“Yıldırımlar Jüpiter tarafından yollanmıyor, aksine her şey öylesine düzenlenmiş durumda ki, Jüpiter tarafından gerçekleştirilmemiş şeyler bile akıldan yoksun bir şekilde oluşamaz, zaten o akıl da Jüpiter’den gelir…” Seneca (MÖ 4-MS 65).Açık yazarsak: Seneca’ya göre, Jüpiter (Tanrıların başı) mutlak akıldır. İnanma bellek etkinliğidir; hayal kurulur, düşünülür, bellekte ölçme yapılır, yaratıcılık eklenir ve yargıya varılır. Varılan yargı iletişimle diğer insanlara iletilir. Konuşma, yazma, resim, heykel, müzik, bedensel hareketler… İletişim araçlarıdır.
İnanma, doğadaki nesne, hareket ve hareket aralıkları ile ilgili olabileceği gibi doğaüstü ile ilgili olabilir. Doğaüstü ile ilgili inanma bellek etkinliğine, “Dini inanç” adı verilir.
İnsanların dini inançları yanında, doktrin, değişik kuramlar, sanat ve bilimin dalları ile ilgili konularında inançları olabilir.
“Dünya’nın daha iyi yaşanabilir bir yer olacağına inanıyorum” diyen birine karşılık, başka biri, “Dünya’daki yeşil bitki örtüsünün ve tatlı su kaynaklarının azalması, gelecek nesillerin daha zor koşullarda yaşayacağı inancımı güçlendiriyor.” Diyebilir. “Afrika’daki yoksulluk ve nüfus artışı, dinler-kabileler arası savaşların artacağı inancımı güçlendiriyor” diyen birine, başkası, “İletişim ve teknolojideki gelişmelerden Afrika toplumları da yararlanacak ve savaşlar azalacaktır inanışını taşıyorum.” Diyebilir.
_Doğa ile ilgili inançlar deneyle ispatlanır ya da çürütülür.
_Doğaüstü ile ilgili inançlar nesilden nesle aktarılır; deneyle kanıtlanması ya da çürütülmesi olanak dışıdır. Ancak, insan belleğindeki kavramlar çoğaldıkça, doğa tanınıp denetim altına alındıkça, doğa ile ilgili yasalar bulundukça, bazı doğaüstü inanışları sarsıntıya uğrar.
I-Evrensel doğa ve insani yasalara uygun olarak doğaüstü ile ilgili inanışlar çağdaş hale getirilir.
II-Evrensel doğa ve insani yasalar ret edilir; doğaüstü inanışını korumak için sert önlemler alınır, öfkeli şiddetli tepkiler yaratılır.
İnsanlar vahşi yaşamdan uzaklaştıkça, iletişim araç-gereçleri ve yöntemleri gelişir ve insana yakışır duruma gelir.
Her insan duygu, düşünce ve dini inanışlarını açıklarken, başka bir deyişle insanlara iletirken yakıcı-yıkıcı değil, ölçülü olmak zorundadır. Özellikle dinsel inanç, fiziksel dünya ile ilgili değil, doğaüstü ile ilgilidir. Fiziksel dünyadaki yakıp-yıkmalar, ya da coşkulu-gösterişli davranışlar inançsızlığın göstergesidir. Doğanın dışında olan doğaüstü, yakıp-yıkan ya da gösterişli davranışları sergileyenlerden nasıl etkilenebilir?
Bilgi, yasa, sevgi esaslı dinlerde yakıp-yıkma yerine ikna etkinlikleri öne çıkar. İkna olmayan insan, inançlı olamaz. Buna karşın, gelenek, lider, kılıç, korku esaslı dinlerde öfke-baskı-sopa iletişim yol ve yöntemi olur; yakma-yıkma, bağırma öne çıkar.
Dinlerin ortaya çıkış amacı; toplumlardaki karmaşa ve düzensizlikleri önlemek, huzur ve adaleti (dengeyi) temin etmek, insanların ölümden sonrası için günah işlemesine engel olmaktır.
Her insan dahi olamaz. Dâhilik, doğanın bazı insanlara hediyesidir. Bunun yanında, yüksek bir hedefi olan, ona ulaştıracak araçlara kavuşan deha olabilir.
_Bağnaz, çıkarcı, bilgi-beceri yoksunu kurnaz önderler, doğa ile uyumlu olmayan, baskı ve korkuya dayalı dini inanışları koruma altına alırlar. Böylece, din, savaş esaslı olur.
“İslam barış dinidir” söylemi, “İslam barışı önerir/önceler”in önemini vurgulamaya yönelik değil. Bu tür söylemleri genelde “Müslüman olmayanlar”ın veya “gayrimüslimlere hoş görünmek isteyenler”in kullandığına dikkat etmenizi isterim. Bu, “cihad ve kıtal ayetleri olmayan bir uysallaştırılmış ve vicdanlara hapsedilmiş İslam” tarifinden başka bir anlama gelmiyor.
İslam sadece “barış dini” ise, Kur’ân-ı Kerim’deki “savaş ve cihad ayetleri” ne oluyor? Kur’an’da “Savaş” anlamına gelen “kıtâl” kelimesi 13 yerde, “karşılıklı savaş” anlamındaki “mukatele” ve türevleri 57 yerde, bu kavramların kökü olan “katl” kelimesi ve türevleri 170 yerde, “harb” kelimesi ve türevleri 11 yerde, “cihad” kelimesi ve türevleri 41 yerde geçiyor. “Barış” anlamındaki “silm” kelimesi ise, “barış” anlamında sadece 6 yerde geçiyor.
Bu noktada sormak istiyorum: Müslüman Kur’an’ın tamamına muhatapken, savaşmayan bir Müslüman tipi, Kur’an’ın önerdiği bir Müslüman tipi olabilir mi?
Bu Kur’ani gerçeklerin yanında, “Ben rahmet ve savaş peygamberiyim” buyuran Rasulullah (sav)’in, 10 yıllık Medine hayatında 25 kez bizzat savaşa iştirak ettiği, 50 de seriyye gönderdiği biliniyor.
Hal böyleyken “İslam barış dinidir” sözünün ne anlama geldiğini; nasıl bir “Müslüman tipi” çizdiğini, dünyanın her yanında Müslüman kanı akıtılırken Müslümanlara nasıl “uysal koyun” olmak öğütlendiğini görmek, bunun arka plânında oluşturulan “İslam” ve “Müslüman” tipolojisinin farkına varmak lazım… Yeni Akit-Faruk Köse, 12-1-2015
_Bilgili yaratıcı dâhiler, insanların doğaüstü inanışlarına önderlik ettiğinde; doğa ile uyumlu dini inanışlar yaratılır. Böylesi dinlerde çalışıp üretme esas alınır. Ürün bollaşınca, böylesi dini inanışlara sahip olanlar, diğer dini inanışlılara saygı gösterir ve onlara sevgi ile yaklaşırlar. Giderek böylesi toplumlara, laik sistem egemen olur.
ABD anayasası, laikliği, kamu parasının herhangi bir inanca tahsis edilememesi konusuna indirgiyor…
AB anayasaları, laikliği, “Her insan özgürce kendi dini inanışına sahip olmalı, yasalara aykırı olmamak koşuluyla, dini inanışının gereklerini yerine getirebilmelidir.” Diye, özetlenebilir.
Savaşı esas alan dinlerle, çalışıp üretmeyi esas alan dinler arasında uzlaşma olabilir mi?
Diyanet İşler Başkanı Mehmet Görmez, çağdaş dünyanın teröre bakışını eleştirerek “Dinler arası diyalog olmaz” dedi. “Çünkü Müslümanlarla Hıristiyanlar arasında, Müslümanlarla Yahudiler arasında, Müslümanlarla herhangi bir din mensupları arasında hakka ve adalete dayalı olarak insani ve sosyal her türlü ilişki olur. Ancak tevhit ve teslis arasında diyalog olmaz” dedi. 18-1-2015
Açık yazarsak: İnsanlar anlaşsa bile doğaüstünde tanrılar anlaşamaz…
Savaşçı tanrılarla çalışmayı teşvik edenler nasıl uzlaşsın?
Çalışma ile savaş toplu zıt etkinliklerdir; birinin egemen olduğu toplumlarda diğeri azalır. Barış, ölçülü denge noktasıdır. Savaşın ya da çalışmanın zıddı barış değildir. Hem savaş, hem çalışma ortamlarında barış olabilir.
Batılı ülkelerinde dini inanışların özgürce sürdürülmesi, baskı ve korkudan uzak dini gereklerin yerine getirilmesi nasıl oluştu?
Batı Avrupa’da yerleşik toplumlar çoğalıp, ekip biçme arttıkça, doğayı tanıma ve denetim altına alma ihtiyacı ortaya çıktı. Bu gelişmelerle orantılı dini inanışlarda yenilikler zorunlu hale geldi.
Yeniliklere bir örnek:
“İnancın Esasları:
1-Ben, adı kutsal olan Yaratıcıya mükemmel bir imanla inanırım; Yaratıcı, yaratılmış olan her şeyin kılavuzudur ki, yalnız O yaptı, yapar ve her şeyi yapacaktır.
2-Ben, mükemmel bir imanla Yaratıcıya inanırım, Onun adı ne yücedir, O Tektir ve birleştirmede benzeri yoktur ve sadece O bizim Tanrımızdır, O Tanrımızdı, Tanrımız olacak.
3-Ben, mükemmel bir imanla Yaratıcıya inanırım ki, Onun adı ne yücedir, Onun bedeni yoktur, O maddi varlıklardan arınmıştır, Onula kıyaslanacak herhangi bir maddi varlık yoktur.
4- Ben, mükemmel bir imanla Yaratıcıya inanırım ki, Onun adı ne yücedir, başlangıç ve sondur.
5-Ben, mükemmel bir imanla Yaratıcıya inanırım ki, Onun adı ne yücedir, sadece Ona dua etmek doğrudur, Ondan başkasına dua etmek doğru değildir.
6-Ben tam bir imanla inanırım ki, peygamberlerin bütün sözleri doğrudur.
7-Ben tam bir imanla inanırım ki, hocamız Musa’nın kehanetleri, huzur onun üstüne olsun, doğruydu ve o, ondan önce ve sonra gelen peygamberlerin başıydı.
8-Ben tam bir imanla inanırım ki, sahip olduğumuz Tevrat, hocamız Musa’ya, huzur onun üstüne olsun, verilenle aynıdır.
9-Ben tam bir imanla inanırım ki, Tevrat değişmeyecektir ve Yaratandan, Onun adı ne yücedir, başka Tevrat olmayacaktır.
10-Ben tam bir imanla inanırım ki, Yaratan, Onun adı ne yücedir, (Mezmurlar 33:15)’de yazıldığı gibi, insanların bütün yaptıklarını ve düşüncelerini bilir.
11-Ben tam bir imanla inanırım ki, Yaratan, Onun adı ne yücedir, buyruklarına uyanları ödüllendirir, ihlal edenleri cezalandırır.
12-Mesih’in geleceğine mükemmel bir imanla inanırım; o katranlı olsa bile, yine de, ben onun gelişini her gün beklerim.
13-Ben tam bir imanla inanırım ki, Yaratanın, Onun adı ne yücedir, istediği zamanda ölüler geri gelecektir, Onun sözü sonsuza dek yüce olacaktır.” —Maimonides- Ibn Meymun
İbn Meymūn (d. Kurtuba, Endülüs 30 Mart 1135– ö. Fustat, Mısır 13 Aralık 1204) Musevi filozof, hahambaşı, yasa koyucu, Talmud bilgini ve vezaret tabibi. Musevî bilginler arasında İkinci Musa lakabı ile bilinir. Orta Çağ’ın tartışmasız en önemli Yahudi düşünürüdür.
Bu büyük bilge, Descartes ve Spinoza’yı etkilemiş; maddi dünyaya müdahale eden, toplumları yıkıma sürükleyen doğa olayları ile doğrudan ilişkisi olan Tanrı inanışı süre içinde Batı Avrupa’da ortadan kalkmıştır.
Roma ve Yahudi hukuk bilginleri, yasaları yorumlama konularında, Rönesans dönemi bilginlerine öncü olmuşlardır.
Yorumlama ile ilgili bir örnek:
“Yorumlama (Tefsir) İlkeleri:
1-Belirli koşullar altında çalışan bir yasa, başka durumlarda aynı koşullarda, daha da şiddetli bir şekilde mevcut olacaktır.
2-Metin iki konumun aynı olduğunu belirtiyorsa; bir konumda işleyen yasa, diğer konumda işleyecektir.
3-Hizmet etmesi istenen amaç için işleyen yasa, başka konumlarda, benzer amaç için hizmet edebilir.
4-Açıklayıcı bir kural açıklayıcı ayrıntılar tarafından takip edildiğinde, sadece bu ayrıntılar kural tarafından kapsanacaktır.
5-Belirli bir olgu belirterek başlayan yasa, bütünü kucaklayacak biçimde ilerler, tanımlanmamış ayrıntılı durumlara uygulanır fakat mantıksal olarak aynı genelleme içine girer.
6-Amaçlanan uygulamaları bir genelleme ile başlayan yasa, daha sonra özel durumlarda belirlenmesi ile devam eder ve daha sonra genelleme, düzeltmeler ile sona erer, sadece belirtilen özel durumlarda uygulanabilir.
7-Takip eden ya da öncesinde, ayrıntılar belirterek bir genelleme ile ilgili kurallar (kuralları 4 ve 5) bu özel durumlarda ise özellikleri geçerli olmayacaktır, ya da genelleme ifadesi, tamamen dilinin büyük bir açıklığı başarması ile olduğu açıktır.
8-Genellemenin kapsadığı özel bir durum, bu yine de ayrı ayrı işlenir, aynı özelleştirilmiş işlem, bu genellemenin kapladığı tüm diğer durumlarda uygulanabilir olduğunu göstermektedir.
9-Yanlış-yapma için belirlenen ceza kategorisi, eğer cezayı tanımlayacak başka ifade yok ise genel uygulamadan kaldırılmış yasaklar için otomatik olarak uygulanmaz.
10-Belirtilen ceza ardından genel bir yasak belirli bir durumda takip edilebilir, normalde genellemede olur, cezada hafifletilme ya da daha şiddetli olma yolunda bir değişiklik olabilir.
11-Bir olgu mantıklı bir genel hukuk içine düşer ancak ayrı ayrı uygulanırsa, örneklerin genelde belirtilmesi dışında, genel hukuk hükümlerinin dışında kalır.
12-Eski Ahit metinlerindeki belirsizlikler hemen bağlamdan veya sonradan meydana gelen pasajlara kadar temizlenmiş olabilir.
13-Eski Ahit pasajlarındaki çelişkiler diğer pasajların aracılığı ile uzaklaştırılabilir.”
—R. Ishmael
Elisa oğlu Ismael İkinci Tapınağın Yıkılması sırasında (MÖ 70) bir genç olduğu iddia ediliyor. Buna göre MÖ 90 yıllarında doğmuş olabilir.
Avrupalı bilgeler, “Bütün yanılmalarımızın nedeni, sebep-sonuç ilişkilerini karıştırmamızdan ileri gelir” sonucuna bir gecede varmamışlardır. Kendilerinden önce yaşayan bilgelerin görüşlerini yenileyerek ilerleme sağlamışlardır. Bu gelişmelere uzak olanlar, ilkel inanışları gereği, kan-gözyaşı-acılar-korku ile beraber yaşam sürmeye mahkûm olmuşlardır.
Şimdi ilkel toplumlardaki dini inanışların örneklerine bakalım:
Nijer’de Charlie Hebdo protestoları: 2 kilise yakıldı 17-1-2015
Öfkeyle bağıranların, “Sokrates’e ölüm!” seslerini duyuyor musunuz?
Okuduğumuza göre, Sokrates’in ölmesini isteyenler sağı-solu ateşe vermiyorlardı. 21. Yüzyılda yaşayan, ancak Sokrates dönemi insanları kadar doğaüstü inanışları olanlar daha ateşli bağırıp çığırıyorlar.
Benzer kavramlara sahip insanlar, değişik süre ve mekânda, benzer davranışları, benzer dinsel inanışları sergilerler.
Bu insanlar, asırlar önce ölmüş insanların yaşayan örnekleridir; evrensel ölçülerle incelenmeleri gerekir.
Nijer’in başkenti Niamey’de, Fransız mizah dergisi Charlie Hebdo’nun Peygamber’in karikatürünü yayımlamasını protesto için yapılan eylemlerde en az iki kilise ateşe verildi.
Protestolar, başkentteki büyük caminin önünde başladı.
Ülkenin ikinci büyük kenti Zinder’deki protestolarda dün 4 kişi ölmüştü.
Niçin kiliseler ateşe veriliyor?
1-Kiliseye gidenlerin sınırlı varlıkları yağmalanacak.
2-Tapındıkları doğaüstü varlıkları, “Siz onları cezalandırmazsanız, ben sizi cezalandırırım!” diye, kalplerine üflüyor.
Tiranlar tarafından yönetilenler, tirana benzer doğaüstü varlıklara tapınırlar. Böylesi Tanrı ya da Tanrılar istediğine krallık-zenginlik, istemediğine yoksulluk-sefalet verir.
Pakistan, Sudan, Cezayir’de gösteri yapanların Müslüman olduğunu ellerindeki pankartlardan öğrendik. Keşke, insana yakışır tepkileri ile insan olduklarını da kanıtlayabilselerdi!
Bu insanlar, Evreni yasaları ile sevk ve idare eden Tanrı inanışlı olabilirler mi? Belki 2000 yıl sonra, Seneca’nın dini inanışına ulaşabilirler.
Somali’de de bugün protesto gösterileri yapıldığı haber veriliyor. 18-1-2015
En kanlı saldırıları yapanlar ve yaptıranlar, en savaşçı dindarlardır.
Böylesi öfkeli-kanlı-yıkıcı tepkilere karşın, göreceli olarak, çalışıp üretmenin geliştiği İran ve Türkiye’de daha ılımlı tepkiler ortaya çıkıyor.
İran’da yayın yapan Merdom-i İmruz gazetesinin, yayınında Charlie Hebdo’yla ilgili hakaret içerikli öğelere yer verdiği gerekçesiyle kapatıldığı bildirildi.
İran Devlet Televizyonu’na konuşan gazetenin sorumlu müdürü Ahmed Setari, gazetenin Tahran Kültür ve Medya Mahkemesinin kararı gereğince kapatıldığını belirtti. Kapatılan Merdom-i İmruz gazetesinin yayın yönetmeni Muhammed Kuçani de “Charlie Hebdo’yla ilgili öğelere yer verdiği için gazetenin yayını durduruldu” dedi.
Merdom-i İmruz, geçen salı günkü baskısında, Amerikalı aktör George Clooney’nin, Paris’teki ofisine saldırı düzenlenen Fransız Charlie Hebdo dergisine destek verdiği haberini “Ben Çarli’yim” şeklinde büyük puntolarla manşetten vermiş ve ülkede tepki çekmişti. 18-1-2015
AB üyesi olmaya çalışan Türkiye’de Cumhuriyet gazetesi denetim altına alındı, bazı sorumlular ifadeye çağrıldı. Hükümet yetkilileri, “Peygamber’in resmini ve karikatürünü dağıttırmayacağız!” diye, demeç üstüne demeç veriyorlar.
Evrensel dini inanışlılara göre:
_Bütün insanlar kutsaldır. Sadece bazı insanları Tanrı düzeyinde kutsal kabul etmek, dini inanış değil, ona tapınmaktır.
_İnsan emeği ile ortaya çıkan ve dış etkilere direnen bütün yapılar, eserler kutsaldır; korunmaları gerekir.
_İnsanların tapındıkları ya da ibadet ettikleri yerler-yapılar ayrım gözetmeden kutsaldır.
_Evrensel insani yasalara ve doğaya uyumlu olmayan ilkel doğaüstü inanışlarına sahip olmak ayıp ya da kusur değildir. Suç ve kusur, kişisel-küme çıkarı gereği bu inanışların değişmesine, yenilenmesine engel olmak; Batılı ülkelerde başka, kendi ülkesinde başka davranmaktır. Yani: ikiyüzlü olmaktır.
İman, teyit etmektir.
Söz ve davranışları farklı insanlara, ya da ısrarla yalan söyleyenlere, “İmansız” unvanı verilir.
Dini inanışları, yer ve mekâna göre değişiklik gösterenler, imansız olmakla kalmazlar, “İnsan harabesi” unvanını hak ederler.
Türkiye’de yayınlanan mizah dergisi Cafcaf, Fransızca “Hayır, Hiçbir şey affedilmedi!” anlamına gelen “Non, Rien n’est pardonne!” yazılı bir kapak ile çıkacak.
Charlie Hebdo son sayısının kapağında Peygamberin elinde büyük harflerle “Ben Charlie’yim” yazılı bir dövizi tutarken çizmişti. Üstte ise yine büyük harflerle “her şey affedildi” yazıyordu. Cafcaf ise Charlie Hebdo’ya cevap olarak hazırladıkları kapakta Afganistan, Gazze, Çeçenistan, Irak, Suriye, Mısır ve Çin’deki katliamlara işaret ederek dünyanın mazlum, katledilen halklarının kanları hala akarken hiçbir şeyin affedilemeyeceğini ifade ediyor.
Haftalık Charlie Hebdo’nun son sayısı 5 milyon adet basıldı. Cafcaf ise, edinilen bilgilere göre, ancak Şubat ayında 25 bin adet basılabilecek.
Tepkilerini insana yakışır biçimde koydukları için tebrik etmek gerekir.
Milligazete.com.tr-17-1-2015
Dinlerin, mezheplerin, milletlerin üstünde insanlık vardır. İnsanlık için mücadele eden bütün insanlara ve kurum-kuruluşlara saygılarımı sunuyorum.
Birleşmiş Milletler Evrensel İnsan Hakları Bildirgesi, 1948
Hazırlanmasına yoğun çaba harcayan Eleanor Roosevelt (1884-1962) gözüküyor.
Foroğraf: Nara Archives/ REX
degirmencinurettin@gmail.com
Nurettin Değirmenci
Elk. Yük. Müh.
Yorumlar kapatıldı.