İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Genç bir Hay’ın Kobanê’ye bakışı

Ragıp Zarakolu
Garin Çiloyan halep doğumlu, ama yaşadığı yer Boston’un yakınındaki Ermeni varoşu olan Watertown. Halen Boston Koleji’nde matematik doktorası ile meşgul, ama iktisat ve insan haklarıyla da ilgileniyor. Bir Ernest Hemingway ve Oscar Wilde tutkunu, ne geçse yine onlardan okuyor. 

Garen, geçenlerde ANF (EDF) organı olan. Armenian Weekly’de.
Biliyorsunuz cihadist bir bombalamaya maruz kalan Boston Maratonu sırasında, Watertown banliyösü, bu olayı travmatik bir biçimde yaşamıştı, Suriye’de yakınları olan aileler özellikle.
Garin Birleşik Devletler’de, Boston’da büyümüş biri, ama onun Kobanê’yi algılayışı, sözde İstanbul’da yaşayan bir ululalcıdan ya da dinciden çok daha bizden ve çok daha coğrafyamızdan. Her iki ideoloji hegamonyacı grup da Kobanê’ye küçümseyerek baktı.
“Nasıl olsa iki günde düşer” dediler. Ankara da öyle düşündü. Google’da görüntü bölümünde Kobanê diye girerseniz, Kobanê direnişinin ne anlama geldiğini daha iyi algılarsınız. Bir sınır haritası. Sınır’ın üst tarafı kırmızı TC bayrakları, alt tarafı ise siyah DAİŞ bayrakları. Ve ortada kuşatılmış bir cep. Şerefle yükeslen Kürdün bayrağı üstünde.
Bu kent, insanlığın onurunu savunuyor onurla, 2 aya yakın bir süredir. Ankara aynı hatayı Suriye konusunda da yaptı. Suriye kısa sürede düşer dediler, politikalarını ona göre belirlediler. Oradaki otoriter rejimi düşüremediler, sadece en vahşi iç savaşlardan birinin fitilini körüklediler. Boylarından büyük oyunlara kalkıştılar. İdeoloji insanı böyle köreltir işte. Suriye düşmedi. Konanê de düşmüyor.
Türkiye en çok Suriyeli mülteci almakla övünüyor. Elbette alacak! Bütün bu mülteciler, ‘Yeni Türkiye’nin, ittihatçıların rüyalarını anımsatan çılgın hayallerinin kurbanı. Bari bu kadarını yapsınlar’.
Keşke birileri Garin’in yazısının tamamını Armenian Weekly’den bulup Türkçeye çevirse. Genç sosyalistlerimizden, anarşistlerimizden biri bunu hemen yapar diye düşünüyorum. (Biz 30 yıldır, Kerkera’nın ne olduğunu bazı sağır kulaklara anlatamadık, bir de bakalım genç bir Ermeni bilim insanı adayından dinlesinler).
Ben size sadece bir tadımlık tercüme edeceğim (www.armenianweekly.com)
 “6 Haziranda DAİŞ güçleri, Musul’u ele geçirdi… Askerleri ve sivilleri öldürdüler… Bütün çatışma bir haftadan kısa bir sürede bitti. Onbinlerce insan yerinden yurdundan oldu ve Hristiyanlardan arındırıldı… Eçmiatzine bağlı Ermeni kilisesi de aralarında olmak üzere, dinsel mekanlar tahrip olundu. Bu yeni Sünni İslamist grup Halifelik ilan etti ve Şeriat kanunlatını yürürlüğe koydu.
Bunun da ötesinde DAİŞ, Êzidî toplumunun imhasına yönelik bir kampanya başlattı, ağırlıkla Kürtlerin ve Êzidîlerin yaşadığı batı yönünde. Ağustos ayında yüzbinlerce Êzidî Erbil ve Kerkük yönünde kaçarken, bunların bir bölümü Sincar dağında kuşatıldı, aç ve susuz, 50’ye yakın sıcaklıkta… Bir sürüsü sıcaktan ve susuzluktan öldü. Erkekler katledildi, kadınlar ve kızlar köle olarak satıldı ya da şeri nikaha zorlandı..
ABD destekli Kürt Peşmergesi, Sincar’ı kurtarmayı başaramadı, ama Demokratik Birlik Partisi’nin özsavunma güçleri YPG/YPJ (Halk Öz Savunma Güçleri/Kadın Özsavunma Güçleri), DAİŞ güçlerine karşı koyup, Sincar’da mahsur kalan Êzidîler için bir koridor açmayı başardılar…
DAİŞ, Irak ve Suriye’deki yeni saldırılar için hemen Türkiye sınırındaki Kobanê kentini stratejik bir üsse çevirmek amacıyla amansız bir aldırı başlattı.
Kobani, Suriye-Türk sınırında Ermeni soykırımından sağ çıkmayı başaran Ermeniler tarafından kurulmuştu. İlk yapılanma, Berlin’i Bağdat’a bağlamak üzere Almanlar tarafından inşa edilen tren hattının istasyon binası etrafında gelişmişti. Daha sonra kuzeyden gelen. Kürt mülteci akını ile, Kobani bir köy olmaktan çıkıp, üç Ermeni kilisesinin varolduğu bir şehir haline gelmişti. 1960’larda Kobani Ermenilerinin göç edip, Ermenistan’a yerleşti. Kürt halkı hala kent tarihinin bu bölümünü çok iyi hatırlamakta…
YPG/YPJ, kadın ve erkek militanları evlerini, halklarını ve kentlerini savunmak için kahramanca bir direniş sergilediler.
Bu yeni, acımasız İslamcı grup kendi sınırına yakın savaşırken, Türk devletinin bakışı bambaşkaydı. Kobani’nin arka cephesindeki sınır Türk tankları ile kuşatılmıştı. Öte yandan Suriye İçsavaşı boyunca Türkiye sınırı İslamist militanların yol geçen hanına dönmüşken, Kessab gibi kentlere rahatlıkla saldırılar düzenlenebilirken, Türk ordusu genç Kürt ve anarşistlerinin sınırı geçerek, oradaki hemşehrilerinin direnişine katılmaları engellemeyi çok iyi bilmiş, Kobani ile dayanışma gösterileri yapanları, gazetecileri gaz bombasına boğmuştur…
İster Kobani DAİŞ’in eline düşsün ve uluslararası toplum yeni bir soykırıma tanıklık etmenin yükünü taşısın, ister bu kent İslamist saldırıyı püskürtmeyi başarsın, YPG/YPJ’nin cesareti, bu zamanlarda biz hepimiz için bir örnek teşkil etmiştir.
Türk devleti, iyi donanımlı bir köktenci İslamcı ordu karşısında bugün güvenli olabilir, ancak sınırında böylesi bir tümörün var olmasının ilerde nasıl aşırı bir insani krize neden olmayacağını kim bilebilir ki? Zaten bu insanlara yardımcı olmaya ne zaman istekli olmuştur ki? Kürtlere gelince, onların bir deyişi vardır: ‘Bizim dağlardan başka dostumuz yoktur.’ Bu deyiş, insan hakları ve demokrasi ile aydınlanmış 21. yüzyılda, kulağa çok doğru geliyor. Çanlar herkes için çalıyor. (Hemingway’in İspanya İç Savaşını anlatan, ‘Çanlar Kimin İçin Çalıyor’ romanına nazire.rz.)”
Bir sürü saçma sapan, masa başı safsatalar üretildi. Yok Kobanê düştü, yok düşmedi, efendim koalisyanın bombardımanı, acaba “akidemize ters mi? Bombalamasın desek bir türlü, bombalasın desek bir türlü. Devrimci cehennemde yanarız billah! Adımız çıkar emperyalizmin işbirlikçisi diye!
Genç bir Hay yukardaki analizi yapabiliyor, bizimkiler maazallah?
Eyvah, devrimci akide yine bozuldu? Pêşmerge geldi! Nolcek şimdi?
Kürt halkının dostları, Kürtlerin dayanışmasında sadece hoşnutluk duyar. Kürtler arası çelişkilerde bence onlara laf düşmez, gerçek Kürt halkının dostları iseler.
Kürdistan bayrağı ile Pêşmergenin geçişi başlıbaşına bir olay. Hani Arınç’ın deyimiyle, “Rabbim verdikçe veriyor! (Rabbe inanıyorsa, aslında Rabbin aldıkça alacağını da bilmeli ya, neyse, başka konu.)
İşte böyle olur. Sen silahsız gerillanın ülkeye Habur’dan dönüşünü, Kürt halkı tarafından coşkuyla karşılanışını çok gör onlara, biraz tezahürat oldu diye, barış sürecini durdur; işte böyle bir gün, Pêşmergenin silahları ile geçişine tanık olursun!
Kürt halkı, “bir daha asla” diyor. Bir daha asla kardeş kavgası/bırakuji olmayacak! 1992 rezaletinden sonra Kürt halkı bunun için ant içti. Çünkü sonra Bırakuji geldi, Güney’in iç savaşına dönüştü.
Onun için KDP ile olan Kobanê savunması için yapılan Hewlêr Antlaşması tarihi bir dönüm noktası. Bu anlaşmayı zorlayan ise Kürt halkının iradesi oldu.
Zor günlere girdik yine. Ergenekon’un serbest kalışından sonra “uyuyan hücreler” harekete geçti. Asla onaylanmayacak, “savaş suçu olan cinayetler işlenmeye başladı. Öyle her puşili öfkeli genci, öyle her bayrak indireni de Kerkeran falan sanmayın. Bu filmi çok gördük. Çekinmeyin, engelleyin onları, puşilerini indirin. Çıkacak yüzlere iyi bakın.
Bilinçli Kürt genci öfkesini, Kürt halkının ve bütün halkların düşmanı olanlara kullandırtmaz.
Kürt gencinin puşiye ihtiyacı yok! O zaten, Rojava’da, Şengal’de direnişte, Kerkük’te, Afrin Kürt dağında, Halep’in Kürt ve Ermeni mahallesinde direnişte! Hem de ölümüne.
Kimse yeni bir “kirli savaş” hayaline kapılmasın. Kapılanların sonu Saddam’dan beter olur!
(Kısaltılmış versiyon Agos’ta Ermenice olarak yayınlandı.)

Yorumlar kapatıldı.