Sedat Yılmaz
Çözüm için toplumların çabası olması gerekiyor. Yoksa devletlerin çabasıyla çözülmez’ diyor meslektaşlarım ve ekliyorlar: ‘Bizde derler ki ‘Türkiye’nin morgunda bir ceset var ve Türkiye bu cesetten kurtulmalı.’ İşte o zaman Türkiye de rahat bir nefes alacak’
Çözüm toplumların çabasından geçer
Türk medyası gibi “önce hükümete ardından habere” bakan bir medya Ermenistan’da var mı yok mu bunu anlamak için daha fazla Yerevan’da bulunmak gerekiyor. Kuşkusuz hükümeti gözeten bir medya var. Milliyetçi, muhafazakar ve ırkçılar her yerde olduğu gibi burada da var. Kuşkusuz öyle plazalara taşınmış, büyük olanakları olan profesyonel bir medyadan bahsetmiyoruz. Yeni gelişen ve daha çok siyasi partilerin sesi veya himayesinde olan bir medya var. Ancak farklı kalem, ses ve gözler de var. Dostluğu, kardeşliği, birlikte yaşamı büyüten barışı kutsayan meslektaşlarımın sayısı azımsanmayacak kadar çok. Beni en çok şaşırtan ise bizdeki AA gibi devlete ait resmi ajansın çalışanlarının bağımsız bir dil kullanıyor olmalarıydı.
Türkiye morgunda bir ceset var!
Ermenistan Resmi Haber Ajansı (Armenpress.com) editörlerinden Hasmik Harutyunyan ve Araks Kasyan tahminimin ötesinde çözüm odaklı mesajlar verdi. Türk medyasını yakından takip ettiklerini ve “bakalım bugün bizi nasıl şaşırtacaklar” diyerek haberlere göz gezdirdiklerini gülümseyerek anlatan iki meslektaşım, Türkiye ön koşulsuz sınırları açarak adım atabilir diyor. Türkiye’nin Ermenistan ile ilişkilerini üçüncü bir ülke (Azerbaycan) çıkarları üzerinden kurmasının yanlışlığına dikkat çekerek, Türkiye’nin sınırlarını kapattığı tek ülkenin kendileri olduğunu dile getiriyor. Soykırımın tanınması ve tazminatın gündeme gelmesi gerektiğini ancak toprak talebinin problemli olduğunu dile getiren gazeteciler, “Yerlerinden göçertilmiş insanlara vatandaşlık hakkının verilmesi ve mülklerinin iade edilmesi sorunun çözümünü kolaylaştırır” diyorlar. Türkiye’nin Ermenistan’a karşı politikalarının sorunun çok taraflı olmasını sağladığını o yüzden de çözümün ağırlaştığını anlatan meslektaşlarım, “Çözüm için toplumların çabası olması gerekiyor. Yoksa devletlerin çabasıyla çözülmez. Bizde derler ki ‘Türkiye’nin morgunda bir ceset var ve Türkiye bu cesetten kurtulmalı’ İşte o zaman Türkiye’de rahat bir nefes alacak” diye konuştu. Her iki gazeteci de, ABD’nin Türkiye’den ne zaman bir isteği olursa o zaman Ermeni Soykırımı’nı masaya ve gündeme getirmesinden duyduğu rahatsızlığı özellikle vurguladı.
Bir günün özeti
Ermenice, Rusça ve İngilizce yayım yapan resmi ajansın bugün (7 Nisan) geçtiği ilk beş haberde şunlar yer alıyordu: İlk haber ülkenin iç siyasetine ilişkin mecliste yürüyen tartışmalar. İkincisi, Cumhurbaşkanın Rus gazetecilere verdiği mülakat. Üçüncüsü, 8 Mart (burada bir ay sürüyormuş) gelişmeleri. Dördüncüsü, Türkiye’deki twitter yasağı ve basın üzerindeki sansür. Beşincisi CHP’li Ermeni kadının milletvekili adaylığı ve son olarak Suriye’deki gelişmeler…
Türkiye arınmalı
Medya Tv’de siyasi haberler masasına bakan ve daha önce Türkiye’ye de gelen Gegham Manukyan, 10 yıl öncesine göre Türkiye’de bir değişimin olduğunu vurguluyor. Manukyan, Türk medyasının Ermenistan’ı takip etmediğini ama kendilerinin
Türkiye’yi çok yakından takip ettiklerini belirtiyor. Türkiye’nin birikmiş sorunlarından kaynaklı soykırımın tartışmaya açılmadığını dile getiren Manukyan, medyamızın dilini çok ırkçı ve suçlayıcı buluyor. İrtibatsızlıktan yakınan Manukyan, Ermeni medyasının da Türk medyası gibi siyasilerin ağzına baktığını ve ne yazık ki politikacılara göre rol aldığını söylüyor. İki ülke medyasının yakınlaşmasının sorunların diyalog yoluyla çözülmesine katkı sunacağını ifade eden Manukyan, her şeye rağmen umudunu koruyor ve meslektaşlarına çağrıda bulunuyor: “Bugün Paskalya Bayramı (4 Nisan) bugün insanlar günahlardan kendisini arındırır ve kendisini iyi hisseder. Türk halkı da bunu yaparsa (Soykırımı kabul ederse) derin bir nefes alacak ve kendisini çok daha iyi hissedecektir. Üzerindeki yükü atmış olacak.”
‘Birbirimizi tanımıyoruz’
Geçen yıl CNN Türk’te 5 ay staj yapmış ve önemli deneyimler edinmiş olan bir başka meslektaşım Astghik Lgityan ise, iki toplumun birbirinden habersiz olduklarını, hatta komşu olduklarını bile bilmeyenlerin olduğunu söylüyor. İstanbul’dayken bazı
Türklerin “Ermenistan’a gelirsek bizi öldürüler mi” diye sorduklarını, bazı Ermenilerin ise, “Türkiye’ye gitme seni öldürürler (Hrant Dink’e bak)” dediğini sözlerine ekleyen Lgityan, Türk medyasının dilinin ise Ermeni medyasına göre çok daha ayrımcı ve suçlayıcı olduğunu belirtti. Son yıllarda soykırımı yazanların ve konuşanların Türkiye’de çoğaldığına da dikkat çeken Lgityan, ülkesinin medya gündemini şöyle sıralıyor: “Soykırım baş gündem. Ardından Karabağ gerginliği geliyor ve Paskalya Bayramı konuşuluyor.” Türkiye’yi çok gerilimli gören Lgityan, politikacıları ise çok sert görüyor. Özelikle AKP yönetiminin gerginliği tırmandırdığını, Ermenistan gündeminin de buna bağlı olarak gerildiğini beyan eden Lgityan, sınırların açılması, ticaretin olması ve insanların birbirini tanıması halinde çok yumuşak bir geçişin olacağına inanıyor. İnsanlar ne kadar yakından birbirlerini tanırsa gerçekçi ve hakkaniyetçi çözümün olacağını dile getiren Lgityan, “Soykırım benim için önemli ve politikacılar çözemez. Ancak uluslararası bir mahkeme bu işi çözebilir. Politikacılar pazarlıklar yapar ama kapılar açılırsa büyük gelişme olur” diyor. İstanbul’u özlediğini gülümseyerek anlatan Lgityan, Türkiye ile sorun çözülür ama Azerbaycan’la çözülmez öngörüsünde bulundu. Türkiye’den jest beklediğini tekrarlayan Lgityan, söz “Batı Ermenistan” ile Kuzey Kürdistan’a gelince: “Bence Türkiye ikimize de vermez” diye gülerek cevaplıyor.
‘Düşman dili’ burada da var
Türk medyasına benzeyen düşmanlaştırılmış dilin Ermenistan medyasında da mevcut olduğunu dile getiren Civilnet editörü Alin Ozinian’ın verdiği şu örnek bize çok tanıdık: “Cumhurbaşkanı Serj Sarkisyan toplumun hoşuna gitmeyen bir şey söylemişse ‘İçimizdeki Türk’ denebiliyor. Ancak Türkiye’deki gibi tepeden bir yönlendirme yok. Gazeteci isterse burada barışçıl bir dil kullanabilir. Editöryal bağımsızlık daha fazla. Yasak ve sansürden çok kafa yapısıyla ilgili bir durum.”
“Alo Fatih” meselesinin olup olmadığını sorduğum da ise, Ozinian’dan şu cevabı aldım: “Basın ağırlıklı olarak devlet menşelidir. Daha doğrusu siyasi partilerin desteklediği yayın organlarıdır. Basın henüz güç olduğunu fark edebilmiş değil. ‘Alo Fatih’e rastlamadım.” Ozinian, Ermenistan basının Türkiye’den çok Azerbaycan’a karşı daha sert bir dil kullandığını da vurguladı.
Dünya çok küçük değil
Çok yaygın olmasa da devlet ve siyasi partilerin dışında hareket eden yayın organları da var. Örneğin epress.am/en radyosu editörü Armen Milikbekyan, dünyanın Ermenistan ve Türkiye’den ibaret olmadığına işaret ederek, “Sabah akşam Türkler bize ne dedi diye merak edip bakmıyoruz. Her şeyi Türk-Ermenistan ilişkisi olarak görmemek lazım. Kendimize has bir dilimiz var. Düşmanca bir dil kullanmıyoruz ve öyle bir düşüncemiz de yok. Ermenistan vatandaşı olarak iki devlet arasında daha fazla ilişki kurulmasından yanayım. Biz insan hakları, adalet ve azınlıkların sorunlarıyla ilgileniyoruz. Türkiye’den de bu tür haberlerle ilgileniyoruz. Bugün Türkiye seçimlere gidiyor ve Erdoğan çok sert, milliyetçi bir dil kullanıyor. Serj Sarkisyan da seçim dönemlerinde aynısını yapıyor. Tek fark Sarkisyan kendi azınlıklarına karşı düşman dili kullanmıyor. Sadece milliyetçi söylemlerde bulunuyor” diye konuştu.
Yarın:
Halk ne düşünüyor?
Yorumlar kapatıldı.