İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

İki torun iki tavır

Ragıp Zarakolu
Celal Bayar, TC’nin 3. Cumhurbaşkanı’nın aynı ismi taşıyan torunu. 1960 darbesi sırasında babası Turgut Bayar Cenevre’de konsolostu. O zamandan beri orada yaşar, petrol ticareti ile uğraşır. Türkiye sosyetesinin bir parçasıdır. İstanbul saraylarından birinde dillere destan bir düğün yapmıştı. FIFDH festivalinde Nicolas Jallot’un 2014 yılında yaptığı, “Genocide Armenien: Le Spectre de 1915” (Ermeni Soykırımı: 1915’in Hayaleti) adlı filminin de gösterimi yapıldı. Son derece aklı başında bir filmdi. Ve özelliği, 1915 hakkında artık Ermenilerin değil, Türklerin konuşuyor olmasıydı. Elbette TC Konsolosluğu da davetli idi. Onlar ise, filmi izlemeden protesto etmeyi tercih ettiler… Bu arada benim ve Robert Fisk’in görüşlerine de yer ayırdı… Tartıştığımız filmde, Haydarpaşa garında yapılan çekimde konuşan Hasan Cemal, soykırımı kınıyordu… Ki kendisi Cemal Paşa’nın torunudur. Hani şu ünlü Talat-Enver-Cemal Üçlü Cuntası vardı ya: 1913 Babıali darbesini yapan, ve Osmanlı’yı bir komplo ile 1. Dünya Davasına sürükleyen ve 1915 Soykırımı’nın önünü açan paşalarımızdan birinin torunu.

***
Cenevre Uluslararası İnsan Hakları Film Festivali ve Forumu (FIFDH) hızını kesmeden devam ediyor. Bu yıl 13’sü gerçekleştirilen FIFDH, artık bir gelenek haline gelmiş vaziyette. Ne Türk basınının ne Kürt basınının bu önemli olaya yer vermemesi büyük bir eksiklik. İnsan hangi filme, hangi tartışmaya, hangi whorkshop’a katılacağını şaşırıyor. Dünyanın bütün yakıcı insan hakları sorunları listede…
Uluslararası İnsan Hakları Film Festivali ve Forumu devam ededursun, Cenevre’de bir Ermeni Soykırımı Anıtı yapılsın/yapılmasın tartışması almış başını gidiyor. Batı İsviçre Türk Dernekleri Federasyonu Başkanı Celal Bayar Cenevre’de Ermeni toplumunun Birleşmiş Milletler bitişiğindeki Park Ariana’da yapılmasını istedikleri anıt ile ilgili açıklamada bulundu:
“Bu anıtın yeni dikilmesi istenen yerin stratejik bir yer olduğunu şayet böyle bir şey olursa bu durumun uluslararası bir boyut kazanacağını, bir kere BM anlaşması 1945 yılında uygulamaya girmiş, olay ise 1915 yılında yaşanmış olduğu iddia ediliyor dolayısıyla bu istek yasa dışıdır. Ben bunu bir Ermeni provokasyonu olarak değerlendiriyorum, bu durumda diplomatlarımızın büyük bir çalışma içine girmeleri lazım hatta bu durumu Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri’ne kadar duyurmaları gerekir.
Olayı Cenevre’deki Ermeni diyasporası yönetiyor, kanton hükümetinin de bu konuda zayıf olduğunu düşünüyorum. Cenevre’deki Ermenilerin bu anıt için 120 bin İsviçre frankı yardımda bulunduklarını da biliyoruz. Öte yandan şunu da belirtmekte fayda görüyorum, ben onlara birlikte bir kardeşlik anıtı dikme teklifinde bulundum ancak ret cevabı aldım. Anıtın parkta dikilmek istendiği bir yerde Gandi’nin bulunduğu anıtın arkası oysa bu anıtın Gandi’nin düşüncelerine tamamen ters olduğu da bilinmektedir. Diplomasi bir an önce harekete geçmeli sonra vakit çok geçmiş olabilir diyorum.”
Celal Bayar, TC’nin 3. Cumhurbaşkanı’nın aynı ismi taşıyan torunu. 1960 darbesi sırasında babası Turgut Bayar Cenevre’de konsolostu. O zamandan beri orada yaşar, petrol ticareti ile uğraşır. Türkiye sosyetesinin bir parçasıdır. İstanbul saraylarından birinde dillere destan bir düğün yapmıştı. FIFDH festivalinde Nicolas Jallot’un 2014 yılında yaptığı, “Genocide Armenien: Le Spectre de 1915” (Ermeni Soykırımı: 1915’in Hayaleti) adlı filminin de gösterimi yapıldı. Son derece aklı başında bir filmdi. Ve özelliği, 1915 hakkında artık Ermenilerin değil, Türklerin konuşuyor olmasıydı. Elbette TC Konsolosluğu da davetli idi. Onlar ise, filmi izlemeden protesto etmeyi tercih ettiler. İzlemedikleri bir filmin gösterimini kınadılar. Bu açıklanınca salonda gülüşmeler oldu. Filmden sonra yapılan tartışmada bendenizle, akademisyen Sevane Garibian ve İngiliz gazeteci Robert Fisk görüşlerimizi açıkladık. Ben sunumumda tehcir haritası da kullandım ve bunun üzerinden soykırımın 100 yıl sonra coğrafyaya dönüş yaptığını da açıkladım. Bu bölümün açılışını Charles Aznavur yapacaktı ama hastalandığı için gelemedi. Onun yerine, Atom Egoyan’ın, “Ararat” filmindeki harika baş oyuncusu, aynı zamanda festival jürisinin başkanı Arsine Hancıyan ve Le Temps gazetesinin dış haberler şefi Boris Mabillard açılış konuşması yaptı. Tartışmanın Moderatörü ise, akademisyen ve yazar Vicken Cheterian’dı. (Sovyetler Birliği’nin çökmesinden sonra Kafkasya’da yaşanan çatışmaları konu alan kitabı yakında Belge Yayınları tarafından yayınlanacak).
Sorular bölümünde, Ergenekoncu zihniyette bir vatandaşımız, bizim uzman olmadığımızı asıl kendisinin “tarihçi” olduğunu söyleyerek, gülüşmeler arasında, görüşlerimizi “çürüttü”, bir konsolosluk mensubu ise harıl harıl not tutmakla meşguldü.
Ertesi gün Le Temps gazetesi (bu arada gazetenin Festivalin destekçilerinden biri olduğunu belirtelim), Celal Bayar’ın, Vicken Cheterian’ın aynı gazetede şubat ayında yayınlanan ve neden Cenevre’de bir soykırım anıtı gerekli olduğunu açıklayan yazısına karşı çıkan yazısına yer verdi. Bu arada benim ve Robert Fisk’in görüşlerine de yer ayırdı. Bu çok ilginç bir durumdu. Çünkü tartıştığımız filmde, Haydarpaşa garında yapılan çekimde konuşan Hasan Cemal, soykırımı kınıyordu. (Keşke 2010 Nisan’ından beri Haydarpaşa Garı’nın merdivenlerinde 24 Nisan’da tevkif olunup bir meçhule doğru yola çıkarılan Ermeni aydınlarının portreleri ile anma eylemi gerçekleştiren İHD’lilerin görüntülerine de film yer verseydi. Küçük bir eleştiri.) Ki kendisi Cemal Paşa’nın torunudur. Hani şu ünlü Talat-Enver-Cemal Üçlü Cuntası vardı ya: 1913 Babıali darbesini yapan, ve Osmanlı’yı bir komplo ile 1. Dünya Davasına sürükleyen ve 1915 Soykırımı’nın önünü açan paşalarımızdan birinin torunu. O soykırımın tanınması gerektiğini söylüyordu, kendi tarihi ile de yüzleşerek. TC’nin 3. Cumhurbaşkanının torunu ise, bir soykırım anıtına karşı çıkıyordu, Batı İsviçre’de yaşayan Türk toplumunun temsilcisi olduğu iddiası ile. Tabii buna önce Cenevre’de yaşayan ister Türk ister başka kökenden olsun Türkiyeliler tepki koydu. “O bizim adımıza konuşamaz” diye.
Dede Bayar, 1914 Batı Anadolu Rum tehcirinin mimarlarından biri idi, bir Teşkilatı Mahsusa elemanı olarak. Hatıralarında 1.5 milyon Rum’u yerinden yurdundan ettikleri ile öğünür. Ne tesadüf ise, 1955 6-7 Eylül İstanbul azınlıklarını hedef alan pogrom sırasında da Cumhurbaşkanı idi. İki torun. İki faklı tavır. Biri insanlığa karşı işlenen suçları sahipleniyor ve bu mirası reddediyor. Diğeri ise, bunları sahipleniyor ve kabullenip savunuyor.

Yorumlar kapatıldı.