İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Ermenistan’dan bir grup aydının Türkiye başbakanı Davutoğlu’na mektubu

Ermenistan’lı bir grup toplumsal kuruluş temsilcisi, aydın Türkiye başbakanı Ahmet Davutoğlu’na mektup yazdı… “Burada tarihçilere ihtiyaç yok; vicdan, aklıselim ve objektif bakış yeterlidir. İhanetin tanıklığı tarihi belgelerde değil, insanların vicdanlarındadır.Bugün Osmanlı yurttaşlarının nesillerinin «birbiriyle çelişkili hafızalarının çatışması»nın özü bu ihanete yönelik oluşmuş farklı tutumlardan kaynaklanmaktadır. Öyle ki bize ulaşan asırlık yaraları sağaltma ve insani ilişkileri onarma arzusu varsa, Osmanlı yurttaşlarının torunları arasındaki her tip diyalogun anlamı bu Büyük İhanete yönelik ortak tutum olmalıdır. Bugün Türk neslinin bunu iyi tasavvur ettiğini ummak mümkündür, zira haysiyetsiz koşullarda ebediyen yaşamak zordur. Özellikle seni tüm dünyanın suçla itham ettiği ve kendi adına nedamet getirmek önerildiği koşullarda yaşamak zordur. Seçim kendilerinin, zira Osmanlı yurttaşlarının diğer torunlarının artık kaybedecekleri hiçbir şey yok…

***
Ermenistan’lı bir grup toplumsal kuruluş temsilcisi, aydın Türkiye başbakanı Ahmet Davutoğlu’na mektup yazdı. Mektupta şunlar ifade edildi:
«Saygıdeğer Sayın Başbakan,
«Tüm Osmanlı vatandaşlarının hafızasına ve vicdanına saygı gösterilmesi, seslerine kulak verilmesi gerek»tiğine kimse karşı çıkamaz, zira 100 yıl önce onlar «sevinç, hüzün ve aynı kaderi» paylaştılar ve her biri kendince bu kaderin kurbanına dönüştüler. Ancak biz, Ermeniler ve Türklerin bugünkü nesillerini,  ilk elde «100 yıllık yaraları iyileştirme ve kaybolan insani ilişkileri yeniden inşa etmeye yönelik ortak sorumluluk» birleştirmektedir. Bu anlamda biz Ermenistan yurttaşları «Osmanlı İmparatorluğunun çöküş döneminde hayatını kaybeden Osmanlı Ermenileri»nin hatırasına adanmış törenler vesilesiyle yayımlanan mesajınıza yankı göstermeyi lüzumlu gördük.
100 yıl önce Osmanlı Hükümeti tarafından gerçekleştirilen toplu takibatlar sadece Ermeni halkının binlerce yıllık tarihi yurdundaki varlığını deforme etmekle kalmamış aynı zamanda Türk halkını insanlığa karşı işlenen en ağır suçun ithamında rehineye dönüştürmüştür. Mesajınızda  bugün «Birinci Dünya Savaşında yaşananların nedenlerinin ve sorumlularının belirlenmesinin mümkün olduğunu»  ancak ″Herşeyi tek bir kelimeye indirgeyerek, sorumluluğu genellemeler yoluyla ve sadece Türk milletine yüklemek, hatta bunu bir nefret söylemiyle birleştirmek vicdanen de hukuken de sorunludur″ diyorsunuz.
Halkın vicdanının ifadesi devletinin anayasasıdır ve bu sebeple 23 Aralık 1876’da kabul edilen Anayasayı, Osmanlı İmparatorluğunun önemli bir etabı olarak kabul ediyoruz. Bu önemli siyasi ilkeye göre; bu Anayasayı reddeden ve onun tarafından korunan değerleri, -ki bunlardan başlıcası kanaatimizce yasa karşısında Osmanlı yurttaşlarının hukuken eşitliğidir-, Osmanlı yurttaşlarının ortak düşmanları safında telakki ediyoruz.
Tarihi olayların takdirinde «olgun ve erdemli duruş»un bizi endişelendiren ″Osmanlı yurttaşlarının etnik, manevi ve kültürel kimliğini koruyarak ortak, çok milletli evinde huzurlu yaşama iradesi niçin kağıt üzerinde kaldı?″ sorusuna kapsamlı yanıt vermesi gerektiğine inanıyoruz.
Osmanlı yurttaşlarının eşitliği düşüncesine son veren dramatik olaylardan 100 yıl sonra, bu mesele sadece Osmanlı Ermeni yurttaşlarının ardılları için değil, aynı zamanda kendi insani kimliklerini 100 yıl önce gerçekleşen trajedi sebebiyle zarar görmüş hisseden Türkler için de aynı şekilde siyasi aktüalitesini korumaktadır.
Akademisyen olarak Sizin için tabii ki Osmanlı yurttaşlarının hukuki eşitliğinin ne gibi engellerle karşılaştığı ve ne kadar insanın bu ilkenin karşıtlarınca hayatlarından mahrum edildiği malumdur. Bu sebeple, Sizin Anayasanın restorasyonu mücadelesi için 1908’de gerçekleşen siyasi güçlerin birleşmesinin de Osmanlı İmparatorluğunun diğer önemli bir etabını oluşturduğunda mutabık olacağınıza eminiz.
Bugün biz İttihatçı liderleri sadece Türk milletinin diğer Osmanlı milletinden yurttaşlara yönelik üstünlük kurma ırkçı düşüncelerinden ötürü kınamıyoruz. 1913 yılı Ocak ayında İttihat, devlet darbesi gerçekleştirdi, bu hukuki açıdan iktidarın cebren işgal edilmesidir, ahlaki açıdansa siyasi müttefiklere karşı, genel eşitlik ilkesi zemininde tüm Osmanlı yurttaşlarının eşitliği düşüncesinde ahde vefasızlıktır.
Kandırılmış yurttaşlar tarafından cezanın kaçınılmazlığı gayrimeşru iktidarı dışarıda hami aramaya ve ülkeyi savaşa çekmeye sevk etti.
Başka türlü de olamazdı, sadece savaş gayrimeşru iktidara karşı her tip isyanı baskı altına almak için  geniş ölçekli bir iftira kampanyasına olanak verebilirdi.
Bizler bu halkların izleyen imha işlemlerinin sebebinin Osmanlı yönetiminin bu adil olmayan seçimi olduğuna sanıyoruz. İhanetin tanıkları Hıristiyanları ortadan kaldırmaya karar verdiler.
Ancak iş bununla bitmeyecekti, bu ihanetin diğer tanıkları olan Türk yurttaşlarının vicdan ve hafızasını da silmek gerekiyordu. İşin bu tarafını, Türk milliyetçiliğini devlet politikasına dönüştüren, Türk yurttaşlarına ülkede işlenenin millet adına kahramanlık olduğu ilhamını veren Türkiye Cumhuriyeti Hükümetlerinin gerçekleştirdiğinde mutabık olunuz. Olaylardan sadece 100 yıl sonra yaşadıkları hayatın ne kadar ayıplanır olduğunun bilincine varmaya başlamaları Türk yurttaşların trajedisine dönüştü.
Eski Osmanlı yurttaşlarının bugünkü nesillerinin sorunu işte burada yatmaktadır. Burada tarihçilere ihtiyaç yok; vicdan, aklıselim ve objektif bakış yeterlidir. İhanetin tanıklığı tarihi belgelerde değil, insanların vicdanlarındadır.
Bugün Osmanlı yurttaşlarının nesillerinin «birbiriyle çelişkili hafızalarının çatışması»nın özü bu ihanete yönelik oluşmuş farklı tutumlardan kaynaklanmaktadır. Öyle ki bize ulaşan asırlık yaraları sağaltma ve insani  ilişkileri onarma arzusu varsa, Osmanlı yurttaşlarının torunları arasındaki her tip diyaloğun anlamı bu Büyük İhanete yönelik ortak tutum olmalıdır.
Bugün Türk neslinin bunu iyi tasavvur ettiğini ummak mümkündür, zira haysiyetsiz koşullarda ebediyen yaşamak zordur. Özellikle seni tüm dünyanın suçla itham ettiği ve kendi adına nedamet getirmek önerildiği koşullarda yaşamak zordur. Seçim kendilerinin, zira Osmanlı yurttaşlarının diğer torunlarının artık kaybedecekleri hiçbir şey yok..
Manvel Sarkisyan: Ulusal ve Stratejik Araştırmalar Merkezi Direktörü
Harutyun Karapetyan: Bilim ve Öncü Teknolojiler Ulusal Vakfı Direktörü
Stepan Danielyan: Demokrasi Adına İşbirliği Merkezi Başkanı
Andrias Ghukasyan: Siyaset Bilimci
Saro Saroyan: Siyaset Bilimci
Vardan Jaloyan: Kültürolog».

Ermenistandan haberler – NEWS.am

Yorumlar kapatıldı.