Ragıp Zarakolu
Önce kelam vardı; yani sözcükler… Oysa “yasaklar” her şeyden önce kelimelere yöneliktir. Kelimelerin yasak olduğu bir dünyada nasıl yazma, yayınlama ve okuma özgürlüğünden bahsedebiliriz? Ülkemde yasak bir kelimeydi jenosit/ soykırım onyıllar boyunca.
Sadece jenosid mi? General Videla’nın, General Pinochet’nin arkadaşı General Kenan Evren, askerî diktatörlüğü sırasında bırakın jenosid kelimesini, Ermeni ve Ermenistan, Kürt ve Kürdistan kelimelerini bile yasakladı. Larousse ve Britannica Ansiklopedilerini bile yasakladı.
Salt tarihî Ermenistan’dan bahsediyor diye. Turist rehberlerini tutukladı, üzerinde Ermenistan yazan haritalardan dolayı.
Hitler’in yasakladığı büyük Alman şairi Heine, daha gecen yüzyılda “Kitapları yakan bir gün insanları da yakar” demişti.
Ve sonunda Auschwitz’de yükselen dumanda artık insan bedeninin ve kitapların külleri birbirine karışmıştı…
Sorunlar devam etse de bu tabuların hemen hepsi kırıldı sonunda.
Ama iki önemli tabu hâlâ devam ediyor:
1) Cinsellik tabusu: Apollanaire’in erotik edebiyat örneği olan bir romanından dolayı yayıncı arkadaşım İrfan Sancı hâla yargılanmakta.
2) Din tabusu: Ateizm ya da İslam’a yönelik eleştiriler hakaret olarak kabul ediliyor. İngiliz ateist yazarDawkin’in bir kitabi, Evrim Teorisi karşıtı ile Adnan Hoca Cemaati tarafından şikâyet edilince yargılandı. “Kacak inşaat” gerekçesi ile hapsedilen arkadaşım Sevan Nişanyan’ın asıl hapis nedeni ise İslamcılara yönelik eleştirileri. O bir tabu kırıcı. Ondan önce kırdığı tabu ise resmî devlet ideolojisi Kemalizm’di. Onun Ermeni oluşu ise, sözde ‘suçunu’ daha da ağırlaştırdı.
Yayıncılık sadece bir “business”tan ibaret olamaz,
Üyesi olduğumuz IPA’nın ilkesini benimsiyoruz. Yani yayıncılık bir business olmak yanında, etik bir misyona da sahiptir.
Bu da, yayınlama özgürlüğüne sahip çıkarak aynı zamanda tüm yurttaşların ifade, yazma ve okuma özgürlüklerinin gerçekleşmesine olanak sağlamak ve sansüre asla başvurmamak biz yayıncılar için etik bir görev. Yani yayınlama özgürlüğünün stratejik bir önemi var, düşünce, yazma ve okuma özgürlüğünün hayata geçmesi bakımından.
*
Hayal etmenin bile yasak olduğu bir ülke!
Oysa, John Lennon’ın şarkısındaki gibi, “Imagine/ Hayal Et” yeter.
Demek ki “olanaksız” denen şey mümkün!
Hayal et! Yeter!
Artık hayal etmekten bile korkan bir ruh hâline mahkûm olmuştu bu biat ülkesi.
Hep zalimine mahkûm olan bir ülke.
Demek ki, artık barajın dolup taştığı anlar da mümkünmüş.
Hayal et yeter!
Zalimi, bukalemun gibi habire renk değiştiren, habire kılık değiştiren ülke…
Vampir gibi mazlumun kanına doymayan, onun kanıyla hayat bulan bir Leviathan!
Gerekirse mazlumu zalime dönüştüren ülke…
Gerekirse onu baş kılan ülke…
Bir korku cumhuriyeti.
Ah, ülkem, benim zalimleri taşımaktan bitap düşmüş ülkem.
Benim ülkem, oysa ne kadar sevmiştik seni ve devam etmekteyiz sevmekte.
Dünyanın hangi köşesine savrulursak savrulalım.
Şükürler olsun, bugünü görmek de varmış.
Şükürler olsun, bugünü görmek de varmış.
Gördük ya.
Hayal et, hayal et yeter!
Arkası gelir.
szarakolu@yahoo.com
Yorumlar kapatıldı.