İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Ermeni Tehcirinin 100. Yılında Çözüm Arayışları

Merve Gülçin Güleç By Akademik Perspektif
Dünya’nın kuruluşundan günümüze, çok az olay tüm Dünya’nın dikkatini çekmiştir. Doksan dokuzuncu yılına giren, Ermeni Sorunu bunlardan biridir… Her çatışma kendine özgüdür. Bu nedenle çözümü de özgün olmalıdır. Ancak tüm çatışmaların çözümünde ortak tek bir nokta vardır: Empati. İnsan her zaman insani yönünü korumalıdır. Dünya’da insanlar bir bütündür ve her ne olursa olsun, karşısındakine empati ile yaklaşabilirse tüm sorunların çözümü mümkündür. Dostluk, hoşgörü ve barış içinde bir arada yaşamış Türkler ve Ermenilerin, sekiz yüz yıllık geçmişi unutulmuştur. Şimdi unutulanları, yeniden hatırlama zamanıdır.

***
Dünya’nın kuruluşundan günümüze, çok az olay tüm Dünya’nın dikkatini çekmiştir. Doksan dokuzuncu yılına giren, Ermeni Sorunu bunlardan biridir. Nüfus mübadelesi ile başlayan etno-politik Türk-Ermeni çatışması sadece tarihi, dinsel, nüfus ve psiko-kültürel faktörlere dayalı kalmamıştır. Günümüzde 1915 Olaylarına, farklı devletlerin, dini kuruluşların ve uluslararası ya da ulusal örgütlerin de dahil olması sonucunda birleşik krizler süreci ortaya çıkmıştır. Ermeni Olayları henüz bir çözüme ulaşmamıştır ve önemini korumaya devam etmektedir.
Ermeni Tehcirinin 100. Yılında Çözüm Arayışları
MERVE GÜLÇİN GÜLEÇ
Galatasaray Üniversitesi, Uluslararası İlişkiler
Köklü bir tarihe sahip olmalarına rağmen, hiçbir dönemde etkin güç olamayan Ermeniler, Bizans, Selçuklular gibi devletlerin egemenlikleri altında yaşamışlar ve sadece Türklerin egemenliğinde rahat etmişlerdir. Özellikle Osmanlı egemenliğinde rahat eden Ermeniler, Osmanlı Devleti’nde önemli görevler de almışlardır. Ancak Fransız İhtilali, onun getirdiği akımlar ve Osmanlı topraklarında emelleri olan büyük güçlerin baskısıyla birlikte, bağımsız bir devlet olmak için isyan etmişler ve bu durum, hala devam eden Ermeni Sorunu’na neden olmuştur.1
Millet-i Sadıka’dan Abdülhamit’e Suikast’a
Osmanlı Devleti çok uluslu ve çok dinli bir imparatorluktu. Farklı din ve etnik kökenden olan vatandaşlarına karşı hoşgörü politikası benimsemiş. Onlara hayat, özgürlük ve mülkiyet güvenliği, sosyal, eğitim ve dil serbestliği ve ekonomik refah sağlayarak, ülkedeki barış ve huzur ortamını sağlamıştır. Ermeniler, Osmanlı İmparatorluğu’nun önemli etnik gruplarından biri olmuş ve ayrılıkçı-ulusçu taleplerde bulunmadıkları uzun yıllar boyunca millet sınıflandırılması içinde geniş dini ve sosyal hürriyetlerden büyük ölçüde sorunsuz bir şekilde yararlanmışlardır.2
Osmanlı, tarihte başka bir örneği bulunmayan, başka bir dine ait ibadet yerini hizmete sunmuştur. Hiç bir Müslüman devlet adamı, başka bir dine ait bir ibadet yerinin bağımsızlığını vermemiştir. Fatih Sultan Mehmet İstanbul’u fethettikten sonra Ortodoks Kilisesi’nin yeniden yapılandırılmasına önem vermiştir. Bunun nedeni Bizans döneminde kilisenin halkla, devlet arasındaki iletişimde önemli rol oynamasıdır. 1452’de Fener Rum Patrikhanesi bağımsızlığını kaybederek, Papalığa bağlanmıştı. Fatih Sultan Mehmet Ortodoks Rumlarını yeniden teşkilatlandırdı, yeni bir patrik seçilmesini istedi ve bir ferman yayınladı.
Fatih yayınladığı fermanla, İstanbul patriğine geniş yetkiler verdi ve Ortodoks kilisesi teşkilatına hiç dokunmadı. İstanbul patrikliğinin adeta devlet içinde bağımsız bir cemaat halinde bulunmasına izin verdi. Protokolde, patrik ve vezirler eşit tutuldu. “Kimse Patrik’e tahakküm itmesün, kim olursa olsun hiç kimse kendüsine ilişmesün, kendüsi ve maiyetinde bulunan papazlar her türlü umumi hizmetlerden müebbeden muaf olsun. Kiliseleri, camiye tahvil edilmeyecektir, izdivaç ve defin işleri, sair adet işleri, Rum kilise adetlerine göre eskisi gibi yapacaklardır .”Sözleri bunun bir kanıtıdır. Patrikhane Osmanlı Devleti içinde sadece varlığını korumakla kalmadı sadece Rumların değil, Ortodoks mezhebine mensup olan Sırp, Bulgar, Romen gibi unsurların üzerinde nüfuz kurmalarını sağlayarak, Bizans’ın en güçlü devirlerinde olduğundan daha fazla nüfuz ve hâkimiyete sahip oldu.3
Osmanlı Devleti’nin dağılış ve çöküş süreci, kendi içinde barındırdığı ulusların bağımsızlık ve devletlerini kuruluş süreci olmuştur. Fransız Devrimi’nin milliyetçilik akımı, Osmanlı sınırlarında yaşayan Müslüman olmayan halklar arasında yayılmıştır. Uzun yıllar, devletle ilgili bir sorun yaşamayan uluslar kendi devletlerini kurmak istemiştir. İlk olarak Edirne Antlaşması ile Yunanistan bağımsızlığını ilan etmiştir. Bağımsızlık isyanları, yıkılışa kadar devam etmiştir. Bu isyanların temel nedeni sadece milliyetçilik akımı değildir. Osmanlı Devleti’nin zayıflaması ve diğer ülkelerin, Osmanlı topraklar üzerinde hakim olma arzularıdır. Osmanlı devletinin parçalanması sürecinde İngiltere ve Rusya’nın kendi emelleri için başvurdukları bir yol, Osmanlı sınırları içinde barış içinde yaşamış olan Ermenilerin bağımsızlık vaadiyle kışkırtılmasıdır.4
1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı, Osmanlı’nın ağır yenilgisi ile sonuçlanmış ve Türkler, beş yüz yıldan beri yaşadıkları Rumeli topraklarından vazgeçmek zorunda kalmışlardır. Osmanlı tarafında olmasına rağmen Ermeni Patrikhanesi Rusya’yı tebrik etmiştir. Kendilerine bağımsız Ermenistan devletinin kurulmasını talep etmişlerdir. 93 Harbi’nin sonucunda Ermeniler için üç önemli sonuç ortaya çıkmıştır. Ermeni siyasi partileri kurulmuş. 1889-1909 Yılları arasındaki ilk Ermeni isyanları yaşanmış. Bu isyanları, Rusya ve İngiltere’nin destekleyerek Ermenilere kurdurduğu, Ermeni terör örgütleri yapmıştır. O dönemdeki en önemli eylem girişimi, 21 Temmuz 1905’te Padişah Abdülhamit’e başarısızlıkla sonuçlanan Yıldız suikastıdır. Sadık millet olarak adlandırılan Ermeniler için padişaha bağlılık, patrikhaneye bağlı olmakla aynı anlamdaydı. Ancak padişaha suikast düzenleyerek bu sadakatten vazgeçtiklerini göstermişlerdir.
Birinci Dünya Savaşı ve Ermeni Olayları
Birinci Dünya Savaşı daha önce benzeri yaşanmamış bir felakettir. En az 16 milyon insan hayatını kaybetmiş, 20 milyon kişi yaralanmıştır. Osmanlı, Avusturya-Macaristan ve Rus İmparatorlukları çökmüş; sınırlar önemli ölçüde değişmiş ve geniş ölçekte insan göçleri yaşanmıştır.5
14 Kasım 1914 Tarihinde, Osmanlı Devleti Birinci Dünya Savaşı’na katılmıştır. Bunu durumu bir fırsat olarak gören Osmanlı vatandaşı Ermeniler, hem savaş öncesi hem savaş sonrasında gönüllü olarak Rus ordusuna kayıt olmuşlardır. Pek çok çete kurarak, Anadolu’da isyanlar çıkarmış ve Türk köylerine de baskın yapmışlardır. Osmanlı Hükümeti, Ermeni hareketlerini önlemek amacı ile 24 Nisan 1915’te bir genelge yayınlamıştır. Buna göre, Hınçak,Taşnak ve benzer Ermeni komiteleri kapatılacak, evraklarına el konacak, zararlı faaliyette bulunan komite liderleri tutuklanacaktı. Ancak bu genelge yeterli olmamıştır. Bu nedenle Enver Paşa, 2 Mayıs 1915’te Talat Paşa’ya bir telgraf yollamış ve burada Ermenilerin, Rusya’ya gönderilmesini ya da Anadolu’nun çeşitli yerlerine dağıtılmasını önermiştir. Ancak Talat Paşa, Ermenileri ülke dışına yollamamış ve günümüzdeki Suriye’ye sevk etmiştir. Sevk ve iskan için kanun çıkartılmıştır. Buna göre, Ermenilerin taşınabilir mallarını yanına götürmesi, gidecekleri yerlerde yeni köyler kurularak her aileye tarım alanı, ev ve iş sağlanacağı teminatı verilmiştir.
Osmanlı sınırları içinde yaşayan tüm Ermeni vatandaşları sevke tabi tutulmamış, sadece devlete isyan eden ve tehdit oluşturanlar zorunlu göç ettirilmiştir. İstanbul, Edirne ve Aydın’da yaşayan Ermeniler ile Rusya’nın işgal ettiği bölgelerde yaşayanlara devlet dokunmamıştır. Sevk sırasında Ermenilerin can güvenliği, sağlık ve yaşam ihtiyaçları sağlanmış olmasına rağmen yolların bozukluğu, salgın hastalıklar, hava koşulları, Kürt ve Arap aşiretlerinin bazı saldırıları ile Ermenilerin de bu sırada küçük isyanlar çıkarması sonucunda çok sayıda insan hayatını kaybetmiştir. Sevk, 1917’de sona ermiştir.
Kaç Ermeni Öldü/Öldürüldü?
Ermeni-Türk çatışmasındaki en büyük sorun, günümüzde üzerinden yıllar geçmesine rağmen halen, ölen insan sayısı kesinleştirilememiştir.Bu trajedinin sonucunda ölen insan sayısından ziyade yaşanılan acının iyileştirilmesinin daha önemli olması beklenirken, uluslararası alanda ölen insan sayısı daha önemlidir.
Ölen ve öldürülen insanlar birbirinden ayrılmalıdır. O dönemde yaşanan ölümlerin çoğu, salgın hastalıktan olmuştur. Savaş sonrasında, Rusya’ya kaçan ve kaybolan çok Ermeni olmuştur. Ancak , ölen Ermeni sayısı günümüzde devam eden sorunlardan biri ve kesin bir rakama ulaşılamamıştır. Bununla ilgili pek çok farklı kaynak ve belge gösterilmiş olmasına rağmen, o dönem Paris Barış Konferansı’na katılan Ermeni Heyeti bu rakamı: 2.250.00 olarak açıklamış. Günümüzde bu konuyu çalışan Yusuf Halaçoğlu ise 110.000 kişi olarak bir rakam vermiştir. Rakamlar değişken olsa da, tarih değiştirilemeyecektir.
Osmanlı Devleti bu sorunu çözmek amacıyla mahkemeler kurmuştur. Ermenilere karşı kötü muamele yapan ya da onları öldürenleri hapis cezası, ölüm ya da sürgüne yollayarak cezalandırmıştır. Ancak bu mahkemeler İngiltere’ye göre güvenilir olmadığı gerekçesi ile kapatılmıştır.
Burada çatışmanın, azınlık ve çoğunluk boyutu önemlidir. Ermenistan’ı kurma idealindeki Ermeniler tehcir esnasında ölen kişi sayısını öne sürerek, Doğu Anadolu’da vatan kurma hedefindeydi. Lozan Antlaşması sırasında Ermeniler ve Türkler arasında bu sorun olmuş, Antlaşma sonucunda, Doğu Anadolu bölgesi Türkiye’nin sınırları içinde yer almıştır.
Lozan Antlaşması, azınlıkların belirleyicisi olmuştur. Türkiye Ermenisi için Lozan nedir? Aslında Türkiye’de yurttaşın sahip olduğu hakların azınlıklara da tanınacağının garanti maddeleridir. Ayrıcalıklı bir durum yoktur.
1915 Soykırım mı? Değil mi?
Soykırım 9 Aralık 1948’de Birleşmiş Milletler tarafından, Soykırım Suçu’nun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi 2. maddesinde tanımlanmıştır. Bu tanımlama Yahudi Soykırımı örnek alınarak yapılmıştır.
Madde 2- Bu sözleşme bakımından, ulusal, etnik, ırksal veya dinsel bir grubu, kısmen veya tamamen ortadan kaldırmak amacıyla işlenen aşağıdaki fiillerden herhangi birisi soykırım suçunu oluşturur.
a) Gruba mensup olanların öldürülmesi;
b) Grubun mensuplarına ciddi surette bedensel veya zihinsel zarar verilmesi;
c) Grubun bütünüyle veya kısmen, fiziksel varlığını ortadan kaldıracağı hesaplanarak, yaşam şartlarının değiştirilmesi,
d) Grup içinde doğumları engellemek amacıyla tedbir alınması;
e) Gruba mensup çocukların zorla bir başka gruba nakledilmesi.6
1915’te Ermeniler, sözleşme maddesinde de belirtilmiş olduğu üzere, öldürülmüş, kendilerine bedensel ve zihinsel zarar verilmiştir. Bunlara dayanarak Ermeniler suçlamalarına devam etmişlerdir. Sevk sırasında çocukları ile birlikte başka bir yere nakledilmiş ancak başka bir gruba nakledilmemişlerdir. Ancak, bunların hiç biri soykırım suçunun gerçekleştirildiğine dair kanıt oluşturamaz. Tehcir de; ulusal, etnik veya dinsel bir grubu ortadan kaldırmak amacıyla olmamıştır.
BM sözleşmesinde ayrıntılı olarak açıklanan bu suçun jus cogens yani milletlerarası hukukun emredici bir normu olarak kabulü ise 1950’li yılların ortalarında gerçekleşmiştir. Dolayısıyla soykırımın uluslararası bir suç olarak kabulü ve jus cogens haline dönüşmesiyle, sözleşmeye taraf olmayan devletleri de sözleşme bağlar hale gelmiştir. Sözleşmeye bakıldığında, soykırım suçunun manevi unsuru olan kast ve maddi unsuru olan ve 5 madde halinde sayılan fillerden oluşmaktadır. Sözleşmenin 2. maddesinde “ortadan kaldırmak amacıyla” ibaresi özel bir kastın arandığına işaret etmektedir. Sözleşmenin en önemli özelliklerinden biri, soykırım suçunun oluşması için soykırım fiillerinden ancak 4 gruptan birini yok etme (ulusal, etnik, ırksal veya dinsel) iradesiyle işlenmesi gereğidir. Grup olarak yok etme ifadesi “özel kasıt” şeklinde olmak zorundadır.7
BM Sözleşmesi’ne göre bir diğer önemli madde ise, soykırım suçunu bir devletin uygulamış olmaması ve soykırım kararını veren kişinin suçlu olmasıdır. Bu maddenin sözleşmeye eklenmesindeki temel neden, bir devletin suçlu olarak ilan edilmesinin başka sorunlara ve çatışmalara yol açmasıdır. Bu duruma örnek olarak Almanya’nın, İkinci Dünya Savaşı’nda Yahudi Katliamı’nı gerçekleştirmesi sonucunda diğer devletler tarafından savaş sonunda cezalandırılması, ancak Almanya’da da Yahudileri seven ve koruyan Almanların olması verilebilir. Sözleşme 1951’den itibaren yürürlüğe girmiştir. Bu tarihten önce gerçekleşen hiç bir olayda sözleşme geçerli değildir. Bu iki madde sonucunda Türkiye ve Osmanlı Devleti soykırım suçundan dolayı suçlanamaz.
6 Soykırım Suçunun Önlenmesine ve İşlenmesine İlişkin Sözleşme,Türkiye Büyük Millet Meclisi,
Ermenistan Demokratik Cumhuriyeti
Rusya’ya ilhak etmek Ermeniler için her açıdan karlı olacaktır, çünkü ancak bu ülkede yüksek mevki ve hatırı sayılır servet elde etmişlerdir. Yalnızca Rusya, Ermenilere tam bir özgürlük sunmaktadır. 7
1918’de kurulan Ermenistan, Sevr Antlaşması ve Wilson’un sınırları sadece sözde nüfus çoğunluğunu esas alarak belirlemesinden sonra, Sykes-Picot’ta Rusya’ya verilen topraklarda kurulmuştur. 1915’te yaşanılanlara karşılık Batı devletlerinin tepkisi sonucu kurulduğu düşünülen Ermenistan Devleti’nin temelinde, 1917’de komünist devrim sonrasında Rusya’nın yayılması ve Batı devletlerinin tampon devlet kurarak buna engel olmak istemeleri vardır. 1915 Olaylarına tepki olarak kurulmuş olsaydı, 1916’da Sykes-Picot’ta kurulmuş olurdu. Sykes-Picot esasında Rusya, İngiltere ve Fransa’nın sadece kendi çıkarlarının sonucu olmuştur.
1920’de Gümrü Antlaşması Türkiye ve Ermenistan arasında imzalanmış ve sınır çizilmiştir. Ancak Ermenistan’ın Rusya’ya dahil olması nedeni ile 1921’de Moskova ve Kars Antlaşmaları imzalanmış. Günümüz Ermenistan-Türk sınırı çizilmiştir.
1921 ve 1927 Yılları arasında Ermeni Terörü yeniden canlanmıştır. Bunun temel nedeni, Ermenilerin yeniden sadece bir azınlık olması ve devletlerini kaybetmesidir. Bu dönem yaşanılan terör olayları, bağımsızlık amaçlı değil sadece intikam amaçlı olmuştur.
Ermenistan Demokratik Cumhuriyeti’nin ilk Başbakanı olan dönemin Ermeni lideri Kaçaznuni, 1923’te yaptığı bir konuşmada şunları ifade etmiştir: “1914 yılının sonbaharında Ermeni gönüllü komitacıları Türklere karşı birlik oldular ve savaştılar….Savaşın, Müttefiklerin tam ve kesin zaferiyle sonuçlanacağından şüphemiz yoktu…Türkiye yenilecek ve parçalanacaktı….”8
Bağımsızlık mücadelesi veren Ermeniler, Rus etkisinde değişimler yaşamış ve kendi millet kimliklerini 1945’e kadar unutmuşlardı. O dönem SSCB olan Rusya, Türkiye’den Kars ve Ardahan’ı Ermeniler ve Gürcüler adına talep etmiş, Diaspora’dan da Ermenileri, Ermenistan olarak hayal edilen topraklara yerleştirmesini talep etmiştir. Rusya bu politika uğruna, milliyetçiliği Ermenilere yeniden hatırlatmış ve soykırıma dair tanıtımlara başlamıştır. 1965’te ilk kez Sözde Soykırım’ın 50. yıl dönümü kutlanmış ve 1957’de ise Sözde Soykırım Anıtı yapılmıştır. 50 Yıl boyunca hiç kutlamadıkları ve anmadıkları 1915 Olaylarını bir anda tanımlamaları ve bunun bir törene dönüşmüş olması Ermeni’lerin dikkatini çekmemiştir. Sadece Rusya’nın Ermenilere tam özgürlük sunduğu tezi bir gerçek ancak bunun tarih boyunca tek nedeni, Rusya’nın kendi çıkarları olmuştur. Stalin’in ölümünden sonra Rusya bu taleplerinden vazgeçmek zorunda kalmış ve Türkiye ile daha yumuşak bir iletişim kurmuştur.
Ermeni Terörü ve Sözde Soykırımın Siyasallaşması
ASALA milliyetçi terör örgütünün doğuşunda, 1973’te Los Angeles’ta, Türk Başkonsolosu Mehmet Baydar ve konsolos Bahadır Demir’in Ermeni Gurgen Karakin Yanikyan tarafından öldürülmesinin basında çok yer alması ile Ermeniler seslerini duyurmak için Türk diplomatları katletme yolunu seçmişti.
Ermeniler, terör sürecini politik savaşın önemli aşaması olarak görmüşler ve sona ermesinden sonra ağırlıklı olarak sözde bilimsel ve özünde halkla ilişkiler boyutu güçlü olan bir süreci başlatmışlardır. Bu sürecin temel hedefi Ermeni tezlerini uluslararası platformda kabul ettirmektir.9
Ermeni Terörü 1985’te sona erdiğinde, kendi aralarında ayrılıklar yaşanmaya başlamıştı. Ancak bu ayrılıklara rağmen ortak amaçlarında, Sözde Soykırımı kabul ettirme konusunda sorun yaşamamışlardır. Tüm bu süreç sonunda, 32 Türk diplomatı ve aile bireyleri olmak üzere toplam 70 kişi hayatını kaybetmiş, 524 kişi yaralanmıştı.1983’te Orly’deki bombalı saldırıda 2 Türk’ün dışında, 6 yabancının öldürülmüş olması Batı’nın tepkisi ile karşılanmıştı. Batı devletleri, açık şekilde terörizmi kabul etmeyeceklerini belirtmişti. ABD, 1980’de ASALA’yı uluslararası terör örgütü listesine dahil etmişti. Tüm bu eylemler son bulduğunda Ermeniler kendi aralarında siyasi ayrılıklar yaşamış olsa da hedeflerine ulaşarak tüm dünyaya seslerini duyurmuşlardır.
Ermeni sorunun siyasallaşmasında etkili iki temel yöntem kullanılmıştır.Kamuoyunu etkilemeye yönelik başlıca propaganda araçları ve ülkelerin dış politikalarını etkilemeye yönelik faaliyetler olmuştur.
Ermeniler kitaplar, makaleler ve romanlar yazmıştır. Filmler, belgeseller ve resim sergileri ile görsel algıya da hitap etmişlerdir. En etkili propaganda kitapları Mavi Kitap olmuştur. The Blue Book [Mavi Kitap] adıyla ünlü savaş kitabı, şu sıralarda Türk ulusuna karşı, Türkiye Devleti’ne karşı, Ermeni diasporası ve destekçileri tarafından Fransız Parlamentosu’nda, Almanya’da veya diğer Avrupa ülkelerinde, Hollanda’da, İsviçre’de veya Amerika Birleşik Devletleri’nde pek çok eyalette Türkiye aleyhinde yürütülen büyük psikolojik faaliyetin dayanağı olarak gösterilmektedir. Bu kitap Türkiye’ye karşı yöneltilen eski savaş iddialarının temelinde ve merkezinde yer almaktadır. Bugün Ermeni sorunu ile ilgili hangi web sayfasına girseniz, mutlaka Toynbee’nin adına, The Blue Book’tan yapılmış aktarmalara rastlarsınız.10
Ülkelerin dış politikalarını etkilemek amacı ile, o ülkelerde yaşayan Ermeni azınlıklar etkin biçimde rol almıştır. Kendi kimliklerini kaybetmeden, başka ülkelerin siyaset ve medyalarında görev almışlardır.
9 Şenol Kantarcı, Tarih ve Uluslararası İlişkiler Boyutuyla Ermeni Dosyası, Ankara, Lalezer Yayın, 2007, s.66
10 Hikmet Özdemir, Arnold Toybee’un Ermeni Sorununa Bakışı,Ankara, Türkiye Bilimler Akademisi Forumu, 2005, s.11
Sözde Ermeni Soykırımı’nı Hangi Ülke Neden Kabul Etmiştir?
1) Ülkedeki Ermeni Azınlığın Baskısı: Uruguay, Arjantin, Rusya, Kanada, Lübnan, Fransa, İsviçre, Venezuela ve Şili
2) Türkiye’ye Düşmanlık Besleyen Ülkeler: Yunanistan ve Kuzey Kıbrıs Rum Cumhuriyeti
3) Türkiye’ye, Türk’lere ya da Müslümanlara karşı olan Ülkeler: Almanya, Fransa, Belçika, Hollanda, İtalya, İsviçre ve Polonya
4) Kendi suçuna ortak arayan ülke: Almanya
5) Dini nedenden dolayı: Vatikan
Sözde Ermeni Soykırımı’nı parlamentolarında kabul eden ülkelerin almış oldukları kararlar bir tavsiye niteliği taşıdığı için Türkiye açısından hukuki bir bağlayıcılığı olmamasına rağmen, uluslararası alanda Türkiye’nin siyasi prestijini sarsmıştır. Bu duruma tepkili olan Türkiye İşçi Partisi Başkanı Doğu Perinçek durumu uluslararası mahkemeye taşımıştır.2008’de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne Sözde Ermeni Soykırımı hakkında başvurmuş ve haklı bulunmuştur. Perinçek İsviçre’de “Ermeni soykırım iddialarını reddettiği gerekçesiyle” çeşitli mahkumiyet cezalarına çarptırılmasının ardından mahkemeye başvurmuştu. Perinçek, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne yaptığı başvuruda, ”İsviçre’nin “Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin ifade özgürlüğü ile ilgili maddesini ihlal ettiğini” savunmuştur. Uluslararası alanda Sözde Soykırım’la ilgili bir ilk olmuş ve Sözde Soykırım’ı kabul ettirme çabasında olan devletler açısından da önemli bir gelişme yaşanmıştır.
Bunların dışında, Avrupa Parlamentosu Sözde Ermeni Soykırımını kabul etmiştir. AP haricinde, siyasi açıdan önemli olmayan bazı kuruluşlar da kabul etmiştir.
ABD’de de Ermeni Lobisi, Kongre’den her zaman destek görmüştür. 12 Eylül 1984’te Temsilciler Meclisi üyeleri Sözde Ermeni Soykırımının ABD tarafından kabul edilmesine ilişkin karar tasarısını, Kongre’ye götürmüştür. Ancak bugüne kadar götürülen hiç bir tasarı kabul edilmemiştir. Bunlardan en önemlisi 2000’de kabul edilmek üzereyken, Bill Clinton tarafından güvenlik endişesi nedeni ile geri çekilen olmuştur.
Ermenistan’ın Bağımsızlığı ve Türkiye ile İlişkileri’nin 2014’e Kadar Yol Haritası
Sovyetler Birliği’nin dağılması üzerine Ermenistan 23 Ağustos 1991′de bağımsızlığını ilan etmişti. Türkiye, Ermenistan’ın bağımsızlığını tanıyan ilk devletlerden biri olmuş ve bağımsızlık sonrasında ekonomik açıdan zor durumda olan Ermenistan’ a batılı devletlerin yardımlarının kendi sınırlarından geçmesine izin vermiştir.
Bağımsızlık Bildirgesinde Türk topraklarından ” Batı Ermenistan” diye söz edilmesi ve ardından yeni Ermenistan Anayasasının giriş bölümünde ” Ermenistan Bağımsızlık Bildirgesinde yer alan ulusal sınır ve arzularını tanıyarak” ifadesinin yer alması Türkiye’de, uzun vadede tazminat ve toprak taleplerini gündeme getirecek bir sürecin başlangıcı olarak yorumlandı. Nitekim Ermeni Parlamentosunun Şubat 1991’de Kars Antlaşmasıyla oluşturulmuş Türk- Ermeni sınırını tanımadığını açıklamasından sonra, 1992 baharında Ermenistan yazılı olarak iki ülke sınırını tanıdığını belirtmedikçe diplomatik ilişki kurmamaya karar verdi. Öte yandan, Ter-Petrosyan dahil hiçbir Ermeni yöneticisi 2001’e kadar açıkça ” Büyük Ermenistan” hayalinin Türkiye’ye yönelik hedeflerinden ve 1915’deki Ermeni soykırımı iddiaları nedeniyle doğabilecek tazminat taleplerinden vazgeçilmiş olduğunu ifade etmedi. Aksine 2001’in ilk aylarında çeşitli ülkelerde Ermeni diasporasının soykırım iddialarının uluslararası alanda tanınmasını sağlama girişimlerinden sonra, 12 Mart 2001’de Ermenistan Devlet Başkanı Paruyr Hayrikyan, Rusya’dan 1921 Moskova ve Kars antlaşmalarını feshetmesini ve bu antlaşmalarla ” haksız şekilde Türkiye’ye bırakılan” Kars ve Ardahan’ın Ermenistan’a iadesini talep etti. 11
Ermenistan’ın Türkiye’ye karşı izlediği politika, devlet başkanlarına göre değişiklik göstermiştir. İlk başkanları Pet-rosyan döneminde ikili ilişkiler iyi bir şekilde yürütülmüştü. Bunun temelinde, devletin yeni bağımsız olmasından dolayı Türkiye’nin ilişkilerde yeni bir başlangıç yapma isteği olmuştur. Pet-rosyan’dan sonra 2000-2008 yılları arasında Koçaryan’ın döneminde ise Koçaryan çözümsüzlük politikası izlemiş ve taviz vermek istememiştir.
2008’e kadar Ermenistan’da Türkiye’ye yönelik görüşleri etkileyen başlıca iki etkenden söz etmek mümkündür. Bunlardan birincisi 1915 trajedisi ve Türkiye’nin inkar politikalarının daha da buruk bir hava yaratması; ikincisi ise Türkiye’nin Dağlık Karabağ sorunu konusunda Azerbaycan’a verdiği destek idi. Özellikle kara sınırının kapanmasının ardından Ermenistan halkı Türkiye’yi Osmanlı Devleti gibi düşman bir ülke olarak algılamaya başlamıştı.12
2008’de Serj Sarkisyan, Ermenistan’ı izolasyondan kurtarma ve Karabağ sorununu çözüme kavuşturma kararı almıştır. Dağlık Karabağ’ın kendisine ait olduğunu iddia eden Ermenistan ve Azerbaycan arasında yaşanılan soruna, Türkiye’de dahil olmuştur. Ermenistan ile olan Türkiye sınırı bu sorunun sonucunda Türkiye tarafından kapatılmıştır. Bunun sonucunda Türkiye ile ilişkilerde yeni bir dönem başlatılmıştır. Bu dönemden sonra olanlar: Türkiye’nin, soykırım iddialarını incelemek için tarihçilerden oluşacak bağımsız bir komisyon kurulması teklifi Ermenistan tarafından kabul görmedi. Hatta Ermenistan Dışişleri Bakanı Vartan Oskanyan tarihçilerin bu konuda artık söyleyecekleri bir şey olmadığını ileri sürerek Türkiye’nin açtığı kapıyı hemen kapatma yoluna gitti. Erivan’dan bugüne kadar alınan karşılık, “önkoşulsuz görüşme” ve “önce sınırların açılması” gibi taleplerle sınırlı kaldı. Futbol maçının devlet başkanlarınca bir arada izlenilmesi teklifi bu açıdan bakıldığında işlevsellikten çok sembolik bir iyi niyet adımı sayılabilir. Çünkü Ermenistan hala Türkiye ile olan sınırını resmi olarak tanımış değil. Azerbaycan’ın yaklaşık % 20’si hala Ermenistan işgali altında bulunuyor. Soykırım iddiaları her platformda dile getiriliyor. Üst düzey Ermenistan yetkilileri hala Doğu Anadolu bölgesinden bahsederken “Batı Ermenistan” tabirini kullanıyor. Diaspora, tarihçilere başvurmak yerine bazı ülkelerin parlamentolarından soykırım olduğuna dair karar aldırmak için çaba harcıyor. Ortaya ilginç bir durum çıkıyor: Ermenistan Türkiye’den ön koşulsuz görüşme isterken aslında başta soykırımın kabulü olmak üzere kendi ön koşullarını gündemde tutmayı ama Türkiye’nin ön koşullarını gündeme getirmemeyi istiyor. Yani, Dağlık Karabağ işgalini gündeme getirme, soykırımı reddetme, sınırı tanımamı isteme ama sınırlarını aç demek istiyor.13
24 Nisan 2014’te Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, yüzüncü yılını doldurmaya yaklaşan 1915 Olaylarına ilişkin bir açıklamada bulunmuş ve iki ülke halkı arasındaki ilişkilerin iyileştirilmesinin önemini vurgulamış ve Ermenistan’ın kayıpları için üzüntüsünü dile getirmiştir. “Kadim ve eşsiz bir coğrafyanın benzer gelenek ve göreneklere sahip halklarının, geçmişlerini olgunlukla konuşabileceklerine, kayıplarını kendilerine yakışır yöntemlerle ve birlikte anacaklarına dair umut ve inançla, 20. yüzyılın başındaki koşullarda hayatlarını kaybeden Ermenilerin huzur içinde yatmalarını diliyor, torunlarına taziyelerimizi iletiyoruz.” 14
Erdoğan’ın bu açıklamasını, Diaspora inandırıcı bulmadı ve Ermenistan Cumhurbaşkanı Serj Sarkisyan ise yaptığı yazılı açıklamada Başbakan Erdoğan’ın mesajına değinmedi. Türk halkını düşman olarak görmediklerini belirten Ermeni Cumhurbaşkanı “O dönemde kendini riske atarak Ermenilere yardım eden Türkleri unutmuş değiliz” dedi.1
Ermenistan-Türkiye Çözüme İlerlerken Ülkelerin Güçlü ve Zayıf Yönleri:
1) Kim daha güçlü?
a) Askeri Açıdan: Ermenistan’ın ordusu 1992’de kurulmuş ve tarih boyunca, başka devletlerden yardım görmüştür. Türk ordusu 1920’de kurulmuş ve tarihsel sürece baktığımızda 1920 öncesinde de Türk devletleri askeri kapasite açısından her zaman güçlü olmuştur. Türkiye, bu bakımdan üstündür.
b) Ekonomik Açıdan: Her iki ülkenin de dış borçlanması olmasına rağmen, Ermenistan burada da daha zayıftır.
c) Uluslararası Alanda Güç Açısından: Ermenistan’ın kuruluşundan itibaren Diaspora’nın etkisi çok fazladır. Diaspora sayesinde hemen hemen her ülke ile ilişkilerini geliştirmiş ve pek çok uluslararası örgüte katılmıştır. Türkiye’de pek çok kuruluşa üye olmasına rağmen, Ermenistan kadar destek görmemektedir.
2) 1915 Olaylarına İlişkin hangi ülke daha güçlü?
Ermenistan’ın Diaspora ile birlikte hareket etmesi ve tüm Dünya’da yaşayan her Ermeni vatandaşının bu konuda bilgilendirilmesi, eğitilmesi ile herkesin görüş birliğinde olması sonucunda oluşturulan iç istikrar, Ermenistan’a güçlü olan taraf olma zaferini sağlamıştır.
Konudaki iç istikrarın sağlanması sonucunda, uluslararası alanı etkileme gücünün kaynağı olmuştur. Konu üzerine özellikle 1965 sonrasında yazılan kitaplar, makaleler, propoganlar, konferanslar ve en önemlisi Avrupa Parlamento’sunun kabul etmesi ile birlikte başka devletlerinde Sözde Soykırımı kabul etmesi önemlidir.
Türkiye her şeyden önce iç istikrarı sağlayamamıştır. Türk vatandaşları kendi aralarında Sözde Soykırımı kabul eden ve etmeyen olarak ikiye ayrılmaktadır. Konuya uzun yıllar kayıtsız kalmış ve konuya ilişkin çalışmalara geç başlamasının sonucunda, güçlü olmayı başaramamıştır.
3) 1915 Olayları ile ilgili Uluslararası Baskı Oluşmuş mudur?
Türkiye üzerinde ciddi bir baskı vardır. Örneğin; Türkiye’nin Avrupa Birliği sürecinde Ermeni Sorunu bir madde olarak artık yer almasa da, Fransa Hollanda gibi Sözde Soykırım Kanunu kabul eden ülkeler bu konuyu önüne getirmektedir.
Konunun insani yönü ağır basıyor olsa dahi, hukuki boyutu tartışmanın odağında yer almaktadır. Soykırım, tanımı açıkça yapılmış bir suçtur. Soykırım, herhangi bir vahşet olayını kabaca nitelendirmekte kullanılabilecek, jenerik bir kelime değildir. Suçların en ağırıdır. Böylesine bir suçlama siyasi hesapların insafına bırakılmamalıdır. Bu anlamda, Parlamentolar, mahkemelerin yerini almamalı ve konuya ilişkin hüküm vermemelidir. Aynı şekilde, Parlamentoların ve diğer siyasi kurumların tarih hakkında yargılarda bulunmak suretiyle tarihi siyasete alet etmemeleri gerekmektedir.16
4) Türkiye’nin toprak bütünlüğü güvence altında mı? Sınır güvenliği var mı?
Ermenistan Bağımsızlık Bildirgesi’nde, Doğu Anadolu toprakları Batı Ermenistan sınırları içinde gösterilmeye devam ettiği sürece bu bir tehdittir. Fiziksel bir tehdit gerçekleşmese de, Türkiye’ye ait olan bir bölgenin, Sevr Antlaşması’ndaki şekli ile Ermeni sınırlarına dahil gösterilmesi Türkiye’nin bütünlüğünin kabul edilmediğini kanıtlamaktadır.
Ermenistan-Türkiye sınırı kapalıdır. Sınırın açılması ile Türkiye, uluslararası alanda prestijini arttırabilir. Ayrıca sınırın açılması sonucunda yapılacak olan ticari geçişlerden de yarar sağlayacaktır. Ancak sınırın açık ya da kapalı olması fark yaratmaksızın, Türk ordusu hem sayıca hem de örgütlenme bakımından Ermenistan ordusuna göre daha güçlüdür. Bu nedenle, Türkiye’nin kendi ordusu tarafından güvenliği sağlanmaktadır.
Sözde Ermeni Soykırımı’nın Çatışma Çözümü
1915 olaylarının travmatik sonuçları Türkler ile Ermenilere bugün dahi sıkıntı vermeye devam etmektedir. 1915 olaylarına ilişkin olarak birbiriyle çatışan ve bir türlü uzlaşmayan ulusal tarih anlatıları, uzlaşı için gerekli karşılıklı empati ve özeleştirinin aşınmasına sebep olmaktadır. Türk ve Ermeni tarih anlatılarının uzlaştırılabilmesi için yapılması gereken, bu trajedinin nasıl gerçekleştiği hususunun nesnel şekilde incelenmesi ve doğru tarihsel bağlamın sebep-sonuç ilkesi ışığında ortaya çıkarılmasıdır. 17
Ermeni-Türkiye çatışma sürecinin çözümü uzun soluklu olmalı ve adım adım ilerleme sağlanmalıdır. Geçici çözümler ile bu sorunun aşılması mümkün değildir. Kalıcı çözüme ulaşılmalı ve bu yolda ciddi çalışmalar yapılmak zorundadır. Zira yanlış bir çözüm önerisi, çatışmayı yeniden tekrarlatabilir.
Ermenistan ve Türkiye arasında yapılan atölye çalışmalarında her zaman karşılıklı olarak geçmişte yaşanılanlar konuşulmuş ancak bunlar çözüm olmamıştır. Sadece birbirilerini hikayelerini dinlemişlerdir. Önemli olan tarihi sadece konuşmak ya da dinlemek değil, birlikte onu anlayabilme ve ona bir bütün olarak sahip çıkabilmekti. Tarihin çözülecek bir yanı yok, sadece anlaşılacak bir yanı var. Anlama ise zamana yayılmış çaba gerektirir, günübirlik devlet kararlarıyla sağlanamaz. 18
1915 Olayları yeniden tanımlanmalı ve her iki ülkede bu konuda objektif olabilmeli, birlikte çalışabilmelidir. Ortak bir üçüncü kültür sağlandıktan sonra halklar arasında diyalog süreci yeniden inşa edilmeli ve yaşanılanlardan dolayı var olan güzel olmayan his ve düşüncelerin yerini ortak paylaşımlar almalıdır.
Sonuç
Her çatışma kendine özgüdür. Bu nedenle çözümü de özgün olmalıdır. Ancak tüm çatışmaların çözümünde ortak tek bir nokta vardır: Empati. İnsan her zaman insani yönünü korumalıdır. Dünya’da insanlar bir bütündür ve her ne olursa olsun, karşısındakine empati ile yaklaşabilirse tüm sorunların çözümü mümkündür.
Dostluk, hoşgörü ve barış içinde bir arada yaşamış Türkler ve Ermenilerin, sekiz yüz yıllık geçmişi unutulmuştur. Şimdi unutulanları, yeniden hatırlama zamanıdır.
7Kemal Oğuz Çakır,Uluslararası Hukuk Bakımından Ermenilerin Soykırım İddialarının İncelenmesi, 3 Şubat 2012, Akdemik Perspektif, http://akademikperspektif.com/2012/02/03/uluslararasi-hukuk-bakimindan-ermenilerin-soykirim-iddialarinin-incelenmesi/
11 Baskın Oran, Türk Dış Politikası Kurtuluş Savaşından Bugüne Olgular, Belgeleri Yorumlar Cilt 2: 1980-2001, İstanbul, İletişim Yayınları,2009, s. 408
12 Aybars Görgülü, Alexander Iskandaryan ve Sergey Mınasyan, Türkiye- Ermenistan Diyalog Serisi: Yakınlaşma Sürecini İncelemek, Aralık ,TESEV Yayınları,2010, s. 14
1 Ekrem Yaşar Akçay, Ermeni Sorunun Tarihsel Gelişimi ve Son Ermeni Açılımı, Gümüşhane Üniversitesi Sosyal Bilimler Elektronik Dergis, Sayı 4, Haziran 2011
http://www.tbmm.gov.tr/komisyon/insanhaklari/pdf01/33-36.pdf
2 Laçiner, Sedat, Ermeni Sorunu,Diaspora ve Türk Dış Politikası,Uluslararası Stratejik Araştırmalar Kurumu Yayınları, Ankara, Kasım 2008, s. 4
3 Paçaman,Recep,Dünden Bugüne Fener Rum Patrikhanesi, https://www.academia.edu/5562733/Dunden_Bugune_Fener_Rum_Ortodoks_Patrikhanesi
4Oral Sander, Anka’nın Yükselişi ve Düşüşü- Osmanlı Diplomasi Tarihi Üzerine Bir Deneme, İmge Kitabevi Yayınları, Ankara, 1993, s.256
5 1915 Olayları ve Türk Ermeni-Uyuşmazlığı, AVRASYA İncelemeleri Merkezi, Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı -Temel Dış Politika Konuları , http://www.mfa.gov.tr/data/DISPOLITIKA/brosur-tr.pdf
7 A. Tcherep Spiridovitch, Türksüz Avrupa, Çeviren: Atilla Ataman, İstanbul, Pınar Yayınları, s.121
8 1915 Olayları ve Türk- Ermeni Uyuşmazlığı, http://www.mfa.gov.tr/1915-olaylari-ve-turk_ermeni-uyusmazligi-genel-bakis.tr.mfa
13 Fatih Özbay, Filmler ve Futbol Maçları Arasında Türkiye-Ermenistan İlişkileri, 29 Temmuz 2008, BİLGESAM ,
http://www.bilgesam.org/incele/997/filmler-ve-futbol-maclari-arasinda-turkiye-ermenistan-iliskileri/#.U4iohYvosiR
14 Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın 1915 olaylarına ilişkin mesajı, 24 Nisan 2014, http://www.mfa.gov.tr/basbakan-sayin-recep-tayyip-erdogan_in-1915-olaylarina-iliskin-mesaji_-24-nisan-2014.tr.mfa
15 Dünya, 24 Nisan 2014, Aktif Haber, http://www.aktifhaber.com/sarkisyan-erdoganin-mesaji-icin-ne-dedi-971462h
16 -17 1915 Olayları ve Türk-Ermeni Uyuşmazlığı Genel Bakış, http://www.mfa.gov.tr/1915-olaylari-ve-turk_ermeni-uyusmazligi-genel-bakis.tr.
18Hrant Dink, İki Yakın Halk İki Uzak Komşu, İstanbul, Hrant Dİnk Vakfı Yayınları,Temmuz 2008, s. 46
Kaynakça
Ekrem Yaşar Akçay, Ermeni Sorunun Tarihsel Gelişimi ve Son Ermeni Açılımı, Gümüşhane Üniversitesi Sosyal Bilimler Elektronik Dergis, Sayı 4, Haziran 2011
Laçiner, Sedat, Ermeni Sorunu,Diaspora ve Türk Dış Politikası,Uluslararası Stratejik Araştırmalar Kurumu Yayınları, Ankara, Kasım 2008
Tcherep Spiridovitch, Türksüz Avrupa, Çeviren: Atilla Ataman, İstanbul, Pınar Yayınları
Oral Sander, Anka’nın Yükselişi ve Düşüşü- Osmanlı Diplomasi Tarihi Üzerine Bir Deneme, İmge Kitabevi Yayınları, Ankara, 1993
Şenol Kantarcı, Tarih ve Uluslararası İlişkiler Boyutuyla Ermeni Dosyası, Ankara, Lalezer Yayın, 2007
Hikmet Özdemir, Arnold Toybee’un Ermeni Sorununa Bakışı,Ankara, Türkiye Bilimler Akademisi Forumu, 2005
Baskın Oran, Türk Dış Politikası Kurtuluş Savaşından Bugüne Olgular, Belgeleri Yorumlar Cilt 1: 1919-1980, İstanbul, İletişim Yayınları,2009
Baskın Oran, Türk Dış Politikası Kurtuluş Savaşından Bugüne Olgular, Belgeleri Yorumlar Cilt 2: 1980-2001, İstanbul, İletişim Yayınları,2009
Aybars Görgülü, Alexander Iskandaryan ve Sergey Mınasyan, Türkiye- Ermenistan Diyalog Serisi: Yakınlaşma Sürecini İncelemek,TESEV Yayınları,2010
Hikmet Özdemir, Kemal Çicek, Ömer Turan, Ramazan Çolak, Yusuf Halaçoğlu, Ermeniler: Sürgün ve Göç, Ankara,Türk Tarih Kurumu, 2005
Berna Türkdoğan, Türk-Ermeni İlişkileri( Tehcirden Günümüze), Yayınlanmamış Doktora Tezi, Ankara,Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2006
Laçiner Sedat, Hangi Ermeni Sorunu?, Ankara, Uluslararası Stratejik Araştırmalar Kurumu, 20011

Yorumlar kapatıldı.