İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Kamp Armen: Bir haksızlığı tamir fırsatı

Doğu Ergil
Birkaç haftadır İstanbul Tuzla’da bulunan ve 6 Mayıs günü şimdiki sahibinin yıkıma başladığı Kamp Armen diye bilinen Ermeni yetimhanesini konu alan büyük bir tartışma sürüyor. Sürdükçe de utanılacak eski uygulamalarla yüzleşiyoruz.

Sözü edilen kamp, 1963 yılında Gedikpaşa Ermeni Protestan Kilisesi’ne bağlı bir yetimhane, gençlik kampı olarak kuruldu. Kilise, Türkiye kanunlarına uygun olarak başvurusunu yaptı, mülkü satın aldı ve sayıları 1500’ü bulan yetim ve öksüz Ermeni çocuğunun yaşadığı tesis onların şahsen katılımıyla inşa edildi.

Kamp Armen, 1915 sonrasında Anadolu’da Ermeni okulu kalmayınca, aileleri yok olduğu için ortada kalan Ermeni yetimlerinin gönderildiği Tuzla’daki bir yetimhane. Tuzla Çocuk Kampı olarak da biliniyor.
1971-1974 yılları arasında verdiği hükümlerle Yargıtay, eşitliği hiçe sayarak yurttaşlık hukukunu ihlal etti. Azınlık dini vakıflarının 1936’da verdikleri Mal Beyanı’ndan sonra edindikleri malların yasal dayanağı olmadığını, bu nedenle ilk sahiplerine iade edilmesine yönelik kararlar aldı.
Bu haksız yasal dayanakla hükümet 1983’te kampı, 1936’da vakıflardan istenen Mal Beyanı’nda yer almayan yeni kazanımlara el koyunca yetimhane kapatıldı. O tarihten beri de boş kaldı.
Yöneticisi rahip Hrant Güzelyan, devrin yetkililerince “Ermeni militan yetiştirme” ithamıyla tutuklandı ve işkence gördü. Birçok gayrimüslim vakıf malı gibi Kamp Armen de ya önceki Türk malikine ücretsiz iade edildi ya da üçüncü kişilere satıldı. Kilise ve Ermeni sivil toplum örgütlerinin tüm yasal çabalarına rağmen kamp geri alınamadı. Oysa burası ikinci kuşak yetim/öksüz Ermeni çocuklarının son sığınağıydı. Onlar burayı Atlantis’leri olarak görüyorlardı; yitirdikleri bir geçmişin anısına atfen.
Bu gurur duyulamayacak durumu bir tek devlet düzeltebilir. Haksız olarak iptal ettiği tapuyu Ermeni vakfına iade edebilir. Türkiye Ermeniler’inin geçen yüzyılda canlarına ve mallarına kastedildiği bütün dünyada tartışılırken (Ermeni tehciri ve kıyımının 100. Yılı nedeniyle) devletin böylesi bir yanlışı düzeltmesi hem ahlaken hem de siyaseten doğru adım olacaktır.
Diyelim ki bu yapılmadı. Bu durum, 1915’te Anadolu’nun gayrimüslimlerden temizlenmesi ve mallarının/servetlerinin Türk-Müslümanlar’a aktarılması sürecinin devamı olarak yorumlanacaktır. Bu geç dönem Osmanlı uygulamasının Cumhuriyet’te de devam ettiğine delil olarak gösterilecektir.
2008’de çıkarılan yeni Vakıflar Kanunu’na 2011’de 651 sayılı kararnameyle getirilen iyileştirme, kimi gasp edilmiş gayrimüslim vakıf mülklerinin iadesinin yolu açtı. Ama bu ancak el konan malların küçük bir kısmı için geçerli oldu. Çünkü sözü edilen malların iadesi veya karşılığında tazminat ödenmesi için bunların Hazine’nin ve Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün elinde olması gerekiyor. Oysa Tuzla yetimhanesi gibi pek çok azınlık mülkü, tapu kayıtları mahkemece iptal edilerek üçüncü şahıslara satılmış. Onlar da başkalarına satmışlar.
Eğer Türkiye, bir hukuk devleti olduğunu iddia ediyorsa ve Ermeniler’in mağduriyetinin devamından yarar gözetmiyorsa bu haksızlığı gidermelidir. Bunu da hakları yenen Ermeniler için değil, adını devlete ve ülkeye vermiş olan Türkler, kendi itibarları ve öz saygılarının gereği olarak yapmalıdırlar.

Yorumlar kapatıldı.