İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

S.O.S. Antisemitizm!

Frankfurt’da Soykırım Karşıtları Derneği, ADÖG bildirisini eleştiren bir bildiri yayınladı. Ali Ertem adına yapılan açıklamada şu görüşlere yer verildi:“Ankara Düşünceye Özgürlük Girişimi” (ADÖG), Edirne Valisi Dursun Ali Şahin’in, 22 Kasım 2014 tarihinde dile getirdiği antisemit nefret söylemini protesto etmek amacıyla bir açıklamayı kamuoyuna imzaya açtı.

Bu güne kadar antifaşist, anti ırkçı, cephede bildiğimiz solcu devrimci demokrat geçmişinde ağır bedeller ödemiş, ezilen halklar meselesine özellikle de soykırım mağduru halklar meselesine duyarlılıkları ile tanıdığımız aydınların, antisemitizme karşı tavır adına kendilerinin antisemit pozisyona düşmeleri, bizi büyük bir hayal kırıklığına uğrattı. Bizler antisemit klişeler üzerinden antisemitizme karşı mücadelenin imkânsız olduğu kanısındayız. Bunun nedenlerini, bir kamuoyu açıklaması çerçevesinde düşünülebilir imkânlar dâhilinde özetlemeye çalışacağız.

1. ADÖG, imzacıları, İsrail devletine Yahudi düşmanlarının gözlüğünden bakmaktadırlar. Türkiye kamuoyuna İsrail devletini potansiyel suçlu ve mücadele edilmesi gereken bir düşman olarak tanıtmaktadırlar. Türk devletini ve onun direksiyonunda oturan asker sivil bürokratlarını, “Siyonist İsrail devletinin işlediği suçlar için Türkiyeli Yahudileri cezalandırmayı düşünecek kertede nefret suçuna yatkın yöneticiler…” oldukları için eleştirmektedirler. Eğer ki, Türk devlet erki, “kendi” Yahudi vatandaşlarını değil de, onların tabirleriyle “Siyonist İsrail devletini” cezalandırsa, herkes bundan büyük bir memnuniyet duyacaktır. En azından sesini çıkarmayacaktır.
“Siyonist İsrail devleti” kavramı, global antisemitizmin, Yahudi halkının Filistin’de devlet olarak var olma hakkına karşı icat ettiği antisemit bir klişedir. Türkiye toplumunun hemen hemen bütün kesimlerinin (sağ, sol, liberal) İsrail devletinin meşruiyetini tartışma konusu yapmak, ya da reddetmek için kullandığı bir klişedir.
Musevi halkın kanı ve canı pahasına kurulan İsrail devleti, yurdundan sürgün edilen Yahudi halkının, dünyanın hemen hemen bütün ülkelerinde uğradığı aşağılanmalardan, toplu kıyımlardan, pogromlardan ve modern çağın 20. yüz yılında, insanlığın gözleri önünde eşi benzeri görülmemiş Nazi barbarlığının soykırımından sonra, hayatta kalmayı başaranlar için bir sığınaktır. O ülke, o topraklar, Yahudi halkının da yurdudur.
İsrail devleti, Yahudi halkının önüne çıkarılan bin bir engeli nice direniş ve mücadeleler sonucu bertaraf ederek, kendi yurdu üzerinde, birleşmiş milletlerin de onayı ile kurduğu meşru bir devlettir.
Bunu içine sindiremeyen, her fırsatta İsrail’i haritadan silmeye yeltenen Holocaust’u kamuoyunda, özelliklede İslam dünyasında “Yahudi uydurması bir yalan” olduğunu propaganda edecek kadar seviyesizleşen eski ve yeni Nazilerle birlikte, bir elinde “KURAN”, diğer elinde “KAVGAM”, ortaçağ karanlığının insanlığa meydan okuyan İslami-faşizmidir.
2. ADÖG “anti-siyonizm”in ne anlama geldiğini açıklarken şu görüşlere yer vermiş:“İşgal ettiği topraklarda Yahudilerden başkasına yaşam hakkı tanımayan Siyonist fikir ve pratiğe karşı olmak, yani anti-Siyonist olmak başka şey, anti-Semitizm ya da Yahudi düşmanlığı başka şeydir…”
“Anti-siyonizm” günümüzde her türden Yahudi düşmanlığının içinde yer aldığı, İsrail’e ve Yahudi halkına karşı yönelen dezenformasyonların, iftiraların komplo teorilerinin kılıfıdır. Bu antisemit akımın taraftarlarına soracak olursanız hiç kimse Yahudi düşmanı değillerdir! Ama militan “anti-Siyonist”dirler.
Tıpkı toplumumuzdaki “bölücülüğe ve “PKK-terörüne” karşı olan “Kürt dostları” gibi. Kürt halkını “bölücülük” ve terörle özdeşleştirmek Kürt ulusunun ulusal haklarına karşı savaşmanın, örgütlü yapısını dağıtmanın ve kendi yurdu üzerinde köleleştirmenin gerekçesinden başka hiçbir şey değildir.
Keza Ermeni halkını bütün kötülüklerin anası kabul eden Türk ırkçıları bile Ermeni düşmanı olmadıklarına yemin billâh ederler. Ermeni düşmanlığı “Sözde soykırım”, “Ermeni terörü” ve “gâvur” gibi kavramların içinde yürütülür.
Antisemitizme “karşı” olmak adına “anti-Siyonist” olmakta bu örneklerle benzerlik içindedir. “Anti-Siyonizm”, sözde dünyayı ele geçirmiş Yahudi lobisinden, dünya finans sistemini ele geçirmiş Yahudi sermayesine, siyonist işgalden savaş kışkırtıcılığına, kan emicilikten Siyon bilgelerinin protokollerine vs. steryotipleştirilmiş antisemit düşüncelerin altına sokulduğu örtüdür.
ADÖG bildirisi, bu antisemit düşünce akımından kendisini ayırt etmemektedir.
3. ADÖG’nin İsrail devleti ile bağlantılı olarak “İşgal ettiği topraklarda Yahudilerden başkasına yaşam hakkı tanımayan Siyonist fikir ve pratiğe karşı olmak” adına ortaya attığı iddia da antisemit önyargının bir ürünüdür. Zira İsrail nüfusunun %20’si Arap halkı ağırlıkta olmak üzere Yahudi olmayan halklardan oluşmaktadır. Bütün etnik farklılıkların, İsrail’in devlet olarak varlığını tanımak koşulu ile örgütlenmelerinin seçme ve seçilme haklarının önünde hiçbir engel yoktur. Bizdeki %10’luk seçim barajına karşılık İsrail’de seçim barajı %3,2dir. Yeni İbranice ve Arapça İsrail’in kamu hayatında kullandığı resmi dilleridir. İsrail devlet olarak bağımsızlığını ilan etmesinden buyana, halkın demokratik iradesinde askeri müdahalenin yeri yoktur. İsrail’de farklı inançlara mensup (Müslüman, Hıristiyan) halkların Yahudi halkıyla birlikte yaşadığı hatta binlerce Filistinlinin yaşamını idame ettirmek için yıllardır her gün Filistin özerk bölgeden sınırı geçerek İsrail’de çalışmak üzere giriş-çıkış yaptığı bilinen bir gerçektir. İsrail, Arap ırkçısı İslami kuşatmaya ve buna arka çıkan bütün Arap dünyasına, İran İslam Cumhuriyeti ve TC devletine rağmen, karşılıklı güven ortamında birlikte ve iyi komşuluk ilişkileri içerisinde yan yana yaşamın yol ve imkânlarını aramaktadır. Karşılıklı güven ortamında birlikte yaşamanın temelini dinamitleyen esas gücün İsrail değil, İsrail’i haritadan silmek isteyen ortaçağ karanlığı ve ardındaki aynı kafa yapısına sahip antisemit güçlerdir.
Gerek İsrail devletinin kuruluş aşamasında gerekse devlet bağımsızlığını ilan ettiği tarihten (14 Mayıs 1948) buyana geçen zaman içinde ortaya çıkan itilaflar, yürütülen savaşlar dikkatle analiz edildiğinde, anti-Yahudi güçlerin Orta Doğuda Yahudi halkının devletleşmesini engellemek için ellerindeki tüm imkânları kullandıklarını görmek mümkündür. Aslında bu katı antisemit tutum, Yahudi halkını, başından itibaren ebediyen sürgün hayatına mahkûm etmek istemiştir.
Tüm bu gerçeklere rağmen ADÖG’nin, “İşgal ettiği topraklarda Yahudilerden başkasına yaşam hakkı tanımayan Siyonist fikir ve pratiğe karşı” olma kavramı, antisemit “kutsal” ittifaka destek olmaktan başka bir anlam taşımaz.
“Anti-Siyonizm”i bir madalyon olarak kabul edecek olursak, bir yüzü antisemitizmin ta kendisi iken, diğer yüzü de Filistin “dostluğu”dur. 1960’lı yıllarda ivme kazanan anti-Yahudi “Filistin dostluğu” Türkiye solunun gözünü bir hayli kör etmiştir. Burada dostluğun koşulu, İslami gericiliğin antisemitizmine mutlak ortak olmak, her türlü eleştirici yaklaşımdan uzak durmaktır. Beka Vadisine inen her devrimcin “gerilla eğitimi”, eline tutuşturulan silahın hiç itirazsız İsrail’i hedef almasıyla başlar. Onlarca yıldır gelenekselleştirilmiş Yahudi düşmanlığı, Türkiye solunun bu güne kadar sorgulamayı göze alamadığı en temel zaaflarından bir tanesidir. Bu yapısal antisemit duruşla ciddi bir yüzleşme cesareti göstermeden Türkiye solunun ne soykırım mağduru halklar meselesine nede genel anlamda ezilen halklar meselesine tutarlı bir duruş göstermesi mümkün değildir.
Frankfurt, 9 Aralık 2014
Verein der Völkermordgegner e.V. Frankfurt / Main
Soykırım Karşıtları Derneği (SKD); Kontakt : Ali Ertem, Tel.: 0049/69/5970813; E-Mail: skd@gmx.net

Yorumlar kapatıldı.