İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Muhalefet partilerini takdimimdir…

Markar Esayan
Gelin seçimlere bu kadar az bir süre kalmışken partileri birer birer analiz edelim…
CHP… CHP sol şeridi kapatan köhne haliyle siyaset dünyamızın ortasında bir karadelik gibi duruyor. Avni Özgürel bana bir anısını anlatmıştı. Merhum Bülent Ecevit ile 12 Eylül darbesinden birkaç sene sonra yan yana geliyorlar. Yasakların kalktığı, kapatılan partilerin açıldığı günler. Ecevit elini masaya hiddetle vurarak CHP’nin yeniden açılmasına duyduğu tepkiyi “Ne güzel kurtulmuştuk bu beladan!” türünden bir söz ifade ediyor.

Biliyorsunuz CHP’yi Karaoğlan döneminde bir halk partisine çevirmek istemiş, kısmen de başarılı olmuştu. Zaten CHP tarihinde tutunacak bir dal ararsanız sadece o dönem vardır. Ecevit hayatının sonuna kadar da CHP ile yakınlaşmamaya özen göstermiş, yeni bir sol/sosyal demokrat kanal açmak istemişti.

Ancak ülkenin egemenleri CHP’yi her zaman ayakta tutmak için çaba sarf ettiler. CHP sivil/askeri vesayetin Meclis’teki bir Truva atı olarak vazife görüyordu çünkü. Nitekim iktidar olmak gibi bir derdi de hiç olmadı. Neden olsun ki? Halkla siyaset yapmıyor, sırtınızı antidemokratik vesayet kurumlarına dayıyorsunuz. Yani aslında gerçek iktidar her zaman sizde. Sizin göreviniz Meclis’te güçlü bir halk iradesi oluşursa ona karşı tam saha pres yapmak ve onu boğmak.
Nitekim yakından şahit oldunuz. AK Parti hükümet olduğundan beri CHP elinde hıyarı (darbesi) olan herkese tuzlukla koşarak vazife ifa etti. Sayın Baykal döneminde 27 Nisan muhtıraları dahil, halkın iradesine karşı tüm hamlelere Meclis içinde destek oldu. Kendinden emindi çünkü nasıl olsa asker önünde sonunda darbe yapacak, iktidar kendisine altın tepsi içinde sunulacaktı.
27 Nisan’da farklı bir şey oldu ve AK Parti geri adım atmadı. Mücadele etti ve kazandı. Darbeci cunta ve yargı zihniyeti yenilgiye uğrayınca, CHP korumasız kaldı. Bir ideolojik derinliğe sahip olmadığı, halkla ilişkisi bulunmadığı için, kabuğun içi boşaldı. Böylelikle müdahalelere açık hale geldi. Paralel yapı bu fırsatı iyi değerlendirdi. Muhtemelen İstanbul sermayesi/medyası ve üst akıl ile yeni bir strateji geliştirildi. 2011 yılında kaset operasyonu ile ayakbağı olan Baykal ve ekibini hal ettiler, Yetenekli Bay Kemal’i partinin başına geçirdiler. Parti ulusalcıların değil, paralel yapının da katıldığı bir konsorsiyumun elindeydi artık. Eh, halktan kaçanı kurtlar kapar.
MHP…
En iyi sıyıran partilerden birisi. Devlet Bahçeli seçim kaybetme rekorunu kırmış olmasına rağmen “yenilgi yenilgi güçlenen” bir lider olmanın formülünü buldu. Ülkücü gençleri sokaktan toparlaması o kadar değerli ki, ağzımız kendisine laf etmeye varmıyor. Ancak bu MHP’nin sağlıklı bir parti olduğu anlamına da gelmiyor. MHP’nin güvencesi PKK’nın şiddete devam etmesi. AK parti bu konforu kendisinden Çözüm Süreci ile almaya kalktığı için hükümete acayip tepkili. CHP’den farklı olarak nispeten tabanıyla ilişkisi daha organik. Ancak taban sosyolojisi AK Parti’ye çok yakın olduğu için kendisini sürekli bıçak sırtında hissediyor. Bence bu kırılgan durum, MHP’yi Eski Türkiye koalisyonuna yakın tutuyor. Seçim beyannamesinde, içinde Türkmenlerin de olduğu 2 milyon göçmeni gönderme cümleleri hiç yakışık almadı. MHP Yeni Türkiye ile uyum gösterirse ilginç bir muhalefet partisi haline gelebilir. Ancak şu anda tembellik yapıyor, sürek avına katılmış, fırsat kollar gözüküyor.
HDP…
“O ses Türkiye” jürisinin gözdesi. Münch tablosu önünde başı açık modern eşi, başörtülü nineleri ile fotoğraf veren Demirtaş Türkiye’yi formatlamak isteyenleri bir fotoyla mest edecek kadar başarılı. Ancak bu başarı tabanının taleplerini değil, eski Türkiye’yi ihya etmeye dönük bir çizgide ilerliyor. Dün yazdım. Bizler de aptal değiliz. Demirtaş ve Yüksekdağ çizgisinin derdi siyasi başarı vs. değil. Baraj kimin umurunda? Zaten Muş’a gitmek yerine, Boğaziçi Üniversitesi’nde konuşan Sayın Demirtaş “Biz barajı geçsek de geçmesek de istediğimizi elde ettik” demedi mi?
Ben elde ettiklerini hiç düşünmüyorum ama Demirtaş’ın söylemek istediğini şöyle tercüme edebilirim: Derdimiz barajı geçmek, Çözüm Süreci’ni başarıyla bitirmek için destek vermek, ilk halk anayasası ve vesayeti devlet yönetiminden söküp atacak halk başkanlığı sistemine katkıda bulunmak değil. 6-8 Ekim çağrısı ile sizlere Çözüm Süreci ve Yeni Türkiye’den hiç hazzetmediğimizi kanıtlamış olmalıyız. Bizler, muhafazakarların bu halk ihtilalinin önünü kesmek için, sekter laikçilik paydasında öfkeli, şiddete eğilimli melez bir sosyoloji yaratmak istiyorduk. Kobani savaşını bu yüzden Türkiye’ye taşıdık. Gezi’de Öcalan yüzünden size destek verememiştik. 6-8 Ekim’de borcumuzu ödeyip şu işi bitirelim dedik. Halk bize yüz vermedi. Siz de Batı’da sokağa çıkıp hırpalanmayı göze alamadınız. O zaman önümüzdeki ilk fırsata kadar yaralı toplumsallıklardan oluşan kırılmaya hazır bir sosyoloji yaratalım. Beyaz Türkler cepte, Alevileri Suriye üzerinden çıldırtırsak, buna Kürtleri de eklersek, PKK da gerektiği yerde ilk ateşi yakar. Böylelikle sandıkta alamayacağımız sonucu sokakta alabiliriz.
Saadet Partisi: AK Parti’ye en tepkili hareket. Yenilikçi/gelenekçi kopuşunu asla affetmeyecekler. Ama affedemedikleri AK Parti’nin kopması değil, kopup da Erbakan Hoca’nın rüyasını gerçekleştirmiş olması.
BBP…
Merhum Yazıcıoğlu eğer yaşasaydı bugün ya AK Parti saflarında olur, ya da milli, dik bir duruş sergilerdi. Bunu zaten BBP’den kopan eski partililer de söylüyor.
BTP…
Beş bin lira asgari ücret vaadiyle gönlümü fetheden parti. Onca parti arasında “Madem işkembeden atıyoruz, bari insanların hayal kurmasına değecek bir rakam söyleyelim” deme basiretini gösteren tek parti.
Hasılı, AK Parti dışında bu ülkenin gerçeklerini, menfaatini düşünen özgün/yerel bir hareket yok. Ama bizler ne desek boşuna, halkın 7 Haziran’daki cevabı tüm tartışmaları bitirecek ve taşları yerine oturtacak.
Oyları ile gücü hak edene teslim edecek.

Yorumlar kapatıldı.