benimsemiştir. Ermeni devrimcilerden hiçbir şey öğrenmemiş, Ermeni işçilerin örgütlerini ve hareketlerini hiç bilmemişlerdir! Buna ancak “millî bir sol tarih” yazmayı gerekli görmüş bir kafa başarabilirdi. Milliyetçi bir araştırmacı, yukarıda değindiğimiz endişelerle kaleme aldığı araştırmasında1, Ermeni işçiler arasında güçlü bir biçimde yayılan sosyalizm eğilimini incelerken, Sosyal Demokrat Hınçakyan Cemiyeti’nin nizamnamesinden bir alıntıya yer veriyor. Orada, “Cemiyet-i beşeriyenin ekseriyetini teşkil eden amele yani müstahsil sınıfının –ki sermayedar (capitaliste) ve ashab-ı emlâk bulunan bir ekalliyetin taht-ı hükm ve nüfuzunda bulunmaktadır.” (İnsan toplumunun çoğunluğunu oluşturan işçiler yani üretici sınıf, sermaye ve mülk sahibi bir azınlığın egemenliği altında bulunmaktadır) deniyor. Ve bütün halk (hiç de milliyet ayrımı yapılmaksızın bütün halk) buna karşı mücadeleye çağırılıyor. Türk sosyalistlerinin uzun süre “bizde henüz işçiler teşekkül etmemiştir, sınıflar ortaya çıkmamıştır” gibi sözler ettikleri düşünülürse, bu ileri kavrayışın önemi daha da açık görülebilir. Konuya ilişkin ayrıntılı makaleleri dosyamızda bulacaksınız. Burada şu kadarını söylemeliyiz ki, sol ve sosyalist çevrelerde, gündelik politik mücadelede bugün özellikle kendisini keskin bir biçimde gösteren milliyetçi eğilimlerin tarihimizi bu “etnik arındırmaya tabi tutulmuş” haliyle içselleştirmiş olmanın önemli bir payı vardır.
Solun tarihi ve Ermenileri görmemek! ‘Biz’den önceki ‘bizimkiler’
Ermeniler… Sanki hiç olmamışlar gibi kuşaklar boyunca, unutturulmaya çalışıldı. Köy, kasaba, mahalle adları değiştirildi, kiliseleri ya yağmalandı, yıkıldı, dinamitlendi ya da camiye çevrildi. Pek çok yerde, eskiden binlercesinin yaşadığı mahalleler kelimenin tam anlamıyla dümdüz edildi. Fiziksel hiçbir izleri kalmasın istendi. Sanatçıların, bestekârların, edebiyatçıların adlarını öğrenmememiz, hatırlamamamız için “derinden” çalışıldı. Hakikaten çok çalışıldı!
“Büyük Türk” olarak belletilen kimi gerçekten büyük insanların aslında Ermeni olduğu gerçeğine çarpılınca, bu gerçeği kabul edenler üzerine, hep birden, bir ağızdan ihanet, satılmışlık, “Ermeni dölü” olmak suçlamaları yağdırıldı. Hepimiz, bu büyük yalanlar yumağının kördüğümlerinde yolumuzu şaşırdık. Kuşaklar boyunca aydınıyla, sanatçısıyla, akademisyeniyle, gazetecisiyle konuşması gerekenlerin büyük bir çoğunluğu sustu. Kazara bir yerde bir belge, bir anı, bir işaret gördüğünde ya görmezden geldi, ya da bir sır gibi fısıldayarak konuştu. Bu bir yandan korkuyu, bir yandan bilgisizliği besledi. Meydan yalancılara, tarihi istediği gibi yazarak gerçekleri unutturabileceğini sananlara kaldı.
Dünya âlem gerçeği bilirken, bir bu ülkenin yurttaşları gözü kör, kulağı sağır, aklı iğdiş edilerek “tepeden söylenenlere inananlar” milleti haline geldi. Belki de çoğunluğu böyle bir yalanın kendi mal-mülklerinin güvencesi olduğuna inandığından, sahtekârlığın yeniden üretilmesine canla başla hizmet etti. Pek çok millî davanın yanında ve bazen en önünde “Ermeni mezalimi” ve buna direnen Müslüman ve Türk mazlumları üzerine ortaya atılmış devlet propagandası yürüdü.
Aynı bilgisizlik, Türkiye’de sol ve sosyalist hareketin tarihine de sızdı. Engels, Komünist Manifesto’nun 1890 Almanca baskısına yazdığı önsözde, eserin 1887’de İstanbul’da Ermeniceye çevrildiğini yazmışken, Türk Marksistler bunu kendileri için bir başlangıç noktası olarak değerlendirmeyi akıl edemediler.
Solun tarihini, zorlayarak da olsa İştirakçi Hilmi, ya da daha genel bir kabulle Mustafa Suphi’den başlatmak yakın zamana kadar tartışılması akla gelmeyecek bir gerçek olarak yazdığımız her tarih kitabının çıkış noktası oldu. İlk sosyalist partiyi Ermenilerin kurduğunu bilsek de “kendi tarihimiz”in bir parçası olarak görmedik, ilgilenmedik. Türkiye’de ilk sosyalist işçi hareketinin Ermeni işçiler tarafından başlatıldığı, “Türkiye İşçi Sınıfı Tarihi” yazarlarının hiç dikkatini çekmedi. Sanki Türk işçi ve sosyalist hareketi tümüyle milliyetçilikten arınmış bir halde doğmuş gibi, Ermeniler ve Rumlar söz konusu olunca, “aslında milliyetçi hareketlerdi” deyip geçtik. Bu konuda yapılmış araştırmalar, genel olarak Ermeni Soykırımı’nı mazur göstermek isteyen milliyetçiler tarafından yapıldı ve sosyalizm, Ermenileri karalamanın ve düşmanlaştırmanın aracı olarak kullanıldı. Onlar, düşmanla işbirliği yapan hainlerdi ve aynı zamanda sosyalisttiler! Bir taşla kaç kuş!
Kısa süre öncesine kadar Abdullah Öcalan’ı karalamanın yolu nasıl “Ermeni dölü” olduğu propagandasından geçiyorsa, sosyalizmi ve komünizmi karalamanın yolu da bir “Ermeni icadı” olduğunu iddia etmekten geçiyordu. Türk solculuğu, kendini Millî Mücadele gelenekleriyle ilişkili göstermeye çalışarak meşrulaşmaya önem verdiği bütün tarihi boyunca, ola ki, bu gerçeği görmekten özel olarak kaçınmıştı. Nasıl diyebilirdi ki, kökümüzde Ermeni devrimciler var! Kuşkusuz Osmanlı İmparatorluğu gibi, yeri geldiğinde övünmekte yarıştığımız o “kavimler halitası”, “milletlerin birliği” bir devlette, siyasal akımları ulusal kimliklere göre ayırmak olanağı oldukça zorlanarak bulunabilirdi. Buna rağmen Türk solculuğu bunu başarmıştır!
Sol ve sosyalist hareketi, “Türk solu” halinde damıtmayı, yalnızca Türk asıllı kurucuları tanımayı, onların da sosyalizmle ilişkilerini Fransa ve Almanya üzerinden kurmayı bir yöntem olarak
Türkiye Solu, kendisini “Türk solu” olarak kavradığı bütün geçmişi boyunca kendi önünü tıkayan engelleri kendi eliyle yaratmış, bu yüzden de egemen ideoloji ile arasında oluşturması gereken kalın çizgiyi acemice ve titrek bir elle çizmiştir. Bizim, burada, kendi payımıza da önemli bir özür dileme düştüğünü görmemiz gerekiyor. Ermeniler söz konusu olunca, özür dilemesi gerekenler, yalnızca bu ülkenin egemen sınıfları ve katliamcı politikacıları değil.
İşçi sınıfımızın ve emekçi köylülüğün mücadele ve siyaset tarihinde onurlu bir yer tutan Ermeni sosyalistlerini saygıyla anarak…2
1Hoşgörüden Yol Ayrımına Ermeniler I, 22-24 Mayıs 2008 , s., 423-443’de yayımlanmıştır. Dr. Cevdet KIRPIK, Erciyes Üniversitesi Eğitim Fakültesi/Kayseri
2Bu konuda son üç yıl içinde geniş bir literatür oluşturarak yeniden düşünmemizi sağlayan bütün sosyalistlere, araştırmacılara teşekkürü borç biliriz.
Yorumlar kapatıldı.