon Müslüman ve 1 milyon 800 bin Ermeni var[2]. 1927’de Türkiye Cumhuriyetinin ilk nüfus sayımında 64 bin Ermeni var. Fuat Dündar çok yazdı. Burada daha fazla detaya girmeye gerek yok.
Onlar da bizi kesti : Burada temel bir sorun var. Yukarıdaki istatistiki uçurumun dışında yapısal bir sorun. Bu argümanda Osmanlı tebaası Ermenilerin işlemiş oldukları olası suçlar ile (ki bu durumda suçun bireyselliği ilkesi geçerlidir) Osmanlı DEVLETİNİN işlediği kitlesel suç aynı kefeye konuluyor. Ve Türkler kendilerini Osmanlı Devleti ile özdeşleştirmiş oluyorlar.
Ruslarla işbirliği yaptılar: Bu argüman bir ara en çok kullanılandı. Ancak Kars bölgesinde Rus ordusuna katılımların nasıl Eskişehir, Malatya, Edirne vs gibi vilayetlerde sürgüne bahane olduğunu açıklamak zorlaşınca yavaş yavaş terkedildi (arada bir hâlâ duyuyorum)
Savaşta olur böyle şeyler : Elbette savaşta böyle şeyler olmaz. Olursa savaş suçu olur. Kaldı ki Anadolu’da “böyle şeylerin” olduğu yerlerin hemen hemen hiçbirinde savaş falan yok.
Ama dünyada Müslümanlar öldürülüyor onlara ses çıkarmıyorsunuz: Üç sorun var. Birincisi bu bir anakronizm, karşılaştırılmayacak şeyleri karşılaştırmak. İkincisi Hiçbir katliam diğer bir katliamım bahanesi olamaz. Üçüncüsü “çıkarıyoruz”.
Ama Amerikalılar da Kızılderilileri kesti: İtiraf. Evet biz de kestik demek bu. Kaldı ki ABD bunu reddetmiyor, kalanlara da statü vermiş. Ve kaldı ki öyle bile olsa vahşi ile vahşi mi olmak gerekir?
Ama Fransa Cezayirlileri Almanya Namibyalıları kesti: Listeyi uzatabilirsiniz Bakınız yukarısı.
Bu işi tarihçilere bırakalım: Bu önemli. Ama sorunlar çok. Birincisi hangi tarihçilere? Kim seçecek o tarihçileri. İkincisi zaten tarihçiler bu konuda cilt cilt kitap yazdılar. Bilinmedik şey çok az kaldı. Kaldı ki tutun ki bir tarihçiler komisyonu hasbelkader kuruldu. Bu komisyon araştırmalarını yaptı ve karar verdi (ki tarihçi karar vermez). Bu bir soykırımdır dedi. Hayır değildir diyenler. “Tamam o zaman soykırımmış” diyecekler mi? Ya da “Hayır bu soykırım değil” kararını aldılar. Dünyadaki bütün Ermeniler “E peki madem” diyecekler mi? Tekrar ediyorum. Tarihçi karar vermez. Belgeye bakar tahlil yapar. Ve tarih Dünün Bugünüdür. Bir de meşhur arşivler meselesi var. Tarihçiler dünyanın bütün arşivlerinden belgelerle 1909-1915 arasında Osmanlı tebaası Ermenilerin uğradığı kararı alınmış ve uygulanmış soykırımı yazdılar. Türkiye’deki arşivlerin hepsi açık değil (örneğin Genel Kurmay Başkanlığı arşivi) açık olanlar temizlenmiş olanlar ve onlar da zaten herkese açık değil. Son söz. Ermeni soykırımı meselesi çoktan bir tarih meselesi olmaktan çıktı. Bir ulusun kendisiyle barışması ve zayıf temellerini güçlendirebilmesi meselesi. Ermeni Soykırımı konusu Türkiye’yi kurtaracağı için önemli. Ermenilerle ilgisi yok.
Ortak acılarımız: Bu yeni ortaya çıkan bir argüman. Bu argümanın anlamı “1909-1915 arası ve sonrası Ermenilerin çektiği acılar bizim de paylaştığımız acılardır” olsaydı takdire şayan olurdu. Ama öyle değil. Biz de öldük (artık ne demekse) bizim de acımız var, sizin acınızla uğraşamayız demek. Bunun bir de “Acıları yarıştırmamak gerek” versiyonu var. Aslında bunu diyerek tam aksine acılar yarıştırılmakta.
1915’de soykırım kavramı yoktu: Bu teknik argüman. Kanımca kullanılanların en sağlamı. Zaten bu argümanı kullananlar 1915’de Ermenilerin yok edilmeye çalışıldıkları konusunda da hemfikirler. Sadece bu kavram hukuki bir kavramdır, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra kavram inşa edilmiştir dolayısıyla Ermeni soykırımına soykırım denilemez demekteler (en azından en aklı başında olanları). Bu argümanın zayıf noktaları şunlar. Birincisi Soykırım kavramını ilk kullanan hukukçu Raphael Lemkin kelimeyi Ermeni soykırımına ve Yahudi soykırımına bakarak icat ettiğini söylüyor (bakınız yukarıdaki video). İkincisi soykırımın tarifi birebir Ermenilerin başına gelenlere uyuyor. Ve sonuncusu, suya H2O denmeden önce de su suydu.
Yanlış mı hatırlıyorum ? Her bölümde Voldemort’un yüzü biraz daha mı belirginleşiyordu?
__________________________________________
[1] Türkçe’ye “İsmi Lazım değil” diye çevirmişler galiba. Bence yanlış: He-Who-Must-Not-Be-Named
[2] 1 Milyon 600 bin de Rum var, o konuya hiç girmiyorum.
Yorumlar kapatıldı.