İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

“Ermeni Danışman!”

Daily Sabah yazarı Etyen Mahçupyan Başbakan danışmanı olduğu günden bu yana kendisine ulaşan olumlu-olumsuz tepkileri ve “Ermeni danışman” algısı üzerinden uğradığı haksızlığı yazdı. Ermeni diasporasında ve Ermenistan toplumunun aydın kesiminde bugünlerde şöyle bir değerlendirme çok revaçta: ‘Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı’nın bir Ermeni’yi başdanışman olarak ataması, 1915’in yüzüncü yılına yaklaşıldığı için düşünülen taktiksel bir adımdır. Dahası bu adımın soykırımın inkârı yönünde bir hamle olduğu da açıktır…’

BAŞBAKAN NEDEN ERMENİ BİRİNİ SEÇTİ?
Ermenilerin büyük çoğunluğu, aynen birçok başka mağdur azınlık gibi, dünyanın kendi meseleleri etrafında döndüğüne dair güçlü bir kanaate sahipler. Bu Kürtlerde de hayli yaygın bir bakış… Hükumet ne yaparsa yapsın bunun ‘kendileriyle’ ilgili olduğunu düşünüyorlar ve öyle yorumluyorlar. Dolayısıyla Davutoğlu’nun bir Ermeni’yi, yani beni başdanışman olarak ataması birçok Ermeni’nin başlıktaki birinci kelimeye takılmasına neden oldu. Önemli olan hangi görüşlere sahip birinin başdanışman olduğu sorusu değildi. Onlar için önemli olan bir Ermeni’nin seçilmesiydi. Olaya böyle bakınca haliyle şunu sorarsınız: Acaba Başbakan niçin bir Ermeni seçti? O zaman da cevabı Ermeniliğin içinden vermek zorunda kalırsınız. Böylece Ermeni kimliğini araçsallaştıran bir açıklamayı bizzat kendiniz yapmış olursunuz. Türkiye’deki Ermeni aydınların epeyce çoğu da bu kısır algının içinde debelenip durmakta… Kendinize yapılanlardan hareketle ötekini tanımladığınız andan itibaren, ötekinin her yaptığını da ‘sizin için’ yapılmış sanabiliyorsunuz.
BENDEN ERMENİ GİBİ DAVRANMAM İSTENMESİ…
Ermeni danışmanın Ermeniliğinin önemsenmesinin ilginç bir uzantısı da var: Mademki söz konusu danışman Ermeni olduğu için seçilmiştir, o halde onun bir Ermeni gibi davranması gerekmektedir ve yaptıkları Ermeniliğe ne denli uyup uymadığı ile değerlendirilecektir. Meseleye böyle bakanlar kendilerinin yumuşak da olsa ırkçı bir bakışa sahip olduklarının farkında bile değiller. Çünkü benden ille de Ermeni gibi davranmamın beklenmesi, ilkesel açıdan bana Ermeni olduğum için yapılan olumsuz bir uygulamadan farksız.
Gerçek şu ki insan başdanışman oldu diye ne daha az ne de daha fazla Ermeni oluyor. Dahası meseleye benim özelimde bakacaksak, karşınızda ‘yerinde’ bir Ermeni’nin bulunduğu da söylenemez. Sosyal açıdan hiçbir zaman cemaatin içinde olmamış, kendi kimliğini tanımlarken Ermeniliği başa yerleştirmemiş birinden söz ediyoruz. Doğrusu benim için mesele önünde devasa bir reform süreci ve çözülecek sorunlar yumağı duran bir hükumeti olabildiğince etkilemek, ortak aklın üretilmesine katkıda bulunmaktan ibaret.
BAŞBAKAN İLE ARAMIZDA ERMENİ KELİMESİ GEÇMEDİ
Ermenilik bu misyonun içinde son derece ufak bir alana gönderme yapıyor. Türkiye’nin önündeki meseleleri sıralamaya kalksak ‘Ermeni meselesi’ ya da ‘soykırım’ konusu ancak ortalarda yer alır. Dolayısıyla bir danışman olarak benim sorumluluğum da bu konuya hak ettiği kadar önem verirken demokratlaşmayı teşvik eden bir yönde tavsiyede bulunmaktır. Ancak söz konusu meseleyi bugünün ve yarının Türkiye’si açısından hak ettiği yerden daha fazla önemseyeceğimi beklemek epeyce hayal kırıklığı yaratabilir.
Davutoğlu ile yaptığımız ve Başdanışmanlık teklifi ile karşılaştığım görüşmede Ermeni kelimesi hiç geçmediği gibi, Başbakan bana herhangi bir sorumluluk vereceğini de ima etmedi. Aksine bütün konuşması Türkiye’nin genel doğrultusu ve ihtiyaçları üzerineydi. Şunu kabul etmek birçokları için zor olabilir ama gerçek böyle: Türkiye’de etnik veya dinsel kimliğine hapsolmamış çok sayıda insan var ve bazen hayat onlardan bazılarını bir araya getirebiliyor.
DailySabah.com.tr

Yorumlar kapatıldı.