İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Kürt ve Alevi Kimliğinde Kamufle Olmuş Gerçekler!

Alper Tan
2015’in Nisan ayı, Birinci Dünya Savaşı sırasında yaşanan 1915 olaylarının yoğun biçimde tartışılmasıyla geçti… Görünen gerçek şudur ki; Batı dünyası Haçlı ruhu etrafında safları sıklaştırıyor. Böyle bir koalisyona karşı Türkiye tek başına kalmamak için aynı tarzda hareket ederek Müslüman ülkelerle, siyasi, ekonomik, kültürel ve askeri ittifaklarını daha fazla güçlendirmeli. İslam ülkeleri aralarındaki uluslararası kurumları kuvvetlendirmeli ve daha fazla işlevsel hale getirmeli. Birçok alanda yeni ve ortak kurumlar ihdas edilmeli. Batının “Haçlı bloku”na karşı yeni bir “İslam bloku” acilen inşa edilmeli… Anadolu’da bir yerden başka bir yere göç ettirilen Ermenilerin, taşındıkları yeni yerleşim bölgelerinde kendilerini kamufle etmek ve korumak için Ermeni kimliğini gizledikleri anlaşılıyor. Müslüman isimleri kullanarak kendilerini daha çok Alevi veya Kürt olarak tanıttıkları belirtiliyor… Kısaca belirtmek gerekirse Kürt meselesi ve Alevi meselesinde çözümden yana destek olmayan, aksine çözüm çabalarını sabote etmek üzere çalışan, kendilerini Kürt kimliğiyle veya Alevi kimliğiyle tanıdıklarımızın önemli bir kısmı aslında kendini Alevi veya Kürt kimliği altında kamufle etmiş Ermeni vatandaşlar olduğu gerçeği ile yüzleşmeliyiz.(Paranoya, ksenafobya ne ararsan bulunur derde devadan gayri. HYETERT)

***
2015’in Nisan ayı, Birinci Dünya Savaşı sırasında yaşanan 1915 olaylarının yoğun biçimde tartışılmasıyla geçti. Papa başta olmak üzere 28 AB üyesi ülkenin 11’i, 1915 olaylarını “soykırım” olarak kabul ediyor. Avrupa’nın önde gelen kurumlarından Avrupa Parlamentosu, 1987’de aldığı kararla zaten “soykırım” saymıştı. 15 Nisan 2015’te yaptığı toplantıda bir adım daha atarak bunu, Ermeni diasporasının “soykırım” konusunda sembolleştirdiği “24 Nisan” tarihinin “Dünya soykırım günü” olarak kabul edilmesi kararı aldı.  ABD Başkanı Obama’nın bu seneki 24 Nisan’da ne diyeceği beklendi. Neyse “soykırım” dememiş oldu. “Büyük katliam” dedi!
Bu hikayeler yıllardır hatta bir asırdır konuşuluyor. 1915’in üzerinden tam 100 yıl geçti. 1915 olaylarına “soykırım” diyenler neye göre söylüyorlar? Hani şu pozitif bilimlere çok büyük değer veren Batı ülkeleri, bunu söylerken hangi bilimsel gerçeklere dayandırıyorlar kararlarını? Kaç Ermeninin kim tarafından nasıl öldürüldüğünü, kim hangi belgelere dayanarak ispat etti? Hiç!!!
Batı ve Batının yörüngesindeki devletler, birçok konuda olduğu gibi bu konuyu da gerçeğe ulaşmak ve 1915’i aydınlatmak için değil, başka maksatlarla kullanıyorlar. Biz, ne kadar masum olduğumuzu savunarak veya “Biz öldürmedik, aslında onlar bizi öldürdüler” diyerek “ağlak veya utangaç” bir üslupla savunmacı reflekslerle asla tezlerimizi kabul ettiremeyiz. Bunun sebebi açık. Karşı taraf gerçeğe ulaşmak için değil, bizi bir kere daha cezalandırmak amacıyla saldırıyor. Bu saldırının temelinde hiç şüphesiz ve kesinlikle din temelli açık bir dayanışma var. Osmanlı’yı, Türkiye’yi “soykırım”la suçlamanın bilinçaltında “Haçlı ruhu” var.  En önemli sebebi budur. Bu tarz postmodern saldırılarla “soykırımcı-katil” olarak gösterilen Türkler, Müslüman topluluklar nazarında “itibarsızlaştırılmaya” ve “yalnızlaştırılmaya” çalışılıyor.
Biz savunmacı davrandıkça onlar daha çok üzerimize gelecekler. Hiç şüphe yok ki Papa’nın, AP’nin, Avrupa ülkelerinin aldıkları bu kararlar, ABD Kongresi’nin her sene “Bak biz de soykırım deriz haa!” tarzında hareketleri, Türkiye’ye karşı yapılmış postmodern saldırılardır.  Bizim onlara vereceğimiz cevaplar da aynı türden cevaplar olmalıdır. Biz de onlara postmodern taarruzda olmalıyız. Ancak böyle hareket edersek sonuç alabiliriz.
Ermeni vatandaşlarımızla ve komşumuz Ermenistan’la olan ilişkilerimiz elbette iyi ve olumlu olmalı. Tarihte ve günümüzde yaşanan karşılıklı olumsuzluklar oturulup baş başa konuşulmalı ve çözüme kavuşturulmalı. Ama Türkiye “Ermeni meselesi”ni Türklere ve Müslümanlara karşı bir kılıç gibi kullanmaya çalışan Haçlı zihniyetine, anladıkları dilden cevaplar vermeli.
Görünen gerçek şudur ki; Batı dünyası Haçlı ruhu etrafında safları sıklaştırıyor. Böyle bir koalisyona karşı Türkiye tek başına kalmamak için aynı tarzda hareket ederek Müslüman ülkelerle, siyasi, ekonomik, kültürel ve askeri ittifaklarını daha fazla güçlendirmeli. İslam ülkeleri aralarındaki uluslararası kurumları kuvvetlendirmeli ve daha fazla işlevsel hale getirmeli. Birçok alanda yeni ve ortak kurumlar ihdas edilmeli. Batının “Haçlı bloku”na karşı yeni bir “İslam bloku” acilen inşa edilmeli.
Ortadoğu’da yaşananlara bakarsak topyekün bir savaşın ortasında olduğumuz hemen anlaşılacaktır. Böyle bir savaşta hiçbir İslam ülkesi tek başına tam başarı sağlayamaz. Başarının yolu ittifak ve ittihattan geçiyor. Müslüman ülkelerle hızlı şekilde, her alanda entegrasyona başlamalıyız. Başlayan entegrasyonları hızlandırmalıyız.
Haçlı ruhunun, ülke içindeki kötü niyetli, açık ve gizli uzantılarına karşı da son derece dikkatli ve tedbirli olmalıyız.
Osmanlı döneminde her etnik ve dini grup inancını, örf ve adetini geniş bir özgürlük çerçevesinde sürdürüyordu. Cumhuriyet döneminde uygulanan despot devlet politikaları, toplumun tüm kesimlerini baskıladı, ezdi ve asimile etmeye çalıştı. “Tektipçi” bir vatandaşlık empoze edildi. Bu da insanların gerçek kimliklerini gizlemelerine yol açtı.
Osmanlı Ermenilerinin bir kısmı, işgalci devletlerle işbirliği yapıp isyanlar çıkarmaya ve çete faaliyetlerine başlayınca, devlet, Ermenilerin tehcir edilmesine dair kararlar aldı ve uygulamaya çalıştı. Tehcir sadece şimdiki Türkiye sınırlarının dışına yapılmadı. Şimdiki sınırlar içinde de yer değiştirmeler oldu. Yapılan araştırmalar, bu noktada fazla bilinmeyen, farklı gerçekleri gösteriyor.
Anadolu’da bir yerden başka bir yere göç ettirilen Ermenilerin, taşındıkları yeni yerleşim bölgelerinde kendilerini kamufle etmek ve korumak için Ermeni kimliğini gizledikleri anlaşılıyor. Müslüman isimleri kullanarak kendilerini daha çok Alevi veya Kürt olarak tanıttıkları belirtiliyor. İçlerinde çok aşırı Türkçü görünenlerden tutun da, hatta Müslüman din adamı olarak tanınan isimlerden bile söz ediliyor. Devletin de onların başına olumsuz işler gelmemesi için bunları deşifre etmediği anlaşılıyor.
PKK yönetimi içinde, çözüm sürecine ayak direten, hatta çözüm isteyen PKK yöneticilerini devre dışı bırakmaya çalışan kesimlerin kahir ekseriyetini Kürt kimliği ile tanıdığımız, “kamufle” olmuş Türkiye ve Suriye Ermenilerinin oluşturduğu söylenebilir.
Yine aynı şekilde yeni devlet anlayışının Alevi meselesini çözme konusunda son derece istekli ve kararlı olmasına rağmen meseleyi “Cem evleri ibadethane olmalıdır” veya “Alevilik İslam’ın yorumu değil ayrı bir dindir” dayatmasına getirip, çözüm arayışlarını sabote eden kesimlerin hepsini değil ama büyük çoğunluğunu da aynı kapsamda değerlendirmek gerekir. Tabii ki tüm Aleviler bu şekilde görülmemeli. Aleviliğin gerçek talepleri karşılanmalı ve mağduriyetler giderilmeli.
Kısaca belirtmek gerekirse Kürt meselesi ve Alevi meselesinde çözümden yana destek olmayan, aksine çözüm çabalarını sabote etmek üzere çalışan, kendilerini Kürt kimliğiyle veya Alevi kimliğiyle tanıdıklarımızın önemli bir kısmı aslında kendini Alevi veya Kürt kimliği altında kamufle etmiş Ermeni vatandaşlar olduğu gerçeği ile yüzleşmeliyiz.
Bu yüzleşme, kesinlikle onlara “düşmanlık” şeklinde olmamalı. Onların bu tür kamuflaja ihtiyaç duymadan, kimliklerini açıkça ortaya koyabilecekleri siyasi ve sosyal ortamlar sağlanmalı. Bu sayede gerçek Kürt ve gerçek Alevi vatandaşlarımız da kimliklerini işgal eden kesimlerin tasallutundan kurtarılmalılar. Kendilerini, farklı kimliklerle saklayarak “korunmaya” veya “mücadeleye” mecbur hissedenler de içinde oldukları marazi durumdan kurtarılmalılar.
HDP’nin seçim beyannamesinde “soykırım” gerekçesiyle “Ermenistan’dan özür dileyeceğini” beyan etmesi bu makalede anlatmaya çalıştığımız gizli “misyon”un bir tezahürü gibi görünüyor. HDP, bu vaadiyle, temsil ettiğini söylediği Kürtleri de “soykırımcı” ilan etmiştir. Çünkü Osmanlı Ermenileri, Doğu-Güneydoğu’da Kürtlerle içi içe yaşıyorlardı. Eğer HDP’nin iddia ettiği gibi bir soykırım oldu ise, bu suçlamanın en fazla muhatabı Türklerden çok, Kürtlerdir. Aslında HDP içine yerleşmiş “kripto zihniyet” Kürtlerin temsilcisi görünen HDP’ye böyle taahhütler yaptırarak Kürtlerden de “intikam” almış oluyor!
Gerçek Kürtlerin ve gerçek Alevilerin, kimliklerini işgal eden, kimliklerini ve ilişkilerini zehirleyen dış unsurların etkilerinden kurtulmaları gerekiyor. Aksi halde, “Kürt kimliği” veya “Alevi kimliği”ne bürünmüş “Ermeni politikaları,” geniş Kürt ve Alevi kitleleri bu örtülü faaliyetler altında istismara devam etme eğilimi taşıyor.
Devlet, hiç kimsenin gerçek kimliğine karşı olmamalı, kimlikleri asimile etmeye yeltenmemeli. Ancak gizli/örtülü faaliyetler uğruna kimliklerin istismarına ve ilişkilerin zehirlenmesine de izin vermemeli. Gerçek kimlikler aydınlandığında, Türkiye vatandaşı olan Ermenilerin sayılarının şimdilerde söylendiği gibi 40-50 bin değil aslında bundan kat kat daha fazla olduğu anlaşılacaktır. Hatta kimlikliklerin gizlenerek hangi kritik makamların tutulduğu da gün yüzüne çıkacaktır.
Önümüzdeki süreçte bu konularda sarsıcı ve şok edici gelişmeler olur ve bazı gerçekler ortaya dökülürse şaşırmamak gerekir. Kişilerin ve grupların kamuflajdan çıkarılıp gerçek kimliklerine kavuşturulmalarının hayırlı ve faydalı olacağını düşünüyoruz. Tıpkı Osmanlı döneminde olduğu gibi.. Böyle bir durum, Türk, Kürt, Arap, Alevi, Ermeni; herkesi daha mutlu edebilir.

Yorumlar kapatıldı.