İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Ermeni Soykırımı üzerine

David Romano
İmparatorluk, 20’nci yüzyılın başında gücünü kaybederek ümitsizliğe kapıldı. Herkesi ve her mekanı düşman sanmaya başladı. Yüzyıllar boyunca köylerinde yaşayan yüz binlerce masum Hristiyan buna örnektir. Onların tek isteği sıradan bir hayat sürmekti. Hristiyanlar tehlikeden uzak durmak için içlerinde siyaset yapanları uzaklaştırıyordu. Soykırım Uzmanı Helen Fein, sözkonusu olguya teşvik edici 4 sebep belirlemektedir. Bu sebeplerin bütünü Osmanlı İmparatorluğu’nda gücünü kaybettiği dönemde mevcuttu. O dönemde imparatorluk, yeni yöneticilerine tek ırk ve nasyonalizm düşüncesini öğretiyordu. Sebepler şunlardır: Ciddi veya muhtemel tehditleri yok etmek, düşmanların veya düşman olma ihtimalini taşıyanların kalbine korku salmak, sermaye elde etmek veya bir inanç ya da ideolojiyi zorla kabul ettirmek. Maalesef bugüne kadar saydığımız sebepler hâlâ mevcuttur. Ermenilerin çektiğini,Ezidiler ile Iraklı ve Suriyeli Hristiyanlar da bugün İslam Devleti’nin (IŞİD) elinden çekiyor.

***
Ermeni Soykırımı’nın yıldönümünde anmalar yapıldı. Yılları bulan sürecin önemli günlerinden biri de 1915’in 24 Nisan günüydü. O gün Osmanlı İmparatorluğu İstanbul’da gözaltına aldığı 200 dolayında Ermeni liderini Anadolu’nun ortasına sürgün ettikten sonra çoğunu öldürmüştü.
Bu olay, Osmanlı’da Ermenilere karşı güvensizliğe, dışlamaya ve zaman zaman katliamlara kadar birçok değişikliği beraberinde getirdi.
İstikrarsızlık ve savaş döneminde düşmanla işbirliği yapma şüphesi taşıyan azınlıklar, Ermeniler gibi, bu tür baskılara maruz kalmaya başladı.
Ancak 24 Nisan olayları dönemin Türkiye hükümeti tarafından Ermenilerin tamamını yok etmek için sistematik bir girişimdi. İstanbul’daki Ermeni liderlerinin silahları yoktu ve Osmanlı Devleti’ne karşı ayaklanmada da yer almamışlardı. Yine de sürgün edilerek katledildiler.
Bu arada imparatorluğun diğer ucunda, Van’da Ermenilerin ayaklanması başladı. Ermenilerin anlatımına göre ayaklanma, Osmanlı’nın ayrımcılık ve baskılarına karşı bir tepkiydi. Daha sonra kent Osmanlı tarafından ablukaya alınırken, doğudaki bütün Hristiyanlar da hedef oldu. Yüzbinlerce kadın, erkek ve çocuk, zorla göçettirildi ve Kürt aşiretlerinin saldırısına maruz kaldı. Savunmasız Ermeniler, Suriye’nin doğusunda bulunan ve ekmeğin zor bulunduğu Deyrezor kentine göç etti. O zor yolculuk ve daha sonra yaşanan katliamdan sadece 15 bin insan kurtulabildi.
Türklerin katliama ilişkin verdiği son veriler tartışılır. Bazı kaynaklar 500 bin dolayında Ermeninin katledildiğini ifade ederken (bu sayı Birinci Dünya Savaşı’nda öldürülen Müslümanların sayısına eşittir), Avrupalı kaynaklar, 1915–1916 yıllarında sayının bir milyonu geçtiğini kaydediyor.
1915’ten önce 2 milyon dolayında Ermeni Osmanlı’nın yönetimi altında yaşıyordu. 1917 yılında sadece 400 bini kaldı. Kalanların büyük bir bölümü İstanbul ve imparatorluğun Avrupa yakasında yaşamını sürdürdü. Bu sayı da sonraki yıllarda daha da azaldı.
Bugün Türkiye “soykırım”ı tamamen inkar ediyor. Ankara ise Emenilerle birçok Müslümanın Birinci Dünya Savaşı’nda hayatını kaybettiğini ifade ediyor. Osmanlı’nın Ermenileri yok etmek için sistematik bir planları olmadığını savunuyor. Geçtiğimiz günlerde Papa Franciscus olayla ilgili “soykırım” ifadesini kullandı. Türkiye Başbakanı Ahmet Davutoğlu, Papa’nın sözlerine tepkisi göstererek, “Acıları tek taraflı okumak, sayın Papa’ya ve bulunduğu makama yakışmamıştır” ifadelerini kullandı.
Bir köşe yazarıyım, ancak tarihçi değilim ve böyle tarihi bir meselenin akıbetini belirleyecek konumda değilim. Burada söylediklerim, kendi düşüncelerimden ibarettir. Ama Türkiye’nin doğusuna gittim ve her defasında soru sorma arzumu bastırmak istemedim:
“Eğer bu bir soykırım değilse, Van gibi bir şehirde yaşayan Hristiyanlar şimdi nerede?”
Amerika ve Kanada’nın yerli halkına karşı yapılanları soykırım olarak olarak ifade ediyoruz. Ama Amerika ve Kanada’daki kabileleri bulmak, Anadolu’daki yerli etnik unsurları bulmaktan daha kolay.
Osmanlı İmparatorluğu, zirvede olduğu 15’inci ve 16’ncı yüzyıllarda farklı grupları kucaklayarak, merhametli davranabiliyordu. İspanya baskısından kaçan Yahudileri bile kucaklıyorlardı. Ancak aynı imparatorluk, 20’nci yüzyılın başında gücünü kaybederek ümitsizliğe kapıldı. Herkesi ve her mekanı düşman sanmaya başladı. Yüzyıllar boyunca köylerinde yaşayan yüzbinlerce masum Hristiyan buna örnektir. Onların tek isteği sıradan bir hayat sürmekti. Hristiyanlar tehlikeden uzak durmak için içlerinde siyaset yapanları uzaklaştırıyordu.
Soykırım Uzmanı Helen Fein, sözkonusu olguya teşvik edici 4 sebep belirlemektedir. Bu sebeplerin bütünü Osmanlı İmparatorluğu’nda gücünü kaybettiği dönemde mevcuttu. O dönemde imparatorluk, yeni yöneticilerine tek ırk ve nasyonalizm düşüncesini öğretiyordu. Sebepler şunlardır:
Ciddi veya muhtemel tehditleri yok etmek, düşmanların veya düşman olma ihtimalini taşıyanların kalbine korku salmak, sermaye elde etmek veya bir inanç ya da ideolojiyi zorla kabul ettirmek.
Maalesef bugüne kadar saydığımız sebepler hâlâ mevcuttur. Ermenilerin çektiğini,Ezidiler ile Iraklı ve Suriyeli Hristiyanlar da bugün İslam Devleti’nin (IŞİD) elinden çekiyor.
(Yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Rûdaw Medya Grubu’nun kurumsal bakış açısıyla örtüşebilir ya da örtüşmeyebilir.)

  

Yorumlar kapatıldı.