Zeynep Tozduman
7 Haziran 2015 seçimlerine 32 gün kala, Ermeni halkına ait olan Tuzla Ermeni yetimhanesini yıkmaya kalkanlar, iktidardan aldıkları güçle tarihsel ve kültürel soykırım yapmaya devam ediyorlar. İstanbul’un her yerini ranta açan bu ülkede; maddi- manevi değerler, geçmiş anılar, emperyal çıkarlar uğruna hep ayaklar altına alınıyor. Acıma duygusunun, vicdanların, insanlığın, olmadığını yüz yıl sonra tekrar göstermek için midir? Yüreklerimize acımasızca bu kazmaları vurmalar. Bana bu olay, 1919 -1922 Osmanlı döneminde soykırıma karışanların Divan-ı harb-i Örfi mahkemelerinin, yargılamalarını hatırlattı. Bu yargılamaların çoğunda; insanlara yönelik toplu cinayetler değil, malların yağma ve talan edilmesine yönelik soruşturmalardı. Bu yargılamalarda esas olan soykırıma bulaşmış olan sanıklar değil, soykırıma uğrayan mağdurların emval-i metrukelerinin devlet ile şahısların eline geçmesindeki kavgada diyebiliriz kısaca…
Emval-i metruklerin insan hayatından daha önemli olduğu ülkemizde, Tuzla Armen kampını hileyle gasp ve işgal edilmesi hep bu yüzdendir.
1915’den beri Ermenilerin, Süryanilerin, Rumların mallarını gasp ve talan etmeye doymayacak kadar aç gözlüsünüz siz ey yönetenler! Hem katil, hem hırsızsınız sizler.
Tuzla Ermeni kampı; Gedikpaşa Ermeni Protestan Kilisesi’nin 1962 yılında Ermeni çocukların yardımıyla inşa ettiği ve Hrant Dink ile Rakel Dink’in de kaldığı Tuzla Ermeni Çocuk Kampı (Kamp Armen)’nın yıkımına başlandı. 6.05.2015’de bir bölümünün tamamen yıkıldığı kampta, taşeron işçilerinin iş makinelerinin yıkım çalışmalarına ara vermesiyle şimdilik biraz olsun nefes alabildik. Başta HDP milletvekili adayı Garo Paylan ve Garabet Orunöz, Nor Zortonk’un öncülüğünde HDP’ li üyelerin, Antikapitalist Müslümanların ve duyarlı insanların katılımıyla kampta ‘KampArmen’ ‘i yıktırmayacağız, destek ve dayanışma eyleminin, süresiz nöbet eylemine dönüşmesi sevindirici bir olaydır. Umarım bu eylem başarıya ulaşır da hukuki ve teknik olarak yeniden Ermeni halkının eline tamamen geçer. 9 kez el değiştiren Armen kampının son sahibinin basın açıklamasında ise ‘her türlü öneriye açığım, İstanbul’u satın alacak kadar zengin Ermeniler var ’’ sözleri Ermenilerin hala yolunacak kaz gibi görüldüğünün dışa vurumudur. Daha öncede bir kez satın alınan bu kampı, bir kez daha Ermeni halkına satmak insafsızlığın, ahlaksızlığın daniskasıdır. Tuzla Ermeni kampı, Ermeni halkınındır. Bu kampı hiçbir maddi beklenti olmadan kamulaştırılıp yeniden Ermeni halkına verilinceye kadar direniş devam edecektir.
Bu kampın tarihçesini bilmeyenler için aşağıdaki linkten kısa bilgi edinebilirler.http://devrimcikaradeniz.com/isciler-yetimhane-oldugunu-duyunca-kamp-armeni-yikmadi-geri-cekildi/
BU ACI, BU UTANÇ HEPİMİZİN
Bu kampın yaşaması demek geçmişten günümüze uzanan büyük insanlık suçunun bir nebze olsun yüreklerimizdeki utancını hafifletmektir. 1915 soykırımında yetim bıraktığımız çocukların; elleriyle, alın teriyle, gözyaşlarıyla inşa ettikleri bu kampa sahip çıkmak, barışa, özgürlüğe ve insan haklarına sahip çıkmaktır. Bu ülkeye barış ve özgürlüklerin gelebilmesi ancak ve ancak soykırım yaşayan ve ötekileştirilen halkların/inançların özgürlüğünden geçtiğine inanıyorum. Bizler, 1915’in Ahıyla sulanan bu topraklarda yüzyıldır hep acı hep gözyaşı döküyoruz. Belki de yüzyıl evvel döktüğümüz kanda boğuluyoruz kim bilir?
Dilimle sizlere ne anlatırsam anlatayım yüreğimden geçenleri anlatmakta zorlanıyorum, yıkım fotoğrafları karşısında. Sanki siyah- beyaz bir fotoğraf karesinde yetim çocuklar bizlere adeta ‘’yıkmayın, kıymayın efendiler ’’ der gibi yalvaran bakışlarla, yüreğimin bam teline dokunuyor. İş makinelerinin yıktığı her karede, ruhum paramparça oluyor. Çok geç kaldık sizlere dokunma da acılarınızı anlamada. Resmi ideoloji 1915’den günümüze değin beyinlerimizi, ruhumuzu, kimliklerimizi öyle bir zehirlemiş ki bilemedik zehirlenenin vicdanlarımız olduğunu.
İlk kez 1970’li yılların sonunda Devrimci önder İbrahim Kaypakkaya ve Hikmet Kıvılcımlı’dan öğrendik başınıza gelen, geri dönüşü mümkün olmayan yıkımlarınızı. Afedin bizi, anlayamadık, kavrayamadık o yıllarda. Hele bir devrim gelsin, her bir sorun nasılsa çözülecekti. O gün, bu gündür ne devrim geldi, ne de Ermeni halkının acıları bitti! Zehirlenen beyinlerimizi; 2007’de sevgili Hrant Dink’imizin öldürülmesiyle ancak yıkamaya başladık. Arınıyoruz o günden, bu günlere…
Dikiş tutmaz utançlarımızla sizlere dokunmak; acınızı, acılarımızın merkezine koymak için daha kaç Hrant ölmeli, kaç yetimhane daha yıkılmalı? Söyleyin lütfen!
Megapol şehir İstanbul’da yaklaşık 20 Milyon insan yaşıyor… İstanbul, küçük bir ülke.
Ah! İstanbul ah… Bunca talana, sürgüne, soykırıma göz yumduğun için Çengel köyüne asmalı şimdi seni.
Acıların, sessizce yok oluşların şehridir İstanbul. 70 bin Ermeni’nin yaşadığı bu şehirde bu yetimhaneye Ermenilerden çok, bizlerin sahip çıkması gerekmiyor mu? Hani halklar kardeşti, hani halkların eşitliğiydi söz konusu olan… Hiç kimse kendisini kandırmasın, bu yıkım göz göre göre geldi. Günlerdir sosyal medyada bu konuyla ilgili Ermeniler, imza kampanyaları başlatmıştı, çığlıkları tüm Konstantinopolis’de yankılandı. Sizler ise sessiz çığlıkları ancak yetimhanenin yarısı yıkılınca duyabildiniz. Bu yüzden utanç ve üzünç içerisinde bu yazıyı kaleme alıyorum. Zararın neresinden dönülürse kar’dır hesabıyla, geçte olsa destek veren herkese bende teşekkür ediyorum. Ne olur? Bir daha yıkımlar olmasın gayrı bu topraklarda. Ne bitmez, tükenmez acıları var Ermenilerin ana yurtlarında. Yüreğim şimdi bir kuş misali feryat figan ediyor bu kampın enkazı altında.
Üzgünüm, bu gidişatı bir türlü durduramadığımız için… Üzgünüm, size kardeş halkımız deyip, hep vurulan halk siz olduğunuz için. Üzgünüm, çocukluk ülkenize de soykırım yapıldığı için… Üzgünüm, 1,5 milyon yetim hakkını yediğimiz yetmezmiş gibi bir de yetimhanede yetişen çocukların hakkını yediğimiz için… Üzgünüm, Ermeni yetimhanesine tarihsel ve kültürel soykırım yapıldığı için. Üzgünüm, acılarınız karşısında boğazımda sıkılı bir yumrukla, sözcüklerim tükendiği için…
Zeynep Tozduman [zeynoege35@gmail.com]
Yorumlar kapatıldı.