Kadri Gürsel /kgursel@milliyet.com.tr
Önce Türkiye’nin artılarına bakalım: Türkiye’nin Ermeni tabusu çoktandır yıkılmış bulunuyor… Türkiye bir Ermeni meselesinin olduğunu nihayet kabul ediyor. Türkiye, Ermenistan’la ilişkilerini normalleştirmesi gerektiğinin de farkında… Bunlar da eksiler: Türkiye, Ermeni tabusu yıkılınca şişeden çıkan cinle nasıl baş edeceğini bilmiyor. Bu Türkiye, Ermeni meselesiyle yüzleşmekten kaçınıyor. AKP Türkiye’si yeterli siyasi ve ideolojik kapasitesi olmadığı için Ermeni meselesini çözüm yoluna sokamıyor…herkese 24 Nisan 2015 sonrasında gündemlerinin ne olacağını sordum. Aldığım cevapların ortak yönü, yurtlarından sürülen Osmanlı Ermenilerinin geride bıraktıkları malların iadesi ya da tazmin edilmesi için torunları tarafından açılacak davaların önümüzdeki dönemde bir trend haline gelecek olduğuydu. Türkiye, özellikle de kilise mallarının iadesi için düzenlenecek uluslararası kampanyalar ve davalarla yüz yüze kalabilir.
***
1915’ten önce bugünkü Türkiye topraklarında nüfusun yüzde 10’unu oluşturan Ermenilerin 1923’e gelinip Türkiye Cumhuriyeti kurulduğunda İstanbul’daki bir azınlık haricinde bu ülkede artık yaşamaz oldukları gerçeği Ermeni meselemizi doğurmuştur.
1915’ten 100 yıl sonra Türkiye’nin 50 bin civarında olduğu tahmin edilen Ermenileri toplam nüfusun on binde 9’unu oluşturuyor.
100 yıl sonra bugün Türkiye’nin Ermeni meselesi, “1915’te ne oldu?” sorusuna verilen ya da verilemeyen cevaplarla ilgilidir.
Ermenilere olan neydi, bu neden oldu, nasıl oldu, kimler niçin yaptı?
Türkiye Ermeni meselesini çözemediği için, cevabını tartışmasız verebildiği yegane sorudan hareketle yarı resmi bir adlandırma yapabiliyor…
Soru: “Ne zaman oldu?”
Cevap: 1915’te.
Dolayısıyla, “1915 Olayları”…
İşte bu “1915 Olayları”nın yüzüncü yıldönümü olan 24 Nisan 2015’i geride bıraktık.
Ama hepimiz biliyoruz ki 24 Nisan 2015’ten sonra da bir hayat var…
Türkiye’yi Ermeni meselesiyle ilgili hayatında ne tür meydan okumalar bekliyor?
Ve Türkiye bu meydan okumaları hangi durumda karşılıyor?
Önce Türkiye’nin artılarına bakalım:
Türkiye’nin Ermeni tabusu çoktandır yıkılmış bulunuyor…
Türkiye bir Ermeni meselesinin olduğunu nihayet kabul ediyor.
Türkiye, Ermenistan’la ilişkilerini normalleştirmesi gerektiğinin de farkında. Hatta Ermenistan’la sınırın açılması ve diplomatik ilişki kurulması için 2009’da iki ülke arasında protokoller de imzalandı.
Bunlar da eksiler:
Türkiye, Ermeni tabusu yıkılınca şişeden çıkan cinle nasıl baş edeceğini bilmiyor.
Bu Türkiye, Ermeni meselesiyle yüzleşmekten kaçınıyor. AKP Türkiye’si yeterli siyasi ve ideolojik kapasitesi olmadığı için Ermeni meselesini çözüm yoluna sokamıyor.
Ermenistan’la 2009’da imzalanan protokoller o dönemde AKP’nin işine askerlere karşı iktidar mücadelesinde Batı’nın siyasi ve moral desteğini almak için yaramış olabilir ama sınır hala kapalı, diplomatik ilişkiler hala yok. Uygulanmaları daha en başından dönemin başbakanı Erdoğan tarafından “Dağlık Karabağ’da çözüm” önkoşuluna bağlanan protokoller bu nedenle hukuken olmasa bile siyaseten ölü doğmuşlardı.
AKP Türkiye’si 24 Nisan 2015’i bu artı ve eksilerin birlikte oluşturduğu bir “alacakaranlık kuşağı”ndayken karşıladı.
Her yıl doğal olarak 18 Mart’ta yapılan Çanakkale Zaferi kutlamalarını sırf Erivan’daki “Ermeni Soykırımı’nın Yüzüncü Yılı Ulusal Anma Törenleri”ni perdelemek için 24 Nisan’a kaydırmak kurnazca bir taktik olabilir ama bunun Türkiye’ye ahlaki bir üstünlük kazandırdığını iddia etmek mümkün değildir.
Ne de Türkiye, ağırlaşacağı görülen Ermeni meselesindeki yeni meydan okumaları çoğunlukla bu tür kurnazlıklara çalışan bir kafa yapısıyla göğüsleyebilir.
Bu yeni meydan okumanın “1915 Olayları”ndan kaynaklanan tazminat ve iade talepleri olacağı anlaşılıyor.
Geride kalan haftayı Türkiye’den bir grup gazeteciyle Hrant Dink Vakfı’nın davetlisi olarak Erivan’da geçirdim; akademi, siyaset ve medya çevrelerinden görüştüğümüz hemen herkese 24 Nisan 2015 sonrasında gündemlerinin ne olacağını sordum.
Aldığım cevapların ortak yönü, yurtlarından sürülen Osmanlı Ermenilerinin geride bıraktıkları malların iadesi ya da tazmin edilmesi için torunları tarafından açılacak davaların önümüzdeki dönemde bir trend haline gelecek olduğuydu.
Türkiye, özellikle de kilise mallarının iadesi için düzenlenecek uluslararası kampanyalar ve davalarla yüz yüze kalabilir.
Bu yeni döneme 2009’daki açılım ortamının çok daha gerisine düşülmüş olarak giriliyor.
Ermenistan’da protokollerin uygulanmamış olmasından Ankara sorumlu tutuluyor ve bu nedenle Türkiye’ye karşı derin bir güvensizlik söz konusu.
Protokollerin uygulanmaması diaspora ile Ermenistan’ı birbirine çok daha fazla yakınlaştırmış bulunuyor. Sınır açılsa ve diplomatik ilişki kurulsaydı Türkiye ve Ermenistan arasında doğacak olan dinamik, diasporayı ikili konulardan uzak tutabilecekti. Türkiye alacakaranlıktan çıkıp Ermeni meselesiyle gerçekçi biçimde yüzleşmeye zorlanıyor.
Yorumlar kapatıldı.