Mehmet Söğüt
Bugünlerde Ermeni Katliamı ve PKK’li yöneticilerinin bazı açıklamaları çarpıtılıyor. Bu bizi derinden üzüyor. Ahmet Türk, İsveç’te Hamidiye Alayları ve bazı Kürt aşiretlerinin Ermenilere uyguladıkları vahşetlerden dolayı özür dilemişti. Sayın Türk’ün özrü yerindedir. Vicdanlı her Kürt’te bu özrün arkasında durur. Yalnız Türk medyası bu özrü çarpıttı. Sanki bu vahşeti Kürtler yapmış gibi gösterdi. Türk medyasının en büyük meziyeti yalan yazmaktır. Kısacası onlardan da bu beklenir. Yalnız Ermeni arkadaşlarımızın bu haberin üstüne atlamasını anlamıyorum. Yeni Akit Gazetesi gibi bir kontra gazetesini dikkate almak, ancak ezilen insanlarımızı üzer.
Sayın Ahmet Türk, “Ermenileri, Süryanileri, Êzîdîleri biz katlettik. Bunun için özür dileriz,” demiş sözüm ona. Halbuki Ahmet Türk, Kürtlerin bir kısmının kullanıldığını ve bunun için özür dilediğini söylüyordu.
Ermeni Katliamı yüzüncü yılına girerken, görünen odur ki yine aramıza nifak sokmaya çalışacaklar. Ben söz konusu haberde, katliamın çarpıtılacağını ve yeni bir algı operasyonuna girişeceklerini çıkartıyorum.
Ermenileri anlıyoruz. Ve onların acılarını acılarımız olarak görüyoruz. Birçok noktada hassas olduklarını da biliyoruz.
Çünkü acılarımız ortak. Birbirine benzer şeyler yaşamışız. Fare gibi zehirletilmişiz. Kurda kuşa yem olmuşuz. Sürgün yollarında can vermişiz. Cemal Süreya’nın dediği gibi, “Tarih öncesi köpekler havlıyordu.” Bu havlayışlar arasında kadınlarımızı alıp götürmüşler. Akıbetlerini bile bilmiyoruz. Hem daha bundan birkaç ay önce kızlarımız götürülüp köle pazarlarında satılmamış mıydı? Şengal’i unutmadık. Biz Kürtlerin onuru satılıyordu, o köle pazarlarında.
Hemen hemen aynı kültüre sahibiz. Dilimizin tınısı birbirine benzer. Aynı şarkıların melodileri bizi hüzünlendirir. Aynı stranlarla halaya dururuz. O kadar iç içe girmişiz ki, uzaktan bir yabancı izlese bizi, aramızdaki farkı göremez bile. Onun için yazılarımda ya da tüm öykü ve yeni roman çalışmamda, onların özel yer alması çok normal.
Ailemden öğrendim Ermenileri sevmeyi. Aramızdaki farkın soğan zarı inceliğinde olduğunu da biliyoruz.
Evet, çok büyük acılar yaşandı. Ermeni malları gasp edildi. Kiliseleri camiye dönüştürüldü. Ya da yıkıma terk edildiler. Ermenilere ait tüm izler silinmeye çalışıldı. Güçlerinin tam yetmediğini de biliyoruz. Çünkü Ermeniler, bu coğrafyanın her bir karış toprağına alın terlerini akıtmışlardır. Her bir köprüye ve her bir tarihi yapıya onların hünerli elleri değmiştir.
Defalarca tekrarladığımız gibi, onlar ülkemizin bereket kaynağıydı. Yine tekrarlayalım, Kürdistan hepimizindir. Bunu, PKK’nin yetkilileri de söylüyor. Ki PKK pratiğiyle bunu defalarca kanıtladı. Hemen hemen bütün Kürt örgütleri de, Ermenileri ülkemizin sahipleri olarak görürler. Kürdistan ne kadar Kürtlerinse, o kadar da Kürdistanlı Ermenilerindir.
Biz Kürtler, dört parçadaki Kürdistanlıların birleşmesinden yanayız. Din ve milliyet ayrımı gözetlemiyoruz. Öncelikli derdimiz birlik olmalıdır bence. Ayrılığa dayalı Kürdistan siyasetinin sonuç vermeyeceğine inanıyorum. Birlik olmazsak ve onların çarpıtmalarına kulak asarsak, yeni kıyımlarla karşı karşıya kalacağımız da kesindir. Tarihte de olduğu gibi.
Türk egemenlerinin kardeşlik edebiyatı da artık kabak tadı vermiştir. Asıl kardeşler, binlerce yıl iç içe yaşayıp da sorun yaşamayanlardır. Kardeş olmak eşitliği gerektirir.
Ve Ermeni Katliamı meselesinde tuzağa düşmeyelim. Mehmet Bayrak TRT’de çalışırken, uzmanların gelip onlara ders verdiğini söylüyor. Dışişleri’nde Ermeni masası şefi, “Ermeni konusundaki politikamız öncelikle böyle bir katliamı ret ve inkâr etmektir. Eğer bu tutmazsa, politikamızın ikinci ayağı, ‘bu bir katliam değil karşılıklı boğazlaşmaydı.’ Eğer bu da tutmazsa ‘Kürtler yaptı’ diyeceğiz,” diyor. Bir kısım insanlarımıza inandırdılar bile. Evet, devlet bunun zeminini hazırlıyor. Günümüzdeki korucular Hamidiye Alayları’nın devamcılarıdır. Bazı derebeyleri ve ağaları anlatmaya gerek var mı bilemiyorum. Ve yönetim İttihat ve Terakiciler’in elindeydi. Hala da onların elinde…
Yorumlar kapatıldı.