Beril Eski
Selim Akdaş henüz 24 yaşında. Batman’ın Sason ilçesinde bir Kürt olarak doğup büyümüş. Selim, 16 yaşında Ermeni olduğunu öğrenmiş… Selim’in kimlik arayışında bugünkü durağı Ermenistan olmuş. Son yedi aydır Ermenistan’da yaşıyor, burada Ermenice öğreniyor ve Ermeni kimliğini daha yakından tanımaya çalışıyor… Selim ailesinin korktuğunu, Sason’da kalabilmek için ailesinin Müslüman olduğunu ve Ermeniliklerini gizlediğini söylüyor. Peki 1915’i yaşamış, köylerinden edilmiş, kızlarını vermek ve Müslüman olmak zorunda bırakılan bir aile. Neden kalmakta ısrar ediyorlar? Selim’in yanıtı “Topraklarından vazgeçmek istemedikleri için” oluyor. “Sen onları anlayabiliyor musun?” diye soruyorum. “Ermenistan’a geldikten sonra anlayabiliyorum” diyor, “Buradaki akrabalarımı gördükten sonra, onlarla konuştukça daha iyi anlıyorum. Benimle konuştuklarında ağlıyorlar…”
***
Selim Akdaş, Ermeni kökenlerinden haberdar olunca, akrabalarının ve ailesinin hikayesinin izini sürmüş.
Selim Akdaş henüz 24 yaşında. Batman’ın Sason ilçesinde bir Kürt olarak doğup büyümüş. Selim, 16 yaşında Ermeni olduğunu öğrenmiş.
Okuldan eve döndüğünde İngilizce konuşan, boyunlarında haç takılı bir anne kız evlerindeymiş. Selim annesine bu misafirlerin kim olduğunu sormuş. Annesi “Onlar bizim akrabalarımız, Amerika’dan geldiler” demiş. Selim Hıristiyan akrabaları olmasına anlam verememiş.
Annesi o gün ona gerçekleri anlatmış. Akrabaları, 1915’te Amerika’ya göçmüş, yıllar sonra onları bulmak için gelmişler. Ailesi ise Sason’da kalabilmek için Müslüman olmuşlar, Ermeni olduklarını da kimseye söylememişler.
Selim ailesinin hikayesini şöyle anlatıyor:
“1915’te dedemin babası Hagop’u köydeki Araplar saklamışlar. Hagop daha sonra aynı köyde başka bir ev yapıp orada yaşamaya başlamış. Köye sürekli dışarıdan Arap aileler getiriliyormuş. Ermeni oldukları duyulunca devlet onları Diyarbakır’a göndermiş.”
Diyarbakır’a yerleşen Hagop, köyünün özlemine dayanamamış ve üç ay sonra geri dönmüş.
‘Sason’a dönmek için 2 kız verdiler, Müslüman oldular’
“Ancak kendi köyleri korucu köyü yapıldığından, oraya yeniden yerleşememişler. Onlar da yakındaki Kürt nüfuslu Bekse köyüne taşınmışlar.”
Köye girmek kolay olmamış. Selim, ailesinin köye girebilmek için Kürtlere iki kız verdiğini, ardından ailenin Müslüman olduğunu ve bu şartları yerine getirdikleri için köyde kalabildiklerini söylüyor.
Köye yerleşince devlet aileye bir tarla vermiş, geçimlerini buradan sağlıyorlarmış.
Müslüman olarak hayatına devam eden aile, Ermeni kökenlerini bir tabu haline getiriyor ve çocuklarına bundan hiç bahsetmiyor.
Aile o köyde yaşamaya devam ediyor.
Ama evlilikleri aile içinde sürdürerek, kimliklerini korumaya çalışıyorlar. Selim’in anne ve babası da aslında kardeş çocukları ve beşik kertmesi yapılıyorlar.
Selim ailesinin korktuğunu, Sason’da kalabilmek için ailesinin Müslüman olduğunu ve Ermeniliklerini gizlediğini söylüyor.
Peki 1915’i yaşamış, köylerinden edilmiş, kızlarını vermek ve Müslüman olmak zorunda bırakılan bir aile. Neden kalmakta ısrar ediyorlar?
Selim’in yanıtı “Topraklarından vazgeçmek istemedikleri için” oluyor.
“Sen onları anlayabiliyor musun?” diye soruyorum.
“Ermenistan’a geldikten sonra anlayabiliyorum” diyor, “Buradaki akrabalarımı gördükten sonra, onlarla konuştukça daha iyi anlıyorum. Benimle konuştuklarında ağlıyorlar. Sadece Sason’u, dedelerinin köylerini görmek istediklerini söylüyorlar. Ben düşünüyorum, onları Sason’a götürdüğüm zaman, dedemizin köyüne nasıl götüreceğim? Çünkü orada artık Araplar yaşıyor, eski evler kalmamış, kilise ahır olarak kullanılıyor.”
‘Anlat bakalım hazine nerede gömülü?’
Selim’in Ermeni kimliğine sahip çıkışıyla birlikte, aile de kimliklerine daha sıkı sarılır hale geliyor ve bazı şeyler Selim’in kafasında netleşmeye başlıyor:
“Dedem çobanlık yaparken hep aynı dağın tepesine çıkardı, biz de neden hep buraya geliyoruz diye söylenirdik. Meğer dağdan eski köyleri görünürmüş, dedem akşama kadar babasının oradaki evine bakarmış. Köyünü özlediğinden hep oraya gidermiş.”
“Bizimkilerin evlerine geri döneriz diye gömdüğü tasların kazanların içinde ninemin boncukları varmış. Eski köylerinden misafir geldiğinde ninem boncuklarını onların boyunlarında görür, üzülürmüş.”
Kendisinin ve ailesinin Ermeni olduklarını açıkladıktan sonra köyde bir hazine muhabbeti doğduğunu söyleyen Selim, yaşadıklarını şöyle anlatıyor:
“Köydekiler beni çok iyi karşılıyorlar, yemeğe çıkarıyorlar. Biraz zaman geçince şakayla karışık ‘Hadi anlat bakalım, hazine nereye gömülüymüş, harita var mı?’ diye soruyorlar. O zaman anlıyorum neden iyi karşıladıklarını.”
Selim’in kimlik arayışında bugünkü durağı Ermenistan olmuş. Son yedi aydır Ermenistan’da yaşıyor, burada Ermenice öğreniyor ve Ermeni kimliğini daha yakından tanımaya çalışıyor.
Ermenistan’a gelişi ise Ermenistan Diaspora Bakanlığı’nın girişimleriyle gerçekleşiyor:
“Geçen yıl ilk defa Türkiye’deki Müslüman Ermenileri Ermenistan’a bir grup olarak getirdiler. 18 günlük bir turdu. Bizi örgütleyen Diyarbakır’daki Surp Giragos Kilisesi’nin başkanı oldu. Ben hem Ermenistan’ı görmeye hem de akrabalarımı bulmaya geldim.”
22 yıl sonra mektubu yazanları buldu
Peki Ermenistan’daki akrabalarından Selim nasıl haberdar olmuştu? Aslında akrabaları bulma hikayesi, 22 yıl öncesinde ailesine gelen bir mektuba dayanıyor.
Selim’in dedesi Genco Akdaş’ın arkadaşı olan, Sason’un başka bir köyünden Müslümanlaştırılmış bir Ermeni aile, daha sonra Hıristiyan oluyor. Bu aile Ermenistan’daki akrabalarını ziyarete gidiyor. Ziyarete gittiği köyde Mitoyi ailesi de bulunuyor. Mitoyi, Selim’in ailesinin de Müslüman olmadan önce kullandığı soyadı. Genco Akdaş’ın arkadaşı bunu biliyor ve konuşmalardan, Akdaş ailesiyle aslen akraba oldukları ortaya çıkıyor.
Ermenistan köyündekiler Genco’ya bir mektup yazıyorlar ve aile ağacını çıkarıyorlar.
Selim Akdaş, ailesinin soy ağacına ulaşmış
Mektubu yalnızca Dede Genco Akdaş ve Selim’in babası olan Sabri Akdaş biliyor. Yıllarca mektup bir sır gibi saklanıyor. Ancak Selim kimliğini öğrendikten ve ona sahip çıkmaya karar verdikten sonra, mektup ona veriliyor.
Ailenin soy ağacının bazı ayrıntıları içeren bir mektup da ortaya çıkmış
Ermenistan’da akrabalarını buluşunu ise şöyle anlatıyor Selim:
“Ermenistan’a gelişimin üçüncü günü onları aramak için yola koyuldum. Yanıma tercümanlık yapan biri ve Diyarbakır’dan geziye katılan yaşlı bir amcayı da aldım.”
Taksiye binince tercümanlık yapan Kevork, Selim’in akrabalarını aradığını söylemiş ve mektubu göstermiş. Taksici hemen merkeze adresi sormuş, kapı numarasına kadar neresi olduğunu bulmuşlar. Apartmanda asansör çalışmıyormuş, daire de 11. kattaymış. Diyarbakırlı amcaya “Sen çıkma, yaşlısın” demişler ama amca onlardan önce çıkmış. Selim’in akrabalarıyla buluşacağı anı kaçırmak istememiş.
“Kapıyı açan kadınla tercüman konuştukça kadının gözleri doluyordu. Benim kim olduğumu öğrenince bir sevinç çığlığı atıp içeri koştu. Diğer akrabaları arayıp eve çağırmış. Biz kapıda kaldık, ne yapacağımı bilemedim. Sonra döndü ve bana sarıldı.”
Selim yarım saat içinde eve yaklaşık 25 kişinin geldiğini söyledi. Bütün bunlar ona ne hissettirmişti?
“Hem mutlu hem de mutsuzdum. Onları buldum ama dillerini konuşamadığım için üzüldüm.”
Akdaş, akrabalarını Erivan’da bir taksicinin yardımıyla bulmuş
Akdaş’ın gelişiyle birlikte evde akrabalardan oluşan kalabalık bir grup toplanmış
Bu durum Selim’in Ermenice öğrenmeye karar vermesinde çok etkili olmuş. Selim, yazın babasını Ermenistan’daki akrabalarıyla buluşturmak ve onlara çevirmenlik yapmak istediğini belirtiyor:
“Ermenice’yi ailem için öğrenmek istiyorum. 100 yıl sonra akrabalarımızı bulduk. Ağustos’ta babamı getirip akrabalarla tanıştırmak istiyorum. Onlar da sonra Sason’a gelecekler. Arkadaşlar ‘Biz tercümanlık yaparız’ diyor ama babam kendi kanından biri tercüman olsun istiyor.”
‘Kürt kimliğimi atmak zaman aldı’
Selim’in Ermeni kimliğini benimsemesi çok da kolay olmamış. 20 yaşına kadar Kürt hissetmeye devam etmiş.
“Neticede ben Kürtçe’yle, Kürt kültürüyle büyüdüm. Bunu üzerimden atmak için zamana ihtiyacım oldu.”
Ama Ermeni kimliğine asıl tutunuşu, Ermeni olduğu için dışlanması üzerine gelişmiş.
“Ermeni olduğumu öğrendikten sonra kafamı kurcalayan sorular vardı: Hıristiyan akrabalarımızın nereden geldiği, nereye gittikleri, bizim kim olduğumuz, neden Müslüman olduğumuz… Bunları hep aileme sordum. Nedeninin korku olduğunu açıkça söylediler. Sonra anladım ki cevapları zaten dışarıda veriliyormuş, gavur deniyormuş, torniki Hagop (Kürtçe Hagop’un torunu) deniyormuş, Hagop meğer Ermeni ismiymiş. Ben bunların farkında değildim, hiç sorgulamamıştım.”
“Sason’da Araplar Kürtler kendi dilini konuşuyor, üniversitede Türkler kendi dilini konuşuyor, kültürünü yaşıyor. Benim babam mesela Arapça, Kürtçe ve Ermenice konuşur ama kendi dili olan Ermenice’yi konuşamaz. İnsana çok zor geliyor bu. Yaşamayanın anlaması zor. Anlatmak da kolay değil.”
Üniversitenin ‘Ermeni Selim’i
Daha sonra Isparta’da Süleyman Demirel Üniversitesi’ni kazanan Selim, burada gördükleri ve yaşadıklarıyla Ermeni kimliğine daha da bağlanmış.
Üniversitede kimliğini gizleyip gizlemediğini soruyorum, “Bana sorduklarında hiç gizlemedim, Ermeni olduğumu hep söyledim” diyor.
Kendisi okurken üniversitede Kürtler ve ülkücüler arasında hep bir gerilimin olduğunu belirten Selim, her iki grupla da arkadaş olmaya çalıştığını, her iki grubun da kendisiyle iyi geçindiğini, hatta zaman zaman çıkan anlaşmazlıklarda aracı olduğunu söylüyor. Zaman içinde üniversitede “Ermeni Selim” olarak tanındığını ifade ediyor.
“Benim ev arkadaşlarım ülkücüydü” diyor. Aralarında gerilim yaşanıp yaşanmadığını soruyorum.
Selim’in yanıtı “İki ev arkadaşım da Ermeni olduğumu biliyordu. Aynı yurttaydık. Eve çıkacağımı söyleyince onlar da katılmak istediler. Birbirimizin damarına basmadığımız sürece çok iyi anlaşıyorduk. Dosttuk. Bazen siyaset konuşunca birbirimize küserdik. Bir iki hafta konuşmaz, sonra barışırdık. Biz her şeyi beraber yapardık” oluyor.
Daha sonra ev arkadaşlarından biri ülkü ocağına gidip gelmeye başladığını ama bunun ilişkilerini çok etkilemediğini belirtiyor.
Ev bulamayınca polise gitmiş
Selim yalnızca Ermeni kimliği nedeniyle değil, 20 yaşına kadar yaşadığı Kürt kimliği nedeniyle de sıkıntılar çekiyor:
“Üniversitede bir olay olsa şehre yansırdı. Beni Kürt sandıkları için iki ay ev bulamadım. Ev için anlaşıyorduk, kimliğimde Batman doğumlu olduğumu görünce vazgeçiyorlardı. Arkadaşlarım Doğu’dan olmadıkları halde sırf benim yüzümden evi vermiyorlardı. ‘Ben Kürt istemem’ diye açıkça söylüyorlardı. Hatta Sason’a mı dönsem, İstanbul’a mı gitsem diye düşünmeye başlamıştım artık.”
Morali bozulan Selim, bir akşamüstü yoldan geçen polis arabasını durdurur ve ev bulamadığını ona söyler. “Bana Batmanlıyım diye ev vermiyorlar” der. Polis “Ben ne yapabilirim” diye sorunca da “Göreviniz vatandaşa yardım etmek değil mi, bana yardım edin” der.
Polisle merkeze giderler, konuşurlar. Daha sonra o polis Selim’e kefil olur ve polisin oturduğu apartmanlarındaki teras katını kiralarlar.
‘Müslüman Ermeniyim’
Akdaş, kimliğini yaşama konusunda dinin çok az etkili olduğunu söylüyor
Dinini değiştirip değiştirmediğini soruyorum, “Bunu akrabalarım da sordu, onlara da Müslüman olduğumu söyledim. Onlar da ‘Biz de Sason’da kalsaydık Müslüman olurduk, sen buraya gelseydin Hıristiyan olurdun’ dediler. Bizim için bir şey ifade etmiyor” diyor.
Aslında bir ara dinini değiştirmeyi düşündüğünü kaydeden Selim, “Değiştirsem de fark etmeyecek. Neticede Müslümanım ama Müslümanlığı yaşamıyorum. Bana göre kimliğini yaşama konusunda din çok az etkili” diyor.
Erivan’daki anmalara katılacak olan Selim’e 1915’in 100. yılı ile ilgili neler hissettiğini soruyorum. 24 Nisan’da burada olduğu için mutlu olduğunu söylüyor.
Selim hikayesini hep gülerek anlatıyor, bazen içinin burkulduğunu, kırıldığını, çok zorlandığını ifade ediyor ama “Bu yaşadıklarımı sevdim. İyi ki yaşamışım. Bu sayede Ermeni kimliğime bağlandım” diyor.
Bugün Sason’da Hıristiyan dört Ermeni aile bulunuyor. Selim kendi köylerinde üç Müslümanlaşmış Ermeni aile olduğunu söylüyor, ama Sason civarında kaç Müslümanlaşmış Ermeni aile olduğu bilinmiyor.
Yorumlar kapatıldı.