Zeliha Nesanır
Saygıdeğer TC’em, Vatandaşı bulunduğum muntazam ülkemizin güzide tarihine her baktığımda karşıma sürekli karanlık güçler çıkıyor. Dersim katliamı, Atatürk’ün zehirlendiği iddiaları, Varlık Vergisi Kanunu’yla tüm mal varlıklarına devlet yasasıyla el konulan Ermeni ve Rum gayrimüslimler, Varlık Vergisini ödeyemeyenlerin gönderildiği Hitler’i aratmayan Erzurum Aşkale’deki çalışma kampları, 6-7 Eylül Olayları, 1 Mayıs, Maraş, Sivas Katliamları, 80 Askeri Darbesi, Hayata Dönüş Operasyonu, Hrant Dink’in Öldürülmesi, Roboski Katliamı, Kürt halkına yapılan ve hala sürmekte olan zulümler, derken Bitmek bilmeyen, hatta yıllar ilerledikçe çoğalan kadın cinayetleri… Tüm bunları okudukça Sevgili TC’em, nasıl olduğunu anlamadığım şekilde politikleşmiş olan zihni süreçlerimi nasıl apolitikleştiririm diye düşünmeye başlıyorum.
Bunları hiç bilmemiş, görmemiş, duymamış farz edip Serdar Ortaç dinlemeye başlasam olur mu? Hem sık sık dinlediğim Birsen Tezer’ler, Bob Dylanlar, Joan Baezler baydı artık, rock ayağına takıldığım Beatles, Jim Morrison’lar da çok anarşik. Serdar Ortaç gibi muntazam ülkemizin güzide sanatçıları varken neden yabancı müzik dinleyeyim ki hem. Heh, bu cümlem ile ana konudan sapma eğilimi gösteren kendimi dürtmüş olayım (facedeki dürtmeler gibi). Ana konumuz; muntazam ülkemizin güzide tarihi.
Son dönemler Saygıdeğer TC’em, “Varlık Vergisi Yasası” ile tüm mal varlığına el konulup ülkeyi terk etmek zorunda bırakılan Ermeni bir aile üzerinde araştırmalar yapmaktayım. Şu karanlık güçler kimlerse epey iyi çalışmışlar. Cumhuriyetin ilk yıllarından bu yana kolları sıvamış, Saygıdeğer TC’min başına üşüşmüşler resmen. Bi dua çakıp onları kovasım geliyor ama TC’em varken dua okuyup karanlık güçleri kovmak düşmez bana diyorum. Neyse, Varlık Vergisi diyordum de mi TC’em. İşte şu karanlık güçler Cumhuriyetimizin ilk yıllarında henüz mini mini emeklemeye başlarken canım ülkem, 1942-43 yıllarında bir yasa uygulamaya koymuşlar. Resmi amacını da “olağanüstü savaş şartlarında elde edilen kazançları vergilendirmek” olarak belirlemişler. Yasayla birlikte sevimli minik cumhuriyetimizin iktisadi, sosyal ve kültürel yapılanması önemli ölçüde değişmişmiş. Amaçları, Osmanlı’dan kalan dini ve etnik sermaye sahiplerini zayıflatıp Türk sermayesini güçlendirmekmiş. Birarada kardeşçe yaşamamızı istememişler. Yasaya ait vergilerin % 87’si de gayrımüslim azınlıklardan alınmış, ödenmeyen vergiler karşılığında da gayrımüslimlere ait binlerce taşınmaz mülk satılmış, el değiştirmiş ya da hacze uğramış. İstiklal caddesindeki onlarca Ermeni ve Rum mimarili binalar varya, işte hep o dönemde el değiştirmiş.Hatta ve hatta dönemim başbakanı Şükrü Saraçoğlu’nu bile ele geçirmiş bu karanlık güçler. Sonra Saraçoğlu TBMM’de göğsünü gere gere kibirle(şu bizim şimdiki uzun gibi) şöyle demiş.
“Bu memleket tarafından gösterilen misafirperverlikten faydalanarak zengin oldukları halde, ona karşı bu nazik anda vazifelerini yapmaktan kaçınacak kimseler hakkında bu kanun, bütün şiddetiyle uygulanacaktır.”
Netekim dediği gibi de yapmış, tüm şiddetini ortaya koymuş Saraçoğlu. Hatta 1 ay gibi kısa sürede vergilerini ödeyemeyen Ermeni ve Rum’ları Erzurum Aşkale’deki çalışma kamplarına göndertmiş, oldukça ağır şartlarda çalıştırmış. Duyduğuma göre 60 yaşındaki Ermeni amca da borcunu ödeyemediği için hastahaneden alınıp kampa gönderilmiş burada hayatını kaybetmişmiş. Sonrada devletimiz çalışma kamplarında sadece 14 kişinin hayatını kaybettiğini söylemek zorunda bırakılmış.
Şimdi düşünüyorum da Saygıdeğer TC’em sen henüz mini miniyken niye şu karanlık güçlere dur demedin? Niye onların büyümesine ve seni ele geçirmesine izin verdin? Belki de karanlık güç, damarlarında dolaşan asil kandadır Saygıdeğer TC’em!
Lale mevsimi de yaklaşıyor, ben en iyisi Serdar Ortaç dinleyeyim…
Yorumlar kapatıldı.