Fahri Kurt
Bugün sizlere Fransa’dan emekli hemşerimiz Şeref Şakacı’nın iki hatırasını paylaşacağım. Üzerinde düşüneceğiz. Şeref Bey 1943 Maraş merkez doğumlu, Kuyucak’ta büyümüş olan hemşerimiz, 1974 yılında Fransa’nın başkenti Paris’e turist olarak gider. Sonra oraya yerleşir. Evinde terzilik yaparak çalışır. Sonra orada Kahramanmaraş’tan mecburi göç ile giden, Paris’te Eczacılık yapan, bir Ermeni ile tanışır. Adını hatırlamıyor. Bir sohbetlerinde o şöyle der: “Maraş’tan bana toprak getir. Ölmeden önce koklamak istiyorum.”
“Fransa Ermenilerin çok güçlü olduğu bir ülke. Paris’te onlarla karşılaştın mı, size davranışları nasıl oldu?” diye sordum kendisine. O da şunları anlattı:
– “Hatıram çok var. Bunlardan iki tanesi var ki hiç unutamadım. Torunlara anlatıyorum. Ben Prais’te, Fuacıb Momart 75,9.Paris-France adresi 41 numaralı evde ikamet ettim. Karşımdaki 40 numaralı evde de bir Ermeni otururdu. İsmini unuttum. Geçmiş gün oldu. Zaman geçti, hatırlamıyorum. O konfeksiyoncu idi. Yaşlı bir adamdı. Ben de terzi idim. İnsani komşuluk ilişkilerimiz oldu. Alış veriş yaptım. Onunla Montirevit Pazarında tanıştım. Benim Türk olduğumu fark etti. Bana, “Gelin sizinle biraz Türkçe konuşalım. Türkçe konuşmaya hasret kaldık.”dedi.Butik Dükkanın içine davet etti.Orada tanıştık.Bana “Türkiye’nin neresindensin” dedi. Ben de “Maraş’lıyım”dedim. O, “ben de Maraş’tan geldim. Maraş’ın neresindensin” dedi. Ben de, “Maraş Merkezdenim. Kuyucak mahallesinde oturuyorum” dedim. O da, “ben de Maraş’ta iken Kuyucak’ta oturdum. Evimiz oradaydı. Kuyucak’tan iki yol gider birisi Atoluğu’na diğeri bugünkü Sakarya Mahallesi tarafına. Ben Maraş’tan ayrıldığımda 14 yaşındaydım. Bizim Ermeni delikanlıları Frnasızlar’a uydular. Türk komşularımıza zarar verdiler. Dostluğumuz bozuldu. Maraş’ta yaşamak zorlaşmıştı. Güvenlik iki taraf için de iyice bozulmuştu. Oradan göç ettik. Senin tarif ettiğine göre, o oturduğun ev bizim evimiz” dedi. Ben, “Bilmiyorum biz o evi, Mehmet ve Bedriye diye bir Türk aileden satın aldık. Evi o yaptırmış. Bize sattıktan sonra da Adana Ceyhan’a göçmüş. Oğlu Kemal vardı” dedim. Merak ediyorum, “o zaman suç hangi taraftaydı” diye sordum. O da “bizimkilerdeydi, Fransızlara uydular huzurumuzu bozdular. Bu konuşmaları dinleyen Butik’de çalışan bir kadın vardı. O ileri atıldı. Yüksek sesle, hakaret etti. “Eşimin Maraş Kuyucak’taki evinin parasını ver”dedi. Yere tükürdü.”Türkler işte bu” dedi. Sonra da üstüne bastı. Kocası,”kadının yakasında tuttu itti. Sen ne yapıyorsun, nasıl konuşuyorsun böyle” dedi. Sonra bana döndü. Kusura bakmayın, ben eşim Diyarbakırlı Süryani. O’nun orada ne yaşadığını bilmiyorum. Ama ben Maraşlılara söz ettirmem. Onlar delikanlı adamlardı. Bir kötülük görmedik. İyi komşulardı hepsi”dedi. Sonra meşhur Ermeni mebus Agop Hırlakyan’ın da evinin Kuyucak’ta olduğunu söyledi. Daha fazla sohbet edemedim. Dükkândan ayrıldım.”
Diğer hatırasın da şöyle anlattı:
“Yaşlı bir Ermeni Eczacı vardı tanıdığım. Alışveriş yaptığım. O da 1915 olayları ile Maraş’tan ayrışmış. Çok iyi Türkçe konuşuyor. Maraş kültürünü çok iyi tanıyor. Yemeklerini sayıyordu. 1985 yılı Eylül ayında Paris’ten Maraş’a gelecektim. O’na uğradım, ayaküstü. Maraş’tan ne istersin dedim. Tarhana çorbasına hayranım dedi. Ben, toprağına kurban olduğum Maraş’tan gelirken bir avuç toprak getir. Ölmeden önce kokusunu duymak istiyorum” dedi. Ben de “tamam” dedim. Ben de Maraş’tan Paris’e dönerken kökünden sökülmüş topraklı pamuk aldım, paketledim. Götürdüm hediye ettim. Topraklı pamuğu aldı. Toprağı öptü. İç çekti. Gözleri yaşardı. Tarhana, sarma, dolma da hediye ettim. Eşi vefat etmişti. Kendi de çok yaşlı idi. Ban şöyle dedi: “Ben size bir hizmet veremedim. Çok üzgünüm dedi. Vedalaşıp ayrıldık. Maraşlı olmaktan burada yaşamaktan şeref duyuyorum. Yurt dışında vatanına hasret yaşamış bizler, ülkemizin kıymetini daha iyi anladık.”
Hemşerimizin söylediklerini dinlerken, doğuda devletimizin binalarını yakanları düşündüm. Bir de “Ölmeden önce Maraş’tan bir avuç toprağı koklamak isteyen Parisli Ermeni’yi… Ancak eski düşman dost olur mu bilinmez.
Yorumlar kapatıldı.