Deniz Kavukçuoğlu / dkavukcuoglu@superonline.com
Yeni Akit yazarı Faruk Köse, 12.1.2015 tarihli, “Kim Demiş ‘İslam Barış Dinidir’ Diye?” başlıklı yazısının bir bölümünü noktasına, virgülüne, vurgulamalarına dokunmadan aşağıya alıyorum… “İslam barış dinidir” söylemi, “İslam barışı önerir/önceler”in önemini vurgulamaya yönelik değil. Bu tür söylemleri genelde “Müslüman olmayanlar”ın veya “gayrimüslimlere hoş görünmek isteyenler”in kullandığına dikkat etmenizi isterim. Bu, “cihad ve kıtal ayetleri olmayan bir uysallaştırılmış ve vicdanlara hapsedilmiş İslam” tarifinden başka bir anlama gelmiyor. İslam sadece “barış dini” ise, Kur’ân-ı Kerim’deki “savaş ve cihad ayetleri” ne oluyor? Kur’an’da “Savaş” anlamına gelen “kıtâl” kelimesi 13 yer-de, “karşılıklı savaş” anlamındaki “mukatele” ve türevleri 57 yerde, bu kavramların kökü olan “katl” kelimesi ve türevleri 170 yerde, “harb” kelimesi ve türevleri 11 yerde, “cihad” kelimesi ve türevleri 41 yerde geçiyor. “Barış” anlamındaki “silm” kelimesi ise, “barış” anlamında sadece 6 yerde geçiyor. Bu noktada sormak istiyorum: Müslüman Kur’an’ın tamamına muhatapken, savaşmayan bir Müslüman tipi, Kur’an’ın önerdiği bir Müslüman tipi olabilir mi?
***
El Kaide militanlarının Paris’teki Charlie Hebdo kıyımıyla birlikte dünya kamuoyunun gündemine oturan tartışma konularından biride İslam’ın bir barış dini olup olmadığıydı. Türkiye’de Cumhurbaşkanı’ndan Diyanet İşleri Başkanı’na kadar tüm devlet yetkilileri ile birlikte inanç sahibi köşe yazarları, televizyon yorumcuları ağız birliğiyle İslamın bir “barış dini” olduğunu savundular.
Öte yandan dünyanın dört bir yanında faaliyet gösteren El Kaide, El Nusra, IŞİD, Boko Haram ve benzeri “savaş/terör” örgütlerinin hareketlerinin/eylemlerinin kaynağının İslam olduğunu iddia ettiklerini biliyorduk.
Bu çelişkiye Yeni Akit yazarı Faruk Köse, 12.1.2015 tarihli, “Kim Demiş ‘İslam Barış Dinidir’ Diye?” başlıklı yazısında açıklık getirdi. Yazısının bir bölümünü noktasına, virgülüne, vurgulamalarına dokunmadan aşağıya alıyorum.
***
“İslam barış dinidir” söylemi, “İslam barışı önerir/önceler”in önemini vurgulamaya yönelik değil. Bu tür söylemleri genelde “müslüman olmayanlar”ın veya “gayrimüslimlere hoş görünmek isteyenler”in kullandığına dikkat etmenizi isterim. Bu, “cihad ve kıtal ayetleri olmayan bir uysallaştırılmış ve vicdanlara hapsedilmiş İslam” tarifinden başka bir anlama gelmiyor.
İslam sadece “barış dini” ise, Kur’ân-ı Kerim’deki “savaş ve cihad ayetleri” ne oluyor? Kur’an’da “Savaş” anlamına gelen “kıtâl” kelimesi 13 yer-de, “karşılıklı savaş” anlamındaki “mukatele” ve türevleri 57 yerde, bu kavramların kökü olan “katl” kelimesi ve türevleri 170 yerde, “harb” kelimesi ve türevleri 11 yerde, “cihad” kelimesi ve türevleri 41 yerde geçiyor. “Barış” anlamındaki “silm” kelimesi ise, “barış” anlamında sadece 6 yerde geçiyor.
Bu noktada sormak istiyorum: Müslüman Kur’an’ın tamamına muhatapken, savaşmayan bir müslüman tipi, Kur’an’ın önerdiği bir müslüman tipi olabilir mi?
Bu Kur’ani gerçeklerin yanında, “Ben rahmet ve savaş peygamberiyim” buyuran Rasulullah (sav)’in, 10 yıllık Medine hayatında 25 kez bizzat savaşa iştirak ettiği, 50 de seriyye gönderdiği biliniyor.
Hal böyleyken “İslam barış dinidir” sözünün ne anlama geldiğini; nasıl bir “müslüman tipi” çizdiğini, dünyanın her yanında müslüman kanı akıtılırken müslümanlara nasıl “uysal koyun” olmak öğütlendiğini görmek, bunun arka plânında oluşturulan “İslam” ve “müslüman” tipolojisinin farkına varmak lazım.
***
Açık konuşmak gerekirse yazarın açıklamalarını hem yaşanan gerçeklere hem de zamanın ruhuna uygun saptamalar olarak doğru buluyorum. Çünkü gerçeklerle bağdaşmayan savların, söylemlerin kimseye bir yararı olmuyor. Siz onları istediğiniz kadar teröristlikle, kıyıcılıkla, katillikle suçlayın, o örgütler bildiklerini okumayı sürdürüyorlar. Bu suçlamalar, gelişmiş Batı ülkelerinde doğup büyümüş, okumuş yazmış binlerce genç insanın ölüme/öldürmeye koşma nedenlerini açıklamıyor. Aktardığımız yazı, bize barışı vaaz eden öbür dinler gibi İslamın da sırasında savaşçı olabileceğini gösteriyor.
Etkili olmak için gerçekleri isteğe göre çarpıtmadan görmek gerekiyor. Bu nedenle gerçeklerin derinine inecek, olanların nedenleri üzerinde düşünüp öneriler geliştirecek bilim insanlarına, özellikle de İslam ilahiyatçılarına ihtiyaç var. Adımlarını, bir oy daha fazla kaygısı ile atan siyasetçilerin söylemleri ise yarardan çok zararlara yol açıyor, toplum kutuplara ayrılıyor, insanlar birbirlerine düşmanlaşıyor.
***
8. Çukurova Kitap Fuarı nedeniyle bir süredir Adana’dayım. Fakat aklım da yüreğim de gazetemde. Cumhuriyet’in ve gazetedeki arkadaşlarımın düşünce özgürlüğünü bayraklaştırmasıyla, dik duruşuyla, yürekliliğiyle gurur duyuyorum.
Yorumlar kapatıldı.