Mustafa Güneş
M. Kemal, soyadı kanunu çıktığında Agop olan adına dokunmamış ancak Dilaçar soyadını vermiş, o da M. Kemal’e karşı bir jest olarak Atatürk soyadını önermişti. Yani “En Büyük Türk”ün soyadını bir Ermeni vermişti. Ne İroni değil mi?.. İşe bakın ki TRT, Dilaçar’ın vefat haberini verirken, Atatürk’ün bile dokunmadığı Agop adını (bir ırkçılık rezaleti olarak) söylemeye dili varmamış, Adil Dilaçar olarak vermiş, üstelik birkaç gerçek aydın dışında kimse rahatsız olmamış, bu faşistlik de TRT’ye kâr kalmıştı… Kader mi, trajedi mi, yoksa rezalet mi dersiniz bilemem. Ama adına Türk Dil Kurumu denilen ve 80 yıldır sırf Türk Dilini geliştirip araştırmalar yapmak adına kurulmuş olan kurum, bu süre zarfında bir türlü derli toplu bir “etimoloji sözlüğü” ortaya koyamamış; iş gene yaramaz, deli dolu ve kabına sığmaz, durumdan vazife çıkaran bir ”Ermeni Dölü”ne kalmıştır: Sevan Nişanyan.
***
Irkçılık ve milliyetçilik konusunda Afrika aslanları gibi kükreyen Türk Irkçıları, konu kendi dillerine, yani Türkçeye geldiği zaman pısırık kediye dönüyorlar.
Çünkü birinde hiç beyin gerektirmeyen, sadece ilkel ve barbar dürtüler güdümünde salla salya bildiğin kadar şovenizm sabuklamaları;
Diğerinde beyin, enerji, disiplinli çalışma ve bilgi gerek.
Cumhuriyet kurulduğunda kurucuların ilk kaygısı, adına Türkiye Cumhuriyeti dedikleri ülkenin, mevcut “insan halitasından” bir ulus çıkarmak olmuştur. Bunun ilk şartı ise, önce, karman çorman, bir diller salatası olan mevcut dilden kurtulup yeni bir dil yaratmaktı. Çünkü her kes bilir ki dil, millet (ya da ulus) olmanın olmazsa olmaz şartıdır.
TÜRK DİL KURUM KURULUYOR
Derhal önce “cemiyet”,sonra da “kurum”a dönüştürülen Türk Dil Kurumu kurulmuş ve memlekette ne kadar “dilbaz“ varsa M. Kemal’in başkanlığında toplanmışlardı. Kadere bakın ki kurucular arasında üç de “Ermeni Dölü” vardı. Bunlardan özellikle Agop Vartanyan, tam 9 dil biliyordu ve hemen hepsinde de uzmandı. Gene kadere bakın ki bu “Ermeni Dölü “ Cemiyetin “Genel Sekreterliğine” atandı.
Bu önemli dilcinin Türk Dili konusundaki derin bilgisi ve yeni kelimeler üretmedeki üstün yeteneğine hayran kalan M. Kemal, soyadı kanunu çıktığında Agop olan adına dokunmamış ancak Dilaçar soyadını vermiş, o da M. Kemal’e karşı bir jest olarak Atatürk soyadını önermişti. Yani “En Büyük Türk”ün soyadını bir Ermeni vermişti. Ne İroni değil mi?
İşe bakın ki TRT, Dilaçar’ın vefat haberini verirken, Atatürk’ün bile dokunmadığı Agop adını (bir ırkçılık rezaleti olarak) söylemeye dili varmamış, Adil Dilaçar olarak vermiş, üstelik birkaç gerçek aydın dışında kimse rahatsız olmamış, bu faşistlik de TRT’ye kâr kalmıştı.
VE NİŞANYAN
Kader mi, trajedi mi, yoksa rezalet mi dersiniz bilemem. Ama adına Türk Dil Kurumu denilen ve 80 yıldır sırf Türk Dilini geliştirip araştırmalar yapmak adına kurulmuş olan kurum, bu süre zarfında bir türlü derli toplu bir “etimoloji sözlüğü” ortaya koyamamış; iş gene yaramaz, deli dolu ve kabına sığmaz, durumdan vazife çıkaran bir ”Ermeni Dölü”ne kalmıştır: Sevan Nişanyan.
Kaç kitabı var hepsine ulaşamadım. Ancak kendimce önemli bulduğum “Adını Unutan Ülke”,”Yanlış Cumhuriyet” ve “Sözlerin Soy Ağacı” (Türk Dilinin Etimoloji sözlüğü) adlı kitaplarını temin edip okuyabildim. Bunlardan özellikle ikisi,”Adını Unutan Ülke” ve “Etimoloji Sözlüğü” her zaman elimin altında bulunan kitaplardandır. “Adını Unutan Ülke”, Türkiye’de Türkçeleştirilen yer adlarının ve karşısında orijinal isimlerinin bulunduğu dev bir eser.
“Etimoloji Sözlüğü”ne gelince: Bu ülkede yayınlanmış hemen tüm sözlükleri temin etmiş ve elimin altında bulundurmuş biri olarak belirteyim ki kapsam olarak, mevcut sözlüklerin hepsini içine koysanız ancak yarısını dolduracak kapasitede bir kitaptır.
Üstelik bu yaramaz ve hapiste çürümeyi hak etmiş adam, bu eserini kitap olarak basmakla yetinmemiş, bir de internet sitesi kurup herkesin faydalanacağı hale getirmiş.
BU ADAM ŞİMDİ HAPİSTE ÇÜRÜTÜLMEK İSTENİYOR
Suçu, Şirince denilen, kendisi oraya yerleştiği güne kadar çok kimsenin adını dahi duymadığı bir Ege Köyünü dünya gündemine yerleştirmeye, orayı bir turizm beldesi yapmaya çalışırken, kimi evlerde ( tabi aslına uygun olarak) onarımlar yapmaya kalkışmakmış.
Hemen Tarihi eserlere zarar verdiği gerekçesiyle “mükerrer suç “ dizisi halinde yargılanıp peş peşe hükümler verilerek içeri atılmış ve dünyanın gözü önünde bir daha dışarı çıkmamacasına bir cezalar bombardımanına tabi tutulmuştur.
Çünkü bu ülkede göz bebeğimiz gibi korumamız gereken tek tarihi mekân orasıydı. Sanki “Harran Sit Alanı”ındaki yüzlerce ahır, ağıl ve briket damların tamamı tahliye edilip yıkılmış; ülkede camiye çevrilmediği için ahır olarak kullanılan kiliselerin hepsi onarılıp Hıristiyan vatandaşların ibadetine açılmış; Akdeniz ve Ege bölgelerindeki bütün sit alanların hepsi de pırıl pırıl, özellikle Didim Apollon Tapınağı onarılıp tamamen orijinal hale getirilmiş; bir tek Nişanyan bu ülkenin tarihi eserlerini tağyir, tebdil ve imha etmiş.
DE GAULLE (DÖ GOL) VE SARTRE
Olayı bilmeyen yoktur. Ama yeri geldiği için tekrar hatırlatmak gereği duyduk.
1960‘lı yıllardır. Cezayir Halkı, Fransa’ya baş kaldırmış, bağımsızlık istemektedir. Fransa ise orayı kendi toprağı kabul ettiğinden, olayı bir “vatan bölünüyor” histerisine dönüştürerek isyanı, Fransa Tarihi’nde sonsuza kadar en büyük kara leke olarak kalacak bir vahşetle bastırmaya çalışmaktadır.
Ülkede şovenizm öylesine pompalanmış ki, yalnız devlet değil, Fransız Halkı’nın da neredeyse tamamı bir şovenizm histerisine kapılmış, bu vahşete karşı olan aydın ve halk kesiminden kimse tek muhalif laf etmeye cesaret edememektedir.
O kadar ki, karşı çıkanlar vatan haini olarak hemen içeri alınmaktadır
Jean Paul Sartre dünyaca ünlü bir Fransız Filozoftur. Aydın ve filozofluk namusu gereği halkının ve ülkesinin giriştiği böyle bir vahşet krizini kabul etmemekte ve tek başına Paris’ın en kalabalık meydanında bildiri dağıtmaktadır.
Yakalayıp gözaltına alırlar. Haber bomba etkisi yapar ve Cumhurbaşkanı Dö Gol ‘e ulaşır. Dö Gol, Fransa’nın Milli Kahramanı, sağcı, katı milliyetçi, eski askeri ve politikacısı; Sartre ise solcu ve sosyalist kesimin en ünlü temsilcisidir.
Dö Gol hemen ilgili bakanı çağırır ve;
– Sarter’ı tutuklamışsınız?
İlgili;
-Evet efendim. Vatana ihanet içinde…
Dö Gol;
-Bana bakın! Sartre Fransızların gurur duyduğu bir evladıdır. Sartre gibi Fransız evlatların tarihten gelen dokunulmazlıkları vardır. Sartre’i tutuklamakla Fransa’yı tutuklamış olursunuz. Fransa, Sartre gibi evlatları sayesinde Fransa olmuştur. Sartre Fransa’dır. Fransa’yı tutuklayamazsınız, derhal bırakın! Der.
NİŞANYAN DA TÜRKİYE’DİR
Mensubu olmadığı halde, bir halkın dilini o halkın dilcilerinden daha ileriye taşımış, bir ömrü bu yoldu harcamış biri artık soyuna sopuna bakılmadan Türkiye demektir. Nişanyan gibi birini iki nedenle hapiste çürütmek yanlıştır. Biri, bu halkın diline verdiği emek için; diğeri de dünyaya sırf Ermeni olduğu için hakkında bunca cezanın kesilmiş olduğu algısını vermemek için…
Hepimiz ve herkes bilir ki bu güne kadar hiç kimseye bir tarihi eseri izinsiz onardığı için bu kadar seri ve acımasız hüküm verilmemiştir.
Dolayısıyla kendim dahil, bu ülkedeki bütün aydınlar bu ceza serisinin sırf yaramaz bir Ermeni Dölü olduğu için kesildiği inancındadır. Dünya da böyle algılamaktadır.
BUNU DURDURUN
Hrant Dink Cinayetinin değişik bir versiyonu olarak yürütüldüğü ve “öldüremedik ama hapiste çürütelim” algısının daha çok yerleşmesini istemiyorsanız, bu hapiste çürütme dehşetini durdurun. Yoksa sonuçta Hrant’tan daha ağır bir vebal ve sansasyona sebep olur, daha ağır sorumluk altında kalırsınız.
Ayrıca Tarih boyunca beyni bedenine sığmayan her zeka ve dahinin toplumun aptal kurallarını sarstığını, bu tepkiler ilk bakışta delilik veya yaramazlık biçiminde algılansa bile, zamanın onları haklı çıkardığını, değişimin Nişanyan gibilerin bu statik ve aptal kuralları sarsmasıyla sağlandığını azıcık tarihten haberdar olan herkes bilir.
Tarihin çöplüğü onun gibileri cezayla terbiye edeceğini düşünenlerle doludur.
Cumhurbaşkanı sabah akşam ona buna sövüp saymaktan biraz başını kaldırıp bu işe bir atmalıdır.
Yoksa hem Nişanyan gibi bir değere, hem daha Hrant Cinayetinin ağır vebalini taşıyan bu ülkeye ve insanlarına, hem de vicdan taşıyan herkese yazık olur.
Yeter artık! Bu devletin ırkçı yapısından utanmaktan bıktık. Bizi daha fazla utandırmayın!
Yorumlar kapatıldı.