Bir şeyi lütfen aklınızda tutun: “Türk stratejisi” diye adlandırılan bir strateji vardır. Adını ben koymadım; buralarda böyle adlandırılıyor bu… “Türk Stratejisi”nin özeti şu: “zamandan çalmak” ve “zaman kazanmak”; eğer bir sorunla karşılaşıyorsanız, ana amacınız, sorunu çözmeden ertelemeyi becerebilmek ve peşinden de “öf! bu sefer de kurtulduk”, deyip bir dahaki dalgaya hazırlanmak olmalıdır. Bunun için her türlü yola başvurmanız mubahtır… Dışişleri Bakanlığı kapsamlı bir kampanya başlatmış görülüyor. Bu kampanyanın bir ayağını, benim kitaplarımın sahteliğini ispat etmek oluşturuyor… Konsolosların telefon etmekle yetinmedikleri durumlar da var. Üniversitelere resmî yazılar yazmaktan da çekinmiyorlar. Üniversiteleri, yaptıkları ve yapmayı düşündükleri mali yardımları kesmekle tehdit ediyorlar… Bu da stratejinin bir parçası, bağır- çağır tehdit et; bunun yetmediği yerde bir şeyler yapıyormuş gibi görün ama sonuç aynı olsun: zamandan çal! Zaman kazan! Bıktırdınız gerçekten!
***
Davutoğlu “Tehcirde hayatını kaybeden Ermenileri hatırlamak tarihî sorumluluğumuz ve insani görevimizdir”, diyerek bir önemli bir açılım yaptı. Erdoğan’ın geçen yıl 24 Nisan’daki baş sağlığı, yine Davutoğlu’nun Hrant’ın öldürülme yıldönümünde yaptığı açıklama ile birlikte bu üçüncü bir adım oldu.
Her biri diğerinden biraz daha ileride… Bu son açıklama ile birlikte televizyonlara çıkıp ağlayan oldu mu bilmiyorum. Ama ortada açıklanmaya muhtaç bir durum olduğu kesin.
Davutoğlu’nun açıklamasının, Papa ve Avrupa Parlamentosu’na karşı başlangıçta gösterilen sert kabadayılığı takip etmesi çok önemli.
Aşırı sert tepkilerin bir işe yaramayacağını birileri hükümete söylemiş olmalı. Belki de Washington’daki Dışişleri Bakanı’na söylendi bu sözler bilmiyorum. Ama gerçekten dünyaya Kasımpaşalı edasıyla kafa tutmanın çok ters sonuç verdiği bir gerçek.
Bu demeçlerden sonra beni arayan bir Ermeni arkadaşım, “Acaba ne yapsak da Türk yetkililerini biraz daha fazla konuşturabilsek”, dedi. “Çünkü onlar konuştukça bizim bir şey söylememize gerek kalmıyor.”
Eğer başlangıçtaki sert çıkışlarla birlikte ele alınırsa, Davutoğlu’nun açıklamasının ciddiye alınacak bir tarafı olmadığı ve ama sadece ve sadece köşeye sıkışmışlığın bir ifadesi olduğu söylenebilir.
Bir şeyi lütfen aklınızda tutun: “Türk stratejisi” diye adlandırılan bir strateji vardır. Adını ben koymadım; buralarda böyle adlandırılıyor bu. Stratejinin sahibi Türk Hükümeti olduğu için…
“Türk Stratejisi”nin özeti şu: “zamandan çalmak” ve “zaman kazanmak”; eğer bir sorunla karşılaşıyorsanız, ana amacınız, sorunu çözmeden ertelemeyi becerebilmek ve peşinden de “öf! bu sefer de kurtulduk”, deyip bir dahaki dalgaya hazırlanmak olmalıdır.
Bunun için her türlü yola başvurmanız mubahtır.
Stratejinin ne olduğunun daha iyi anlaşılabilmesi için bir iki ek bilgi daha vermek isterim. Böylece tablo daha iyi anlaşılır.
Dışişleri Bakanlığı kapsamlı bir kampanya başlatmış görülüyor. Bu kampanyanın bir ayağını, benim kitaplarımın sahteliğini ispat etmek oluşturuyor. Konsolosluk ve Elçilik sitelerinde, akli meleke bozukluğu ile malul olduğu belli olan bir zatın makalesi yer alıyor. Bu makale günlük bazda dağıtılıyor. Ben bile en az 15-20 farklı kanaldan bu e-mailleri aldım.
Türk Konsolosları ABD’de de bana karşı bir kampanya açmış vaziyetteler. Aynı Ergenekonlu yıllarda olduğu gibi davet edildiğim Üniversiteler defalarca telefonla aranıyor, dolaylı yollarla tehdit ediliyorlar.
Toplantılarda benimle eşit derecede konuşma hakkı talep ediyorlar. Bazen, hiçbir şeyden haberi olmayan saf Türk gençlerini toplantılara gönderip, sorun çıkartmaya çalışıyorlar. Bazı durumlarda karşı gösteri ile de tehdit ediyorlar. (Harvard Üniversitesi’nde benim katılmadığım bir toplantıda bunu yaptılar.)
Konsolosların telefon etmekle yetinmedikleri durumlar da var. Üniversitelere resmî yazılar yazmaktan da çekinmiyorlar. Yazdıkları resmî yazılarda, aslında Amerikan Üniversitelerine yaptıklarını fark etmeden, bana karşı ağır hakaretlerde bulunuyorlar. Üniversiteleri, yaptıkları ve yapmayı düşündükleri mali yardımları kesmekle tehdit ediyorlar.
Konsolosların tüm bunları, Elçilerinden izin almadan yapmaları mümkün değil. Elçi’ye de bu doğrultuda bir talimat gelmiş olmalı.
Amerikan Eğitim Sistemine doğrudan müdahale etmeyi bile göze alacak kadar gözü kararmış bir hükümet sözkonusu!
Bu da stratejinin bir parçası, bağır- çağır tehdit et; bunun yetmediği yerde bir şeyler yapıyormuş gibi görün ama sonuç aynı olsun: zamandan çal! Zaman kazan!
Bıktırdınız gerçekten! Kürt meselesini de onlarca yıldır böyle halletmeye çalışmadınız mı? Bu sorunları erteleme stratejisinin, sorunları sadece ve sadece daha da büyüttüğünü, başınıza daha büyük işler açtığını ne zaman fark edeceksiniz?
Ciddi bir özür dileyin ve bu ciddi özrün gereklerini yerine getirin. İnanın o kadar zor değil. Hem kendinizi rahatlatırsınız, hem de Türk- Kürt insanını büyük bir kara lekeden kurtarmak doğrultusunda önemli bir adım atmış olursunuz! Ermenilerin bu sayede ölülerine yas tutabileceklerini eklemeye gerek bile görmüyorum.
tanerakcam@gmail.com
Yorumlar kapatıldı.