Sedat Yılmaz
Genel olarak Ermenistan’da siyasetin dili sert, medya daha sağduyulu, halk ise daha gerçekçi gibi görünüyor. Genel olarak Ermenistan’da siyasetin dili sert, medya daha sağduyulu, halk ise daha gerçekçi gibi görünüyor. Sokakta kin, nefret, düşmanlık yerine barış, hoşgörü ve kardeşlik sesi daha ağır basıyor. Elbette halk, haklı olarak öncelikle Türkiye’nin geçmişiyle yüzleşmesini talep ediyor.
Sokakta barışın, kardeşliğin sesi hakim
Hiçbir nesil doğduğu yerde ölmemiş. Hiçbir nesil doğduğu yerde birikimin tadını tuzunu alamamış. Hiçbir nesil ‘oh be’ diyememiş. Üç nesildir ülkeden ülkeye göç yaşamış 63 yaşındaki Halepli Krikor…
Yerevan sokaklarında kin, nefret ve düşmanlık yerine barış, hoşgörü ve kardeşlik sesi daha ağır basıyor. Kiminle konuştuysam birlikte yaşama arzusunu dile getiriyor. Elbette farklı sesler de var. Gezi boyunca duyduğum “Soykırımla yüzleşilsin, tazminat ödensin, kapılar açılsın ve Batı Ermenistan toprakları iade edilsin” taleplerini soru olarak sokaktaki insanlara yönelttim ve işte düşündükleri:
Yüzyıllarca birlikte yaşadık
Yoldan hızlı adımlarla yürüyen bir kadına Türkiye’den geldiğimi ve soykırım üzerine ne düşündüğünü sormak istedim. Adını vermek istemeyen kadın, “Türkler bizim düşmanımız onlara ne gibi bir mesajım olur” diyerek yoluna devam ediyor. 70 yaşında emekli Aşot Melkonyan ise birlikte yaşanmışlıklara dikkat çekiyor: “Biz atalarımızın anlattığı eski masalları hatırlatırız. Dedelerimiz Batı Ermenistan’dan dünyanın çeşitli yerlerine göç etti. Dedelerimizin katledildiğini ve göçertildiğini biliyoruz. Bir Ermeni olarak sana şunu söyleyeyim; yüzyıllarca Türklerle birlikte yaşadık, Türk deyince düşman diye bir şey anımsamıyorum. Ermeni atasözü vardır: ‘Her köyde bir köpek vardır.’ Benim herhangi bir düşmanlığım yok, o dönemki yöneticiler kötü bir şey yapmış. İki devletin yöneticileri bir araya gelse tartışsa, soykırımı tanısalar bu iş çözülür. Ben burada doğdum ve burada yaşıyorum. 70 yaşında bir insanım. Evim barkım burada, bu saatten sonra nereye gideceğim?”
Burada dünyaya geldim
İsim vermek istemeyen bir genç, politik talepler konusunda ülke
yönetiminin söylemlerini önemsediğini belirtiyor. Avukatlık yapan 38 yaşındaki Arthur Ghazaryan çözüme dair umudunu koruyor: “1 milyon 500 bin insan katledildi. Bu yıl 100. yılı. Soykırım tanınsın ve atalarımızın toprakları iade edilsin. Türkiye’nin taleplerimizi karşılamasını istiyorum. Ben burada doğdum ve burada yaşıyorum ama benim çocuklarımın kararı ne olur bilmiyorum ve karar onların. Eninde sonunda bu sorunun çözüleceğini düşünüyorum.” Tercüman olan Meryem Khazaryan (19) da şöyle düşünüyor: “Hristiyan bir Ermeni olarak soykırımın tanınmasını istiyorum ve bunun için mücadele ediyorum. Bir gün atalarımın kutsal gördüğüm topraklarına gidebilirim.”
Ne yazık ki çok acı…
İvan Hovig emekli ve 65 yaşında; şöyle diyor: “Soykırımı hep içimizde hissedeceğiz ve hatırlayacağız. Ne yazık ki çok acı bir şey gerçekleşti. Almanların Yahudilere yaptığı gibi bir çözüm bulunabilir. Toprak talebi konusunda bir şey demiyorum. İnsaniyet bağlamında bakıyorum. Topraklar iade edilse gidip yaşar mıyım? Bunu söylemek çok zor.” Narine Bedrosyan (55) ise, “Sınır kapısının açılmasını isterim. Türkiye ve Ermenistan için çok önemli. Yüz yıl geçti talepler konusunda ne diyeceğimi bilemiyorum ama biz o günü acıyla hatırlayacağız. Toprak talebi çok kötü bir şey getirecektir. Sorunu tıkayan bir şey olarak görüyorum. Türk devleti izin verirse ve kim gidip yaşamak istiyorsa gidip yaşasın. Sınır açılırsa sorun çözülür ve komşuluk ilişkisi sorunu çözer” diye konuşuyor.
Gerçekçi olmak gerek
Tarih öğretmeni olan Erach Kasparyan (24) insanların acılarının dinmesi için Türkiye’ye çağrıda bulunuyor: “Tabii ki acı verici ve sürekli tekrarlanan bir durum. Türkiye devletinin soykırımı tanımasını isterim, en azından bu acıların dinmesinde büyük yol alacak. İnsanlar toprak talep ediyor. Bu gerçekçi olmayan bir talep. Tanınması ve özür çok önemli ve soykırım sonrası kuşakların maddi tazminatın karşılanmasını isterim. Ben Türkiye’deki bazı insanların soykırımı tanıdığını biliyorum; sorun tamamen Türk devletinden kaynaklanıyor. Bu sorunun çözümü için Ermenistan devleti 2008-2009 protokollerini önkoşulsuz kabul ediyor ama Azerbaycan’ın doğal gaz anlaşmalarıyla engel olması sonucu sınırın Türkiye tarafından açılması engelleniyor. Atalarımın topraklarında yaşar mısın sorusu, bana anlamsız bir şeyin üzerinde konuşmak olarak geliyor. Gerçekçi olmak gerekiyor. Her devlet daha fazla toprak talep eder. Ben Türklerle çok fazla tanıştım ve çok iyi ilişkilerim var. Onlarla insani ilişkilerimde hiçbir sorunum yok. Bu biraz politik, siyasi bir mesele. Şu an sınırlar açılmış olsa, Türkiye Ermenistan ilişkileri normal olsa Ermeniler ticareti farklı ülkeler üzerinden yapmaz, Türkiye ile yapar.”
Biz nasıl yöneteceğiz
Yine tarih okumuş Pativya İşhanyan (20) da reel düşünülmesi gerektiğini dillendirenlerden: “Ben biraz sert bir şey söyleyeceğim. Herkes buradan bir şeyler talep ediyor, toprak talep ediyor. Varsayalım Türk devleti toprak verdi; biz bunu nasıl yöneteceğiz? Ben geçen yıl Batı Ermenistan’ı gezdim ve bu toprakların Ermenistan devletinin elinde daha da kötü yönetileceğini düşünüyorum. Bana göre Türkiye devleti soykırımı asla tanımayacak ve öyle bir umudum yok. Türk devletinin soykırımı tanıması halinde milyar dolarlarca tazminatı ödemesi gerekecek ve bu imkansız. Ama ben Ermenistan devletinin taleplerini anlamıyorum. Bir şey talep ediyor ama ne talep ettiği belli değil. Ben vatansever bir insanım ve vatanım için her şey yapacak biriyim. Ama bu dünyada gerçekçi olmak lazım.”
Kürdistan’dan Suriye’ye oradan Ermenistan’a…
Halepli Krikor’un babası Riha (Urfa) sürgünü. Oğlu ile birlikte şimdi Ermenistan’da. Burası nasıl diyorum, ‘Her köyün bir iti var’ diyor. Gerisini siz düşünün… Suriye’de savaş patlak verince soluğu Ermenistan’da almış 63 yaşında fırıncı Krikor. İki oğlu ve eşiyle gelmiş. Bir oğlu hala orada: “Halimiz, durumumuz, evimiz, barkımız, dükkanımız vardı. Vardı da ne oldu? Bir gün geldi yıkılıp gitti” diyor. Buna da şükür olsun! Ne olacak? Krikor’un babası da Urfa’dan gelmiş. Oradan oraya… Krikor anlattıkça içim parçalanıyor, ağlamamak için zor tutuyorum kendimi. Yüzyıllık travma atlatılmadan yeni bir travma… Düşünün ki her bir nesil de başka bir travma! Aslında her şeyi Krikor özetliyor: “Filler tepişiyor biz eziliyoruz.”
Savaşı isteyen hükümetler
“Savaşı isteyen hükümetlerdir” diye ekliyor Krikor. Erdoğan’a da çok tepkili. Ermenistan dışında bir yere gitmek istememiş. Zira artık yorulmuş. Önce Lübnan ardından Ermenistan’a geçmiş. Bir gün savaş biterse Suriye’ye dönecek. “Alıştın mı” diye soruyorum Krikor’a, “Biz Ermeniler nereye gitsek oranın düzenine uyarız. Bizler gittiğimiz yerlerde eser bırakırız” diyor. “Ne olduysa oldu, artık geri dönmez ve geri gelmeyecek” diye devam ediyor Krikor: “Dünyaya barış gelse. Ama hükümetler bunu istemez. ‘Filler tepişir çimenler ezilir.’ Kimse halkı dinlemez ve bildiklerini yaparlar.”
“Peki hayatından memnun musun, alıştın mı” diye sorduğumda ise ince bir sitem yapıyor Ermeni atasözüyle: “Her köyün bir iti var. Köy varsa it de var.” Yerevan sokaklarında bir arkadaşla Kürtçe konuşuyoruz. Otobüs durağında yaşlı bir adam kulak misafiri olduktan sonra başlıyor hasret gidermeye. O da Kobanê’den gelmiş bir Ermeni. Üç yıl önce taşınmış buraya. Gözlerinde özlem, dilinde hasret, elleri dostluk bırakıyor bize. Gün gelir halklar birlikte yaşar umuduyla ayrılıyoruz kendisinden. Ve adını bile söylemeden kamburuyla ilerliyor Sayat- Nova caddesine doğru…
Özgür Gündem Birinci Sayfa
Yorumlar kapatıldı.