İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

İZMİR’DEN, İSVEÇ’TE YAŞAYAN SÜRYANİLERLE DAYANIŞMA

Zeynep Tozduman
Yine bahar geldi… Kurtlar, kuşlar, çiçekler, tabiat ana bahara durdu. Ama yüreklere bir türlü bahar gelmiyor yüzyıldır. Yine aylardan Mayıs… Miski amber kokularıyla Mayıs güllerinin katmer, katmer açtığı güneşin doğayla cıvıldaştığı bu ay, bizim tarihimizde kan demek, gözyaşı demek, zulüm demektir. Aynı zamanda bahar; bu ülkede yüreği soldan atanlar için acı demektir, direniş demektir, hüzün demektir. Kanla sulanan fidanların kızıl karanfiller açtığı yüreğimin kırık penceresinde, katliamlar böyle devam ederse eğer ne Süryani ne Ermeni kokusu kalmayacak. Ondandır hüznüm, acılarım.  Çorak bir toprağı çatlatıp fışkıran, nadide çiçeklerdir,  bu ülkede yüzyıldır koruyamadığımız. Yüreğimin kuytusunda bir saklasam, bir saklasam sizleri,  kimseler dokunmasa! Süryanilere; Türkiye’de dokunuyorlar, Suriye, Irak, Lübnan’da dokunuyorlar. Şimdide İsveç’te dokunmak istiyorlar nar tanelerine.

Geçtiğimiz yıllarda Devlet erkânı; medya ve TV’den sürekli Süryanilere, ülkenize dönün çağrıları yaptığını duyarlı olan her okur bilir. 1915’den beri atalarını belleyen, Osmanlı İTC zihniyetine karşı nedense her seferinde inanmak isterler. Toprak işte… Bir şekilde çekiyor insanı bağrına. Süryanilerin bir kısmı devletin bu çağrısına inanıp ana yurdu Turabdin’e geri dönerler. Lux evler inşa ederler. Yol, su, elektrik v.b. gibi kamu hizmeti olan masrafları da ”yolunacak kaz misali bakar devlet hep Süryanilere ”üstlenerek öderler, tıpkı Midyad/ Kafro köyünde olduğu gibi. Dönenler evlerinle birlikte, umutta inşa ederler özlem duydukları topraklarına.
Ülkenin artık değiştiğini düşünmeye bile başlarlar. Oysaki bu ülkede yüzyıllardır değişen hiç bir şey yok. Bölgede tek değişen şey, Kürt hareketinin ve insan hakları kuruluşlarının son kalan Süryanilerle, birlikte yeni yaşam isteğidir. Elbette bu düşünce pratikte pek kolay elde edilmedi, sancıları ise hala sürüyor. Süryanilerin, özellikle korucular ve bazı DBP’lilerle sorunları henüz aşılmamıştır. Bu sorunların en başında 1915’de el konulan Emval-ı metrukler gelir. Birde üstüne 2008 yılında Mardin’den Kadastro geçmesiyle birçok Süryani ve Ezidi mağdur olur.  2008 Kadastrosu ile Süryani ve Ezidilerin malları,  devlet eliyle ya hazineye ya da şahıslara geçmiştir.
Kadastro nedeniyle yaşanan en bariz sorun, hemen hemen herkesin yakından bildiği Mor Gabriel manastırı topraklarının işgal ve gasp edilmesi sonucu, hukuksal sürecin günümüze değin devam etmesidir.  Mor Gabriel manastırının sorunu hala devam etmektedir.  Politik nedenlerle ve Avrupa’nın baskısıyla Manastırın arazi sorunun, bu güne değin ancak 3/1 çözülmüştür. Tam da bu noktadan, Mor Gabriel üzerinden örneklemeye devam etmek istiyorum. Mor Gabriel manastırı, bir yandan dönemin AKP’li milletvekili Süleyman Çelebi aşiretinin köylüleri,  bir yandan da hazine ile ilgili açılan davalar sürecinde kendini buldu. Anayurtlarına yerleşen Süryanilerin;  yüzlerce arazi, kutsal ve tarihi mekânları kısaca Emval-i Metruke davaları bu güne değin sürmektedir.
Bu gün bölgede yaşayan halkların, 1915’de el koydukları Emval-i metruküler yetmezmiş gibi bir de 2008 yılında kadastro çalışmalarından sonra Süryanilere ait olan arazilerin yeniden Süryanilere yüksek fiyatla satılmaya başlanması bardağı taşıran son damla oldu. Geçtiğimiz günlerde Mardin İHD, bu konuda çok geniş bir rapor hazırladı.
Süryani ve Ezidilere ait olan bu malların, bir an önce iade edilmesi gerekiyor.  Süryani, Ermeni ve Ezidi’lerin 1915 soykırımından sonra, bu gün bölgede  aynı acıları yaşayan Kürt halkının, bu mazlum halkların yüzyıllık acılarını sarmadığı, telafi  etmediği sürece, bölgeye ne barış gelir ne umut….
1915’den bu yana Siyasal İslam’ın egemen olduğu Mezopotamya ve Orta doğu coğrafyalarında, Ermeni ve Süryaniler sürekli soykırım yaşamaktadır. Geçtiğimiz 2011’de Suriye’de başlayan 2015’de Irak’ta devam eden Cihadist örgütler tarafından Süryani ve Ermeniler sürekli vurulmakta, kilise ve manastırları yok edilmektedir. Acıları kardeş olan Süryani ve Ermeni halkına, Cihadist örgütler tarafından yapılan soykırımlar bu şekilde devam ederse orta doğuda tamamen kültürleri yok olacaktır. Geçtiğimiz hafta başı Habur’un Tel Tal köyünde bulunan Mor ODISHO Süryani Kilisesi İŞİD tarafından tamamen tahrip edildi. ABD emperyalizminin ve TC’nin desteklediği İŞİD, El Kaide, El Nusra, Öso, v.b. gibi Cihadist örgütler,  o topraklarda salt Hıristiyan halkları katletmiyor, Kilise, manastır ve tarihi eserlerini de yakıp- yıkarak, kültürel soykırımla geçmişlerine, özlemlerine de soykırım yapıyor.
Gelelim İsveç’te yaşayan Süryanilere; Turabdin’de yaşadığı baskılar yüzünden, gittikleri Avrupa ülkelerinde bu kez de ırkçı, kafatasçı Türkler tarafından soykırım çalışmaları ve anmaları nedeniyle sürekli sorunlar yaşamaktadır. Geçtiğimiz 24 Nisan 2015’de İsveç- Stocholm kentinde Süryanilere ait bir kilisenin duvarına asılan 2 uzun pankartta, ”Osmanlı Türklerinin Adolf Hitler’e benzetildiği, Osmanlıyı temsilen fes, bıyık, kılıç figürleri ‘ olduğu gerekçesiyle, İsveç’te yaşayan Türkler pankartların fotoğraflarını çekerek İsveç polisine suç duyurusunda bulunmuş ve 1 milyon Kron’da tazminat talep etmişler. Suç duyurusunda bulunma gerekçeleri ise Türk vatandaşlarının rencide olmasıymış…
Ülkende yaklaşık 2 milyon Hıristiyan halkların soykırım yaşamasından rencide olmayacaksın, bunun İsveç’te afişe edilmesinden rencide olacaksın!
İsveç’e 4018 km uzaklıkta, İzmir’de yaşayan bir Türk olarak böylesi Türk’leri duydukça bende rencide oluyor ve üstelik kimliğimden utanıyorum. Utanıyorum, çünkü 1915 soykırımında onca mazlum ve masum insanı katleden bir ırkın torunu olmamdan ( Benim atalarım 1915 soykırımından sonra ülke genelinde yeni demografik toplum mühendisliğini inşa etmek için 1924 mübadelesi ile Girit’ten İzmir’e getirilmiştir. Atalarımın eli kana bulaşmadığı halde gen haritamın Türk olmasından ötürü) utanıyorum. Vicdan sahibi ve adalet duygusu olan her insan bu soykırımı lanetlemeli. Lanetlemeli ve afişe etmeli ki bir daha soykırımlar yaşanmasın.
Bu pankarttan ancak ve ancak geçmişteki eli ve bu günkü zihni kanlı olan Türkler, rahatsız olur. Bende Türk’üm, bir zamanlar Ermeni- Rum ve Levantenlerin şehri olan İzmir’den, bu pankartları selamlıyorum. Benimde soykırım konusunda rencide olduğum konular var elbette. Yaklaşık 2 milyon Hıristiyan halkı kapsayan soykırımın, benim ülkemde yaşanmış olmasından ve hala devlet erkânının resmi özür dilememesinden rencide oluyorum. Hukuk’un ve adil yargılamanın olmadığı, ötekileştirme ve nefret suçlarından ötürü katillerin korunduğu, ülkelerine önce baksınlar, sonra Süryanilerin afişlerinden rencide olsunlar.
Soykırımdan ötürü resmi özür dilemediğimiz sürece bizi çağdaş dünya, bu pankartlardaki gibi tanımalarını engelleyemeyiz. Ha Osmanlı ha Hitler ikisi de soykırımcı. İsveç’te açılan bu dava bizim utanç davamızdır. İsveç’te 24 Nisan, Seyfo eyleminde emeği geçen tüm Süryani halkından, açılan bu davadan ötürü bende bir Türk olarak Süryanilerden özür diliyorum.
Ülkede Süryanilerin mallarına el koyduğumuz yetmiyor gibi bir de Avrupa’da yaşayan Süryanilerin alın teriyle kazandıkları paralarına mı göz diktiniz ki böyle davalar açıyorsunuz. Herkes bilir ki Stocholm/ Hondullas deyim yerindeyse küçük bir Süryani cumhuriyetidir.
Egeden/İzmir’den selam olsun Hondullas’ta soykırım anması düzenleyenlere, emeği geçen tüm kadim halklara.
ZEYNEP TOZDUMAN

Yorumlar kapatıldı.