Başak Çubukçu / Prodüktör
Süreci zorlaştıran İsviçre’nin talepleri. Bern hükümeti başvurusunda AİHM’den önemli bir talepte bulundu. İsviçre hükümeti ilk olarak, “soykırım inkârını ırkçılıkla mücadele çerçevesinde suç sayan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne taraf bir devletin, soykırımın hukuksal tanımı ve ifade özgürlüğü açısından nasıl davranması gerektiğinin açıklanmasını” istemişti. Köker, işte bu nedenle AİHM Büyük Daire’nin işinin kolay olmadığını savunuyor. Anayasa hukukçusu Levent Köker’e göre bu şu anlama geliyor: “İsviçre, soykırımın hukuksal tanımını ifade özgürlüğü temelinde nasıl ele alması gerektiğini soruyor ve mahkemeye ‘Ben nasıl davranayım?’ diyor. ‘Sen bana bir anlat, ceza konusunu nasıl şekillendireyim.’ diyor. Mahkemenin, ifade hürriyeti, soykırım ve ırkçılık arasındaki ilişkiyi koyması lazım. Bu talep mahkemeyi zorlayan bir talep. Bu o demek. Mahkeme bunu yapamayabilir.”
***
AHİM’de bugün temyiz duruşması görülen “Perinçek-İsviçre” davasından çıkacak karar, “Soykırım yoktur” diyebilmenin ifade özgürlüğü kapsamında olup olmayacağını da belirleyecek. Hukukçularla, çıkacak kararın ne anlama gelebileceğini konuştuk.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Büyük Daire’deki dava, Avrupa’daki ifade özgürlüğü açısından önemli. Taraflardan biri “Ermeni soykırımı iddialarını reddeden ve olmadığını söyleyenlere ceza öngören yasayı” kabul eden İsviçre, diğeri de “Ermeni soykırımı iddiaları emperyalist bir yalandır” diyen İşçi Partisi lideri Doğu Perinçek.
Büyük Daire’nin kararıyla, Ermeni soykırımı iddiasını reddetmek suç olmaktan çıkacak mı çıkmayacak mı?
Süreci başlatan isim, İşçi Partisi lideri Doğu Perinçek. Perinçek, 2005 yılında “Ermeni soykırımını inkâr” yasasını çıkaran İsviçre’ye giderek “soykırımı” inkâr etmişti. İsviçre mahkemeleri de Perinçek’i 90 gün hapis cezasına mahkum etmişti. Dava, Perinçek tarafından 2008 yılında AİHM’ne taşındı ve mahkeme, 2013 yılında İsviçre mahkemesinin bu kararını Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin İfade Özgürlüğü başlıklı maddesinin ihlâli olarak değerlendirdi. İsviçre de kararı temyiz etti.
“Mahkemeden çıkacak karar bağlayıcı niteliğinde”
Atılım Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden Profesör Levent Köker, çıkacak kararın bağlayıcı olacağına dikkat çekiyor ve “Avrupa Konseyi’ne üye olan 47 devlet var. Bu 47 devlet içinde Türkiye gibi yargı yetkisini kabul etmiş olanlar için AİHM kararları, tıpkı sözleşme gibi bağlayıcıdır.” diyor.
Prof. Köker mahkemeden ifade özgürlüğünden yana karar çıkacağı beklentisinde.
Köker: “Biliyorsunuz, Fransa’daki Anayasa Mahkemesi, soykırımın inkâr edilmesini yasaklamanın, ifade hürriyetiyle bağdaşmadığını söyledi. Şimdi böyle bir mantık var; Fransa Anayasa Mahkemesi’ndeki bu mantık, AİHM Büyük Daire’de niye olmasın. Büyük Daire de Küçük Daire’nin verdiği karar doğrultusunda Doğu Perinçek’i haklı bulabilir. Yani, soykırım yoktur demek suç olmaktan çıkar.”
Mahkemeden çıkacak karar, bağlayıcı olacağı gibi emsal de teşkil edecek.
Profesör Levent Köker, “Bu konuyla ilgili şimdilik uyuşmazlık yaşamayan ülkeler bile ileride böyle bir şeyle karşılaşmaları durumunda bu karar emsal olacak. Avrupa Konseyi ülkelerinin bazılarında “Soykırım yoktur” demek suç sayılıyorsa mesela İsviçre gibi bundan sonra bununla ilgili ceza vermek mümkün olmayacak.” şeklinde ifade ediyor.
“Mahkemenin işi zor”
Süreci zorlaştıran İsviçre’nin talepleri. Bern hükümeti başvurusunda AİHM’den önemli bir talepte bulundu. İsviçre hükümeti ilk olarak, “soykırım inkârını ırkçılıkla mücadele çerçevesinde suç sayan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne taraf bir devletin, soykırımın hukuksal tanımı ve ifade özgürlüğü açısından nasıl davranması gerektiğinin açıklanmasını” istemişti. Köker, işte bu nedenle AİHM Büyük Daire’nin işinin kolay olmadığını savunuyor.
Anayasa hukukçusu Levent Köker’e göre bu şu anlama geliyor: “İsviçre, soykırımın hukuksal tanımını ifade özgürlüğü temelinde nasıl ele alması gerektiğini soruyor ve mahkemeye ‘Ben nasıl davranayım?’ diyor. ‘Sen bana bir anlat, ceza konusunu nasıl şekillendireyim.’ diyor. Mahkemenin, ifade hürriyeti, soykırım ve ırkçılık arasındaki ilişkiyi koyması lazım. Bu talep mahkemeyi zorlayan bir talep. Bu o demek. Mahkeme bunu yapamayabilir.”
Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden Yrd. Doç. Dr. Barış Erman’a göre de,
Perinçek davasında tartışılması gereken konu, 1915 olaylarının bir soykırım olup olmadığı değil, bunun hakkındaki görüşlerin dile getirilmesinin ifade özgürlüğü kapsamında yer alıp alamayacağı.
Fotoğraf: Barış Erman arşivinden
Yrd. Doç. Dr. Erman “İsviçre’nin haksız görülmesi durumunda Perinçek’in bu ülkede yeniden yargılanması mümkün olabilir” diyor.
Erman, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin Büyük Dairesi tarafından verilecek kararın, bundan önceki çizgisini devam ettireceği görüşünde.
Erman: “Bu davanın sonucunu etkileyecek bir değişiklik yapılmayacağını tahmin ediyorum. Her durumda, Büyük Daire’nin kararı nihai olacak ve İsviçre’yi bağlayacaktır. İsviçre’nin haksız görülmesi durumunda Perinçek’in bu ülkede yeniden yargılanması mümkün olabilir, kendisine tazminat ödenebilir ve hatta ilgili kanunun değiştirilmesi de gündeme gelebilir. Böyle bir kanun değişikliğinin yapılması halinde İsviçre’nin soykırım inkârını bütünüyle suç olmaktan çıkartmak yerine, bunu “şiddete yönlendirme” gibi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi standartlarına uygun bir koşula bağlayarak uygulama alanını daraltmayı tercih etmesi daha olasıdır.” diyor.
Kemerburgaz Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekan yardımcısı Hasan Sınar, AİHM içtihatlarının temel özelliğinin geliştirmeci yorum ilkesine bağlı bir süreklilik esasına dayanmaları olduğunu belirtiyor:
Fotoğraf: Hasan Sınar arşivinden
Yrd. Doç. Sınar: ” AİHM’in hangi argümanları kullanarak İsviçre hükümetinin siyasal baskısını savuşturacak merak ediyorum” diyor.
“Diğer bir ifadeyle, AİHM vereceği kararda, geçmişte ifade özgürlüğüne ilişkin belirlediği standartları ve bu standartları oluştururken verdiği emsal kararları zikreder ve daha sonra geçmiş içtihatlarındaki bu ilkeleri bugün incelediği vakıanın özelliklerine uygulayarak bir sonuca ulaşır. Bu nedenle, bu davadaki temel dayanağı da geçmişte ifade özgürlüğünün kapsamı ve sınırlarına ilişkin belirlediği standartlar olacaktır. Şahsen bu standartlardan geri dönüş niteliğinde bir karara imza atılacağına inanmıyorum. Böyle bir kendini inkar, AİHM pratiğine de yabancıdır zaten.”
“Kendimizi de sorgulayalım”
Soykırımın inkârının suç olarak düzenlemenin bir ifade özgürlüğü ihlali olarak kabul edilmesi durumunda Türkiye’nin de kendisini sorgulaması gerektiğinin altını çiziyor, Sınar. “Soykırım yoktur demek hiçbir yerde suç olmasın. Tamam, peki ama o zaman soykırım vardır demek de suç olmasın. AİHM’den ifade özgürlüğü talep ederken, kendi hukuk sistemimizde ifade özgürlüğünün sınırlarını nasıl daralttığımızı, insanlarımızı konuşamaz/nefes alamaz hale getirdiğimizi de lütfen gözden kaçırmayalım. Her şeyden önemlisi, adil olmaya çalışalım.” diyor.
“Siyasal müdahaleler son bulur”
Yrd. Doç. Hasan Sınar, Büyük Daire’den ihlal kararı çıktığı takdirde parlamentoların siyasi müdahalelerinin de önlenmiş olacağına dikkat çekiyor. Sınar: “Bu konu, aslında hep olması gerektiği gibi tarihsel ve sosyolojik boyutuyla ele alınmak durumunda kalacak. Bunun aslında gelecekte doğru bir tartışma zemini oluşturulabilmesi son derece önemli bir gelişmedir. Aksi bir karar çıkması halinde, meselenin farklı ülkelerde siyasal saiklerle gündeme getirilmesi söz konusu olabilir ki, bunun bu meseleye ilişkin tartışmalara yararı değil aksine büyük zararı olduğu düşüncesindeyim. Büyük Daire’den çıkacak bir ihlal kararı, parlamentoların bir daha soykırımı inkârı esas alan bir ceza normu ihdas etmelerini fevkalade güçleştirir. Bu takdirde, böyle bir içtihat da AİHM’in geçmişten bu yana oluşturduğu standartlar dizesinin bir halkası olarak değerlendirir. Ama hepsi bu işte. Yoksa olaya gereğinden fazla anlam yüklememek gerek. Hele sanki tüm dünyaya haddini bildirmiş gibi komik siyasal şişinmelerden özellikle kaçınmak gerek.” şeklinde dile getiriyor.
“İsviçre hükümeti zeki bir taktik izliyor”
Kemerburgaz Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekan yardımcısı Hasan Sınar, İsviçre hükümetini mahkemeyi belirli bir konuda tavır almaya zorladığını ve taraf konumuna iterek, vereceği kararı etkilemek ve daha karar oluşmadan şaibe yaratmaya çalıştığını savunuyor.
Sınar: “Hükümetler, aleyhte çıkacak bir kararı önlemek için AİHM’yi siyasal bir pozisyona sürüklemek için uğraşır. Ama AİHM de bu gibi zor durumlardan sıyrılmakta ustadır. Bu açıdan ben kararın kendisini olduğu kadar, AİHM’nin hangi argümanları kullanarak İsviçre hükümetinin siyasal baskısını savuşturacağını merak ediyorum.” diyor.
Kaynak: Al Jazeera
Yorumlar kapatıldı.