Levent Gültekin / acikcenk@gmail.com / @acikcenk
7 Haziran seçimlerini bir kurtuluş olarak gören büyük bir kesim var. Sanırım gerçek problemin ne olduğunu göremiyoruz ve büyüklüğünün de farkında değiliz. Amacım moralinizi bozup umutsuzluk yaymak değil. Ülkenin karşı karşıya olduğu sorunu gerçek boyutlarıyla ortaya koyalım ki ona göre çözüm arayabilelim. Farkında değiliz. Kimileri HDP’nin barajı geçmesini kurtuluş olarak görüyor. Bir kısmı da kurtuluşu AK Parti’nin oylarının yüzde 43’lere düşme ihtimalinde arıyor. Sanırım farkında değiliz. Tayyip Erdoğan yeni bir Türkiye kurdu. Bu ‘Yeni Türkiye’de artık AK Parti’nin bile kıymeti harbiyesi yok. Tayyip Erdoğan var. Onun tamamlamaya çalıştığı ‘devrim’e uygun yapılandırılmış kurumlar var.
Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay, HSYK, MİT, bürokrasi, medya, üniversiteler, iş dünyası… Ve Erdoğan’ın damgasını vurduğu bu kurumlardan oluşan ‘Yeni Türkiye’ye nefer yetiştirmeye yönelik eğitim politikaları….
Kitle ve lider
Sadece bu kurumlar değil. Tayyip Erdoğan’a ölesiye bağlı büyük bir kitle var. Aynı zamanda bu insanlar, Türkiye’nin yıllardır gelişimini engelleyen bir üst aklın olduğunu ve bu odağın ‘Türkiye için canla başla koşturan’ Tayyip Erdoğan’ı yok etmeye çalıştığına inanıyor. Onun arkasında durmayı milli görev sayıyor.
Tüm bunların yanında ne istediğini bilen bir Tayyip Erdoğan var. Üstelik her şeyi göze almış, hedefe kilitlenmiş, tavizsiz, kural-yasa tanımaz bir tutum içinde.
Erdoğan o kadar gözü kara bir politika izliyor ki muhaliflerinin bile ruhuna korku salıyor. Uyguladığı baskıyla onların elini ayağını bağlamış. Çünkü muhaliflerin ne yapabileceğini, neleri göze alabileceğini ya da alamayacağını baştan kestirebiliyor.
Kanuna uymak, demokratlık ve barışçılık; Erdoğan’ın karşısındaki muhalefetin zaafları olarak tezahür ediyor!
Vaziyet bu.
HDP barajı geçse ne olur?
Şimdi gelelim kurtuluş olarak görülen seçeneklere.
HDP barajı geçmezse, zaten konuşacak bir şey kalmaz.
Diyelim ki HDP barajı geçti, AK Parti yüzde 43 oy aldı ve tek başına iktidar oldu. Veyahut tek başına iktidar olamadı ama bir partiyle koalisyon kurdu.
Peki, bu durumda Erdoğan yıllardır bütün taşlarını döşediği ‘tek adam rejimi kurma hayali’nden vaz mı geçecek? Başlatmış olduğu ‘devrim’i yarım mı bırakacak?
317 milletvekiline sahip, üstelik kendi kurduğu AK Parti iktidarına son üç dört aydır neler yaptığını, neler çektirdiğini hep beraber görüyoruz. Daha zayıf bir AK Parti iktidarının ya da muhtemel koalisyonun rahat çalışmasına imkan verir mi?
Ne olacağını söyleyeyim: Aynen son altı aydır yaptığı gibi, yeni hükümeti de çalıştırmayacak. Ülkede işlerin Erdoğan’sız iyi gitmediğine halkı ikna etmek için her yolu deneyecek. ‘Üst akıl’ veyahut ‘dış güçler’in oyunlarından bahsedecek. İçimizde hainler, satılmışlar olduğunu haykıracak.
Tıpkı şimdi olduğu gibi, kendi sözlerini en büyük delil gibi sunacak. İki saat sonra tam tersini söylese bile…
Belki de bir ekonomik kriz bile göze alınacak. Ta ki toplum ‘Erdoğan’sız olmuyor, o gitti işler bozuldu, her şeyi o biliyor…’ fikrine ikna olana kadar.
Bu sadece meselenin ekonomik boyutu.
Bunun bir de iç barış kısmı var.
Yapacağı konuşmalarla toplumun önemli bir kısmını hop oturtup hop kaldıracak. İç savaşın eşiğine getirecek.
Hakaret ettiği, aşağıladığı insanlar sokağa döküldüklerinde de yine devreye ‘üst akıl’ tezi girecek.
Aynı zamanda kendi tabanındaki ‘Dindarların iktidarını içine sindiremeyen muhalif kesimler, Erdoğan’ı istemiyor’ algısı iyice pekiştirilecek.
İşler yolunda gitmedi, istikrar bozuldu ve bunun ardından da Erdoğan’ın isteğiyle bir erken seçim kararı alındı diyelim. O seçimde Erdoğan’ın halka ne diyeceğini az çok hayal edebiliyoruz değil mi? Peki ya yüzde kaç oy alacağını?
Çaresiz bir muhalefet
Şimdi… Hal böyleyken AK Parti’nin 7 Haziran’da yüzde kaç oy aldığının ne önemi var? AK Parti’den bağımsız olarak bir Erdoğan faktörü var ve kimsenin, onun hesaplarını bozmaya dönük bir planı yok.
Demek istediğim şu: Her şeyi göze almış, bütün kurumları amaca uygun dizayn etmiş, ne istediğini bilen bir Erdoğan ve onu nasıl durduracağını bilmeyen çaresiz bir muhalefet var.
Hiçbiri Tayyip Erdoğan kadar kararlı değil. Hiçbiri Tayyip Erdoğan kadar iyi oyun kuramıyor. Hiçbiri Tayyip Erdoğan kadar toplumun dikkatini çekemiyor. Hiç biri Erdoğan kadar korkusuz hareket edemiyor. Hiçbiri Erdoğan kadar kural dışına çıkma cesareti gösteremiyor.
‘Yeni Türkiye’de eski muhalefet tarzıyla Erdoğan’ı durduracaklarını sanıyorlar.
Sanırım Erdoğan’ı tanıyanların söylediği şu cümle size durumun vahametini anlatmaya yeter: “Eğer biz Erdoğan’ı tanıyorsak, toplum ‘Tamam, yeter gel şu başkanlığı al da yakamızdan düş’ diyene kadar bu işin peşini bırakmaz.”
Böyle birine mevcut muhalefet partilerinin yapabileceği bir şey var mı?
Yüzmeyi de bilmiyorlar!
Muhalefetin durumu şuna benziyor: Bir çocuk denizde boğuluyor. Fakat muhalefet partileri o çocuğu kurtarmak için korkusuzca denize atlayacaklarına söyle diyorlar: “Eğer bu çocuk kurtulursa onu çok güzel okullarda okutacağız ve o babasına da emekli ikramiyesi vereceğiz.”
Önce o çocuğun kurtarılması gerek. Fakat bunun için ne cesaretleri, ne enerjileri ne de bir planları var. Üstelik yüzmeyi de bilmiyorlar!
Bir nefeslik zaman
Peki ben ne öneriyorum?
HDP’nin barajı aşması, ülkenin tek adam rejimine gittiğini ve bunun da felaket olacağını düşünenlere kısa bir zaman kazandırır. Ama bir nefeslik zaman o. Bu arada muhalefet partilerinin kendilerine çekidüzen vermesi gerek. Yeni tarz, yeni söylem ve yeni politikalar.
Tüm engellemelere, baskılara rağmen ülkenin nereye gittiğini topluma anlatmayı başaracak bir enerjiye sahip olmaları gerek.
Yenilikçi, özgürlükçü ve topluma Erdoğan’dan daha fazla güven veren, her kesimin ilgisini çekecek bir kadro oluşturmaları gerek.
İktidar olmak için sağa sola mavi boncuk dağıtan değil, ülkeyi kurtarmayı birinci vazife gören ve bunun için her şeyi göze alan bir muhalefet gerek.
‘Peki ya Allah’ın bir hesabı yok mu?’ dediğinizi duyar gibiyim.
Evet, o nedenle işimiz sadece Allah’a kalmış.
Yorumlar kapatıldı.