Etyen Mahçupyan / etyen.mahcupyan@aksam.com.tr
Laik/sol aydın bakışının niçin bu denli sığ hale geldiğini entelektüel geçmişe veya bugünün global ortamına bakarak doyurucu bir şekilde açıklamak zor. Resmin bütününe bakmaya açık bir direnç gösteriliyor. AKP hükümetleri gerçekten de bu onüç yıl içinde demokratik teamüle uymayan birçok adım attı. Yapılan birçok şey başka türlü ve daha yapıcı bir tarzda ele alınabilirdi. Ancak bu hamleler nötr bir ortamda, durup dururken yapılmadı… AKP’nin tutumu kendiliğinden Türkiye’yi ‘belirlemiyor’. Diğer siyasi aktörlerin ve toplumsal kesimlerin tepkisi ile birlikte nihai sonucu üretiyor. Diğer bir deyişle eğer ortada bir antidemokratik durum varsa, bunun tek sorumlusu AKP değil. Ona verilen tepki de en az iktidarın tutumu kadar etkin. Eğer gözünüzü hükümete dikip diğer tarafın ‘siyasetini’ görmezden gelirseniz, resmin bütününü gören bir topluma diyeceğiniz hiçbir şey kalmaz. Nitekim olan da bu…
***
Laik/sol aydın bakışının niçin bu denli sığ hale geldiğini entelektüel geçmişe veya bugünün global ortamına bakarak doyurucu bir şekilde açıklamak zor. Resmin bütününe bakmaya açık bir direnç gösteriliyor. AKP hükümetleri gerçekten de bu onüç yıl içinde demokratik teamüle uymayan birçok adım attı. Yapılan birçok şey başka türlü ve daha yapıcı bir tarzda ele alınabilirdi. Ancak bu hamleler nötr bir ortamda, durup dururken yapılmadı.
Çevreden merkeze gelen ve üstelik İslami duyarlılığı görünür biçimde taşıyan bir hareketin sistem tarafından nasıl karşılanacağı belliydi. Nitekim iktidar olunduktan hemen sonra ordu içindeki hareketlenmeler hükümet üzerinde en azından baskı kurmak, ama son kertede onu düşürmek için bir eylem girişiminin olduğunu gösterdi. Yargı zaten ordunun dümen suyunda gitmekteydi ve herhangi bir demokraside kendisinden beklenen işlevden uzaktı. Parlamento içinde AKP ile işbirliğine açık bir parti yoktu. Medya geleneksel olarak laik hassasiyeti yansıtan güçlü bir siyasi aktör olmayı sürdürüyordu. AKP bürokrasi içinde hiçbir desteği olmadan, sadece aldığı oya dayanarak iktidara geldi ve bu onüç yıl içinde yasal ve yasa dışı yollarla her fırsatta önü kesilmek için uğraşıldı. Buna karşılık bu parti her seçimi muhalefete fark atarak kazandı ve bu süreçte oyları kabaca on puan daha yukarda bir seviyeye oturdu…
İnsan bir an durup düşünür… Tarihsel bağlama oturttuğumuzda bütün bunların anlamı ne? Ya AKP o yaptığı hataları yapmasaydı acaba şimdi nerede olurduk? Dolayısıyla asıl soru AKP’nin nasıl olup da bunca yanlışı yaptığı değil, aksine nasıl olup da bunca doğruyu gerçekleştirebildiğidir. Üstelik bazılarının diliyle bilgisiz, görgüsüz, kafaları örümcek bağlamış kişiler olarak… Bu tür hakaretler laik/sol kesimde uzun yıllar nesnel bir değerlendirme olarak kullanıldı. İslami kesimden gelenlerin horlanıp aşağılanması doğaldı. Hatta bilimsel gerçeklerin uzantısıydı.
Bu son onüç yıl açıkça bir sosyokültürel kalkışma hareketini ifade ediyor. AKP söz konusu devrimsel değişimin taşıyıcısı ve koruyucusu olarak sahnede. Yaptığı yanlışlar kendi tabanı tarafından görülmüyor değil ama resmin bütününe bakıldığında tahammül edilebilir bulunuyor. Çünkü AKP’nin atığı hiçbir antidemokratik adım bir demokratik duruma müdahale değil. Hepsi zaten antidemokratik olan bir durum içerisindeki güç kavgasının sonucu. Bu tespit AKP’nin önünde demokratik yolların da olabileceği ihtimalini ortadan kaldırmıyor. Ama iktidardan böylesi bir demokratik tutumu talep etmek için, hiç olmazsa resmin bütünündeki antidemokratik niteliği teslim etmek gerekiyor.
Dahası AKP’nin tutumu kendiliğinden Türkiye’yi ‘belirlemiyor’. Diğer siyasi aktörlerin ve toplumsal kesimlerin tepkisi ile birlikte nihai sonucu üretiyor. Diğer bir deyişle eğer ortada bir antidemokratik durum varsa, bunun tek sorumlusu AKP değil. Ona verilen tepki de en az iktidarın tutumu kadar etkin. Eğer gözünüzü hükümete dikip diğer tarafın ‘siyasetini’ görmezden gelirseniz, resmin bütününü gören bir topluma diyeceğiniz hiçbir şey kalmaz. Nitekim olan da bu…
Yorumlar kapatıldı.