Marklar Esayan
Şimdi bu eski Türkiye ittifakı, siyasi partilerinden STK’larına, İstanbul sermayesinden, cemaat ve elit medyasına kadar aynı hizada dizilmiş halde post modern bir darbe için ellerinden geleni yapıyorlar. Bir Ermeniden gasp ettikleri matbaa üzerinden yayın hayatına atılan, İttihat genli Cumhuriyet gazetesi paralelin yayın organı olarak Ermenice manşetle çıkıyor. Daha birkaç sene önce el konmuş gayrımüslim vakıf mallarını iade etmeye çalışan AK Parti’nin Meclis’ten geçirdiği yasayı “Türkiye’nin zeminini dinamitliyorlar” diyerek AYM’ye götüren Kemal Bey, bugün Ermeni bir vekil adayı çıkartıyor. (Türkiye için minik, CHP için dev bir adım.) Tarihi ters yüz ederek, sanki Tehcir’den AK Parti sorumluymuş gibi, ait oldukları darbeci geleneğin bizzat yediği haltları bugünkü egemenlik kavgasına çıra ediyorlar… Tüm bu hengâme içinde, Türkiye kendi yeniden kuruluşuna devam ediyor. Geçmişi adil bir hafızadan okumak, ortak acılarımıza sahip çıkmak adına tarihi adımlar atılıyor. Ancak öyle bir mahalle baskısı kurmuş durumdalar ki, bu tarihi adımlara sahip çıkıp hakkını verenler anında linç ediliyorlar.
***
Halil Berktay geçen günlerde “Deniz Baykal ve CHP 2007 yılına kadar darbe bekledi” diyordu. Aranan darbeye adresinde ulaşılamadı. Takdir etmek lazım, bütün vesayet kurumları üzerine düşeni yapmaya çalışmışlardı. Asker muhtıra vermiş, zinde güçler cumhuriyet mitingleri tertiplemiş, yargı vesayetinin kaleleri tansiyonu yükseltmek için ardı ardına bildiri yayımlamıştı.
Baykal’ın hatası şartların değiştiğini fark edememiş olmasıydı. Yeni vesayetin ulusalcılardan alınıp paralel yapıya teslim edildiğini o dönemde biz de henüz bilmiyor, aslında çoktan gücü indirgenmiş, üst akıl tarafından ıskartaya ayrılmış bir çevreye karşı demokrasi mücadelesi veriyorduk. Duygularımız temizdi.
Darbe bekleyen sadece Sayın Baykal değildi. Eski Türkiye’ye dair tüm yapılar da askerin gözünün içine bakıyordu. Solcuların çoğu muhalif, devrimci vs. görünme telaşını bırakmış, açıkça ergenekoncu olmuşlardı.
Baykal’ın beklediği darbe farklı şekilde 2011 baharında kendisine karşı yapıldı. CHP ve MHP’ye dönük özel kasetler piyasaya sürüldü ve bu partiler format yedi. El çabukluğu marifeti ile Baykal’la Kılıçdaroğlu’nun yeri değiştirildi.
Neden 2011?
İlk nedeni, 12 Eylül referandumunda CHP’nin “her aday sadece bir adaya oy verir. Tek oy kullanır” maddesinin iptali ile paralel yapının üst yargı kurumlarını ve HSYK’yı ele geçirmiş olmasıydı. İkinci neden ise, 2011 yılı itibariyle Başbakan Erdoğan’ın ofislerinin paralelce dinleniyor olmasının MİT tarafından anlaşılmasıydı. Bölgenin en gelişmiş dinleme kapasitesine sahip Genelkurmay Elektronik Sistemleri’nin (GES) emniyete değil MİT’e devredilmesi de başka bir etkendi.
Nitekim 2011 yılında Erdoğan’ın tasfiye edilmesi için düğmeye basıldı. CHP ve MHP’ye sızma tamamlandı. 7 Şubat 2012’de darbe girişimi geldi. Başbakan Erdoğan’ın narkoz alacağı dakika hesaplanarak Hakan Fidan tutuklanmak istendi. Fidan üzerinden Erdoğan’a Oslo görüşmeleri merkezli gidilecek, AK Parti başsız bırakılacak ve teslim alınacaktı. Böylelikle Türkiye’nin tüm siyasal sistemi, HDP de dahil olmak üzere tek elde, paralel yapı üzerinden üst akılda toplanacaktı.
CHP’nin el değiştirmesi ile taktik de değişti ve güncellendi. Artık demokrasiye karşı değil, onun yanında “imiş” gibi yapılacaktı. Başörtüsü ile kavga bırakıldı. Artık moda Kürtten çok Kürt, Aleviden çok Alevi, Ermeniden çok Ermeni olmaktı. Uludere, 1915, Berkin Elvan gibi tüm mağduriyet alanlarına yığınak yapıldı. Sol etkisindeki sözde STK’lar zaten bu konuda uzmandı. Gladyo’nun ülke kurumlarını formatladığı 1960’lardan beri, muhalefet/mağduriyet alanlarında biriktirdikleri enerjiyi iktidar kavgasına taşıyor, seçilmiş hükümetleri hal etmek üzere sahte bir toplumsallık yaratıyorlardı. Nitekim Berkin Elvan cinayetinden bir cinayet daha çıkarmaya muvaffak oldular. Davayı ve aileyi rehin aldılar.
Şimdi bu eski Türkiye ittifakı, siyasi partilerinden STK’larına, İstanbul sermayesinden, cemaat ve elit medyasına kadar aynı hizada dizilmiş halde post modern bir darbe için ellerinden geleni yapıyorlar. Bir Ermeniden gasp ettikleri matbaa üzerinden yayın hayatına atılan, İttihat genli Cumhuriyet gazetesi paralelin yayın organı olarak Ermenice manşetle çıkıyor. Daha birkaç sene önce el konmuş gayrımüslim vakıf mallarını iade etmeye çalışan AK Parti’nin Meclis’ten geçirdiği yasayı “Türkiye’nin zeminini dinamitliyorlar” diyerek AYM’ye götüren Kemal Bey, bugün Ermeni bir vekil adayı çıkartıyor. (Türkiye için minik, CHP için dev bir adım.)
Tarihi ters yüz ederek, sanki Tehcir’den AK Parti sorumluymuş gibi, ait oldukları darbeci geleneğin bizzat yediği haltları bugünkü egemenlik kavgasına çıra ediyorlar.
Tüm bu hengâme içinde, Türkiye kendi yeniden kuruluşuna devam ediyor. Geçmişi adil bir hafızadan okumak, ortak acılarımıza sahip çıkmak adına tarihi adımlar atılıyor. Ancak öyle bir mahalle baskısı kurmuş durumdalar ki, bu tarihi adımlara sahip çıkıp hakkını verenler anında linç ediliyorlar.
24 Nisan günü Meryem Ana Patriklik Kilisesi’nde ortak kayıplarımız için düzenlenen ayin-i ruhani bir ilkti. AB Bakanı Volkan Bozkır, İçişleri, Dışişleri bakanlığı yetkilileri, Müftü yardımcısının katıldığı ayinde Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın taziye mesajı okundu, barış güvercinleri uçuruldu. Çok derin bir acımızda daha, inkâr ve red politikaları hakir gördükleri muhafazakâr demokrat hükümet döneminde bitirildi. Tıpkı, Kürt ve Dersim meselesinde olduğu gibi…
İnadına bunun bir devrim olduğu söylenmeli. Bugün estirdikleri olumsuz rüzgârdan etkilenenler, kısa bir süre sonra pişmanlık duyacaklar. Acılarının, hatıralarının, kayıplarının ve öfkelerinin suiistimal edildiğini görecekler. Tarihte bu işler hep böyle olmuş. Geçiş süreçleri sancılıdır. Bir zihniyetin tasfiyesi üç nesil sürüyor. Lakin artık süreç başlamış, cin şişeden çıkmıştır.
Geçmişteki kayıplarına gerçekten hürmet göstermek isteyenler, hatıralarının suiistimal edilmesini de önlemekle yükümlüdür. Dedelerimiz, ninelerimiz, biz bugün ucuz bir aktivizm hevesini tatmin edelim diye canlarını vermediler.
Yorumlar kapatıldı.