İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Küba’ya cami Türkiye’ye kilise!

Yusuf Karaca
AKP iktidarı, yüklenmiş küresel rolleri aksatmadan bir fiil yerine getiriyor. Üstelik de, eşikten süpürülmüş olmalarına rağmen… Papa’yı Ak Saray’ına davet ederken kullandığı dil ve üslup “şecaat arz ederken sirkatin söyler” türünden. “Dinsiz” dedikleri Atatürk, Meclis açılışını dua ve Kur’an ile yapmış iken, kendilerini “ümmetin lideri” diye tanıtanlar, saraylarını Papa ile açıyorlar. Papa’ya yazılan mektupta “Yüce kişiliğinizi ülkemizde ağırlamaktan onur ve mutluluk duyacağız” deniyor. Papa’ya “yüce kişilik” diyen bir ağız, Müslüman ağzı olamaz. Bu benim fikrim değil, İslam’ın kırmızı çizgisidir.

Peygamberimizin, Hıristiyanların inanç önderlerine yazdığı mektup ortada…
“Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla, Allah’ın kulu ve Resulü Muhammed’den, Kıbtilerin Büyüğü Mukavkıs’a…” şeklindeki hitaba dikkat buyurunuz lütfen. “Kıbtilerin Büyüğü” ifadesi çok önemli bir ayrıntı. Sen ancak Kıptilerin büyüğü olabilirsin demek istiyor.
“Allah Resulü Muhammed’den Habeş Necaşisi Ashama’ya…” hitabı da öyle. Her iki mektupta da, karşı taraf beni kabul etsin diye kendi kimliğinden taviz vermek asla söz konusu değil.
Ve üçüncü mektup: Allah’ın kulu ve elçisi Muhammed’den, Bizanslıların büyük reisi Herakliyus’a: “Selam hakikat yolunu izleyene (olsun)!”
Bu mektupta da aynı ölçüler var. Selamı bile iman şartına bağlıyor, Allah’ın Peygamberi. Fıkıh ölçüsüdür: Kâfir’e selam vermek, Müslüman’ı diden çıkartır. Gayri Müslim ölülerine rahmet dilemek Müslüman’ı kâfir yapar.
Onların din önderi, onları bağlar. Bir Müslüman, başka dinlerin önderine “Papa Cenapları” veya “yüce kişilik” gibi laflar ederse, Allah’ın ayetlerini inkâr manası taşır ki, buz gibi gâvur olur.
“Kutsiyetpenahları” farsça bir deyim olup, sığınılacak ulu kişi demektir. İsteyen istediğine sığınır, bu konuda kimseyi eleştiremeyiz. Bu ülkenin kurtarıcısına Müslüman olduğu halde  “ulu önder” demenin bir zamanlar şirk olduğunu söyleyenlerin, Papa’yı “sığınılacak kişi” olarak addedenlere karşı suskunlukları, ultra-münafıklık olsa gerek!
Papa’ya bu ülkede, bildiğimiz dört kişi mektup yazmıştır. Bu dört kişi, aslında Türk milletinin nasıl bir oyunla karşı karşıya olduğunu da ele veriyor. İlki Sait Nursi, ikincisi Öcalan, üçüncüsü Gülen, dördüncüsü ise Sayın Erdoğan…
Sait Nursi’nin mektubu ile ABD, ülkemizi Papa öncülüğünde “yeşil hat” bekçisi yaptı. Gülen’in mektubu ile dinlerarası diyalog ‘cemaat’e “hizmet” görevi olarak verildi. Tayyip Erdoğan da zaten Medeniyetler Arası ittifak’ın ve BOP’un eş başkanı oldu. Öcalan’ın Hıristiyanlığı öve öve bitiremediği mektup, Papa’dan “özgürlük savaşçısı” unvanı almasını sağladı.
Bugün “Yeni Türkiye” dedikleri süreçte, bu isimlerin oynadıkları rollere bir daha bakın. Bakın da, Türk’e biçilen kefenin hangi ellerde dikildiğini bir görün!
Türk’ü imanından ve dininden ederek, nasıl bir kumpasa ve dönüşüme hazırladıklarını fark edin. “Küba’ya cami” diyenlerin, Türkiye’de açtıkları kırk bin kilise evinin ne anlam ifade ettiğini düşünün. Türkiye’de iktidarını “laik devlet, yıkılacak elbet” tezi üzerine bina edenlerin, Mısır’a laiklik önerisi ne kadar gayri samimi ise bu ülkede kırk bin kilise açmışların Küba’ya cami demesi de aynı samimiyetsizlik örneğidir.
Bu zihniyet için din-iman, yüklendikleri küresel vazifelere malzeme olduğu kadar önemlidir. Küba’ya giremeyen Emperyalizm, cami ile sokulmaya çalışılıyor. Türkiye’ye kırk bin kilise ne anlam ihtiva ediyorsa, Küba’ya cami de aynı küresel anlamı ihtiva eder.
Küba’ya cami istemede samimi olan bir zihniyet, Papa’nın Saray’a gelmesi için bu kadar dil döker mi? Üstelik de, İslam’ın bütün kırmızıçizgilerini ters yüz ederek. Gülen’in mektubu ile Erdoğan’ın mektubunu üst üste koyun, zerre fark göremezsiniz.
İkisi de Papa’yı “büyük kişi” ilan ediyor. İkisi de Papa karşısında ezilip, büzülüyor. Birisi “kutsiyetpenahları” diyor, diğeri “Papa cenapları”… İkisi de “diyalog” diyor. İkisi de Papa’ya sığınıyor. Papa’nın davetlerini kabul etmesi için ikisi de eğilip bükülüyor.
“Müslüman’ım” dediği halde bu iki kişiyi peygamber gibi görenlere yazıklar olsun. Peygamberin mübarek mektupları ortadayken, gerçeği görmeyen gözler kör olsun. Papa’yı sığınak olarak gören anlayışlara “din-iman” diyenlere yuh olsun. Üç günlük dünya menfaatine, dinlerini çok az bir bedele satanlara eyvahlar olsun.
Küba’ya cami Türkiye’ye kilise, küresel vaftiz siyasetidir. Kapitalizmin bir avluda buluşturduğu, “cami-kilise-havra” şeytan üçgeni ile dünyayı  söğüşleme projesine din demek mümkün değil. Hele “İslam” demek hiç mümkün değil.

Yorumlar kapatıldı.