İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Marx’ta hayat yok!

Sevan Nışanyan
Aristokrasi ile feodalizm apayrı iki kavram. Marx (ve genelde 1848 devrimcileri) ikisini kasıtlı olarak karıştırır. Aristokrasi: merkezi elitin irsi bir zümrenin elinde olması. Türkiye’de bunun zerresi görülmedi. Feodalizm: taşrada merkezi devletten nispeten bağımsız yerel beylerin hüküm sürmesi. Osmanlı devletinin zayıfladığı dönemde, taşrada by default böyle unsurlar ortaya çıktı. Kürt, Arap, Arnavut vb. bölgeleri dışında pek organize bir yapıya kavuşamadılar. Tanzimatla başlayan ve Cumhuriyetle devam eden süreçte devlet teşkilatı güçlendirilince silinip gittiler. Silinmeleri iyi mi oldu, kötü mü oldu, emin olamıyorum.

***
Ömer Tuncer yazmış. “Sevgili Sevan Nişanyan (ulaşabilecek mi bilmiyorum), “Yanlış Cumhuriyet” kitabını da okudum. Osmanlı ve Kemalist Devrim’e bir de şöyle baksak mı diye düşünüyorum:
 1) Kemalist Devrim, bir Ümmet toplumuna (feodalizme, yani Aristokrasiye – Şark’ın “ağalık” ya da “beylik” düzeni de diyebiliriz) karşı yapılmış bir “Burjuva Devrimi” değil midir?!.
2) Bu hareketin başlangıçları, 13.yy’daki Babaîlik, Ahîlik ve erken Bektaşîlik hareketlerine kadar gider. Osmanlı da bu hareketlenmeler üzerine aynı çizgide kurulur. Murat Hudavendigâr’dan başlayan feodal karşı-devrim, 2.Mehmed(açıktan ilk sultandır)’le iktidara gelir, Kanuni ile oturur.
3) Evrensel nehir akmaktadır. Toplumsal değişim durmaz, Avrupa’da Renaissance hareketleri ve arkasından önce Amerikanın kuruluşu 1776 ve Fransız Devrimleri 1789 gelir ve bir sürü kargaşadan sonra Burjuva sınıfını iktidara taşırlar. Dolayısıyla akış içinde Aristokrat sınıfın da zaman içinde kuru bir kabuk olarak “atli arabasıyla düğüne gitme” dışında bir işlevi kalmayacaktır.
4) Renaisance sonrası Burjuva kültürünü -ki aynı zamanda Ortaçağ’a tepkidir- oluşturmaya başlayan Avrupa’ya özenmeye başlayan Osmanlı feodalizmi, kökleri kendisinde olmasına, yıkmak için karşı devrim yapmış olmasına karşın Avrupa’ya özenmeye önce lâlelerden başlar (1718-1730).
5) Aynı yy sonunda sosyal yapıda biçimsel Batılılaşma hareketleri gelir – 3.Selim ve 2.Mahmud – kılık kıyafet değişikliği, Anadolu Rum’unun “fes”ini benimseme, batılı gibi giyinme (Fransız Devriminin arkasından)…
6) İlk sosyal değişim hareketleri: Milliyetçi hareketler (Yunanistanın ayrılması) Gülhane Hatt-ı Humayunu, ardından tapu kanunu, hemen ardından Türkçülük: Jön Türkler… Onun da ardından Abdülhamit’in Osmanlı’yı “yerinde tutmak” için zorunlu zorlamaları (biraz da bugüne benziyor sanki).
7) “Akış” içerisinde, Feodalizme karşı Kemalist Burjuva (sermaye) Devrimi, liderinin Osmanlı feodal kültüründen gelen günahıyla, feodalizme karşı sermaye kültürü hareketi olmasının sevabıyla, bütün bunların üstüne oturan -belki de Osmanlı karşı devrimini de aşarak- 13.yy kültürü üzerine kurulmuş olan toplumsal bir hareket olarak değerlendirilmeli değil midir?”
Ömer bey,
Feci derecede yanlış bir analiz bana sorarsanız. Tarihi gerçeklikle herhangi bir bağını kuramadım.
Bir kere aristokrasi ile feodalizm apayrı iki kavram. Marx (ve genelde 1848 devrimcileri) ikisini kasıtlı olarak karıştırır. Aristokrasi: merkezi elitin ırsi bir zümrenin elinde olması. Türkiye’de bunun zerresi görülmedi. Feodalizm: taşrada merkezi devletten nispeten bağımsız yerel beylerin hüküm sürmesi.
Osmanlı devletinin zayıfladığı dönemde, taşrada by default böyle unsurlar ortaya çıktı. Kürt, Arap, Arnavut vb. bölgeleri dışında pek organize bir yapıya kavuşamadılar. Tanzimatla başlayan ve Cumhuriyetle devam eden süreçte devlet teşkilatı güçlendirilince silinip gittiler.
Silinmeleri iyi mi oldu, kötü mü oldu, emin olamıyorum. Avrupa deneyiminde özgün olan şey, devlet karşısında güçlü ekonomik, sosyal ve fikri dayanakları olan, kendi tercihlerini dayatabilen, püf deyince hizaya gelmeyen zümre ve bireylerin varlığıdır. Avrupa’yı güçlü kılan da, yaratıcı kılan da, ahlaken ve fikren üstün kılan da budur. Bizde böyle bir numara yoktu. Osmanlı’nın yıkılışı karambolünde var olmaya çalışan birkaç cılız unsuru da “Cumhuriyet devrimi” ezip attı.
Homojenleştirilmiş kitle toplumu iyi bir şey değildir. “İlerleme” yahut “burjuva devrimi” gibi palavralarla örtülebilecek bir şey de değildir. Bugünkü sıkıntılarımızın özü budur. Cumhuriyet’imizin bize armağanıdır.

Yorumlar kapatıldı.