İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Türkiye’deki seçimler ve Ermenistan

ALIN OZINIAN
 “Türk, Türk kalır” cümlesi Ermenistan halkı tarafından çok kullanılır. Türklerin, Ermenilere yaklaşımının kolay kolay değişmeyeceği, ufak tefek olumlu gibi görünen siyasi adımlara kanmamak gerektiği, bundan Ermenilerin hep zarar göreceği anlatılmak istenir. Son 20 yıldaki gelişmeler, STK çalışmaları, alternatif medya kanalları yardımı ve tarihe açık yüreklilikle bakma cesareti gösteren Türklerin sesinin Ermenistan’da duyulması ile bu algı bir nebze kırılmış olsa da, Türkiye’ye ve hükümetlere olan güvensizlik ve hayal kırıklıklarının olması pek de şaşırtıcı değil.

Özellikle Abdullah Gül’ün futbol diplomasisi sürecinde Ermenistan’a gelmesini olumlu bulan, bunun Türkiye tarafından önemli bir adım olduğunu ve sonrasında sınırın açılmasına olanak sağlayacağını düşünen büyük bir kitle, protokollerin Türkiye tarafından rafa kaldırılması ve hesapta olmayan önkoşulların ortaya atılması ile yine büyük bir değişim beklemenin hata olduğunu anladı. Erdoğan’ın Ermenistan, Diaspora ve tüm Ermeniler hakkında söylemlerinin günden güne sertleşmesi, Melih Gökçek başta olmak üzere her musibetin altında Ermeni arayan yetkililerin sözleri gerçek niyetin anlaşılması konusunda önemliydi. Oysa Ermenistan hatta Diaspora’nın bir kısmı 13 yıl önce AKP’nin söylemlerinden yola çıkarak bazı değişiklikler olabileceğine inanmış, ordu ve derin devletten arınmış sivil ve kararlı bir hükümet ile ilişkilerin sağlıklı geliştirilebileceğine olumlu bakmaya başlamıştı.
    AKP’nin sadece dış değil, iç siyasetteki değişimi, Gezi Parkı olayları, basın üzerindeki büyük baskılar ve son olarak da skandallar, Ermenistan’a arananın, AKP hükümeti olmadığını, onun da geçmiştekiler gibi konu “Ermeni” olursa aynı şekilde davranacağını göstermişti. Bu nedenle haziran başında Türkiye’de gerçekleşecek seçimler pek bir anlam ifade etmeyecekti. AKP’nin artık tek başına iktidar olmadığını ve HDP’nin barajı aşmasını “sürpriz” olarak gören Ermenistan bir anda Türkiye’deki seçim sonrası ortamı dikkatle izlemeye başladı. Seçimlerin ilk başta ilgi yaratmamasının bir sebebi de, rüşvet skandalları, yolsuzluklar, ayakkabı kutularını hatta tapelerini yakından takip eden Ermenistan kamuoyunun, o dönemde devletin farklı kademelerinde ve basında yapılan cadı avını gözden kaçırmamış olması, dolaysıyla AKP HDP’nin yeterli oyları toplasa bile, bazı hileler ile barajı geçmesine izin vermeyeceğini ve mutlak başarısını sürdüreceğini düşünmesiydi.
Ermenistan’da genel olarak “soykırımı kabul eden” Kürt partisi olarak algılanan ve çok defa basına aynı şekilde yansıyan HDP’nin Parlamento’ya yaklaşık 70 milletvekili sokacağı Türkologları şaşırtırken, Ermenistan’ın ve Ermenilerin bundan nasıl yararlanılacağına dair net öneriler yok. Ermenistan ve Diaspora’da seçimlerden sonra HDP’nin barajı aşmasının Ermeniler için hayati olduğunu düşünenlerin yanı sıra Öcalan’ın 2014’teki “İslam sentezi” tadındaki Newroz konuşmasını, KCK liderlerinden Besse Hozat ile Rıza Altun’un “Ermeni ve Rum lobileri” çıkışlarını, İmralı zabıtlarını, Paris katliamının muhtemel sorumluları hakkındaki konuşmaları da hatırlayanlar var.
MHP ile olası bir koalisyonun “Türkçü-turancı” bir dış politikayı, dolayısı ile Ermenistan siyasetinde daha da sertleşecek bir dil Ermenistan’ı rahatsız etmekte. Bu tip bir koalisyonun azınlıklar üzerinde de negatif etki yaratacağı düşüncesine ne yazık ki CHP iyi bir alternatif olamamakta. Ermenistan ezelden beri barışamadığı Kemalizm’in Cumhuriyet döneminde azınlıklara yaşattıklarını hâlâ unutabilmiş değil. Burada tarihi gerçeklerin özellikle Kemalizm bayrağı altına saklanıp, çözülmeye çalışılmasının etkisi de yok değil.
Meclis’te farklı partilerden 3 Ermeni milletvekili olacağının yarattığı ilgi ile karışık şaşkınlık ise çok büyük. AKP milletvekili Markar Esayan’ın AKP sevdalısı yazıları ve çıkışlarını görüp, CHP milletvekili Selina Doğan’ın ise partinin “hassasiyetlerini” de hesaba katacağını düşünerek, görünen o ki Ermenistan en büyük umudu HDP’den Garo Paylan’a bağlıyor.
Bugün, hâlâ Ermenilerin hafızalarındaki son milletvekili, Osmanlı düşünce yaşamında en parlak yazarlarından, hukukçu Kirkor Zohrap. İkinci Meşrutiyet’in ilanı ve Jön Türk devrimi sırasında farklı kimliklerin Osmanlılık temelinde birleşmesini savunan, Ermenilerle Türklerin kardeşliği için mücadele eden, kendini hem Ermeni hem de Osmanlı olarak tanımlayan, Osmanlı toplumunun ve devlet yapısının modernleşmesi için çalışan, “Dinimiz muhtelif, mezhebimiz birdir. Hepimiz hürriyet mezhepdaşlarıyız” diyen ve üç dönem milletvekili seçilen Zohrap. 24 Nisan tutuklamalarını durdurmak için tavla arkadaşı Talat Paşa’yı ikna etmeye çalışan, kaçıp canını kurtarabilecekken son ana kadar bir şeyler yapabileceği umudunu yitirmeyen ve en sonunda 20 Mayıs 1915’te tutuklanarak Urfa yakınlarında İttihat tetikçisi Çerkes Ahmet ve Nazım tarafından başı taşla ezilerek öldürülen Zohrap.
Hafızanın iyileşmesi için en iyi yolun yeni anılar edinilmesi olduğu söylenir. Yeni anılar konuşabilmenin ve yüzleşmenin yolunu açabilirler. Seçimler sırasında aşılan barajlar, yıkılan “hükümdarlıklar”, yeni bir hükümet, bir ümit, bir yol olabilir mi, göreceğiz…

Yorumlar kapatıldı.