Zahide Uçar
(Değerli okurlar, bu hezeyanları dikkatle okuyun ve kimlerin kimlerle işbirliği yaptığını düşünün. HYETERT) 2. İsrail Devletini kuracaklarından çok eminler ki, Büyük Ermenistan projesi de işleme kondu… Etyen Mahçupyan Davutoğlu’nun danışmanlık görevine getirildi. Mahçupyan Ermeni Soykırımı yapılmıştır diyen ve bu iddialar doğrultusunda çalışmalar yürüten bir gazetecidir. Ermeni tarihçi Dabağyan Mahçupyan’ın dış bağlantılarına dikkat çekmiştir. PKK’nın silah bırakması gündeme geldiğinde Mahçupyan PKK’ya “sakın silah bırakmayın” diyen şahıstır. Peki, Davutoğlu böyle bir ismi neden danışman almış olabilir? El altından verildiğini düşündüğümüz sözleri yerine getirmek amacıyla beraber bir çalışma yapmak için olabilir mi? Olabilir. Neden mi? AKP suç çetesi, Irak ve Suriye’de bulunan Ermenileri Türkiye’ye sığınmacı olarak aldı mı? Aldı. 1915 tehciri ile Suriye’ye giden Ermenilerin torunlarının “topraklarımızı almaya gidiyoruz” dediklerini önceki yazımızda belirtmiştik. Van-Akdamar adasında bulunan Ermeni kilisesi onarılıp çan takılarak ibadete açıldığında, Ermenistan’dan davetli bazı isimler gelmişti. Davutoğlu Ermeniler’e hitaben; “Bir gün topraklarınıza dönebileceksiniz” demişti. Tam da bu sıra bazı solcuların yere göğe koyamadığı İsmail Beşikçi’ye Ermenistan tarafından bir ödül verildi.
***
Şehitler Ölüyor, Vatan Bölünüyor. Gör Artık, Gör!!.
Hamasi beylik lafları bırakın. Bu ülke bölünmez diyebilmek için elinizde bir veri var mı? YOK!!. Bilimsel bir veriye dayanmayan her söz çözüm üretmek yerine rahatlamayı sağlar ki, bu durum tepki enerjilerini topraklamaya, söndürmeye, soğurmaya sebep olur.
Ortadoğu coğrafyası ve Türkiye üzerinde oynanan oyunları açık bir biçimde ortaya koyup tedbir almazsak değil bölünmek, gelecekte “Mohikanların Sonuncusu” filmine malzeme oluruz.
Lafı eğip bükmeyeceğim. Suriye’den aldığım haberler ve Güneydoğu’da görev yapan “adı bende saklı” bir askerimizin açıklamaları üzerinden ülkenin getirildiği yeri görün istiyorum.
Suriye’den gönderilen iletilerde aynen şunlar yazıyor:
“1-Zahide Hanım; iki saattir bizim burada(Şam’da) tepemize yağmur gibi bombalar yağıyor. Türk yetkilileri IŞİD teröristlerine sinyal kırıcılar vermiş.. Dün(28 Ekim 2014) 7 kişiyi kaybettik. Bunlardan ikisi arkadaşımızdı, diğerleri ağır. Lanet olsun işgalcilerle iş birliği yapanlara.. Erdoğan-Davutoğlu hükümeti destek verdikçe ne Türkiye’de ne de Suriye, Irak ve Lübnan’da asla bu savaş bitmeyecek.. Ayrıca Barzani ile Erdoğan anlaştılar. Kobani’den Peşmergeleri de Türkiye’ye alacaklar. Türkiye’de Peşmerge, PKK ve IŞİD’i kahramanlaştırmak için milleti hazırlıyorlar.. Şu anda 200 den fazla Peşmerge’ye Türk vatandaşlığı verilecekmiş. Erdoğan Barzani ile böyle anlaşmış. Türk Milleti’ni buradan uyarıyorlar. Türkleri koruyacak hiç bir devlet gücü yok. Çok kritik ve önemli şeyler oluyor. Kobani’de bir tek canlı Türkmen bırakmadılar. Aynı Hama’da, Humus’ta, Halep’te, Golan’da Türkmen varlığını yok ettikleri gibi. Şu anda bizim olduğumuz mahalleyi bombardımana tuttular.. Kendinize dikkat edin ve korumaya alın..Hazırlıksız bastıracaklar inanın.. Türk Hükümetine Türkler el atmadıkça, meclisi ele geçirmedikçe, hem Türkiye, hem de bölgede bu acılar ve savaşlar devam edecek. Yeminleri var, “bir tek Türk kalmayana kadar savaşacağız” diyorlar.
Suriye TV Ana Haber Merkezi; Türk yetkililerin IŞİD teröristlerine sinyal kırıcılar verdiğini, 2 gündür bu cihazları kullandıklarını, askerlerin bunların bombalarını çözemediğini 21 ana haberlerinde verdi. Türkiye resmen düşman ülke oldu. IŞİD teröristlerine sinyal kırıcıların verilmesini bir yorumcu değerlendirdi. “Türkiye’de Türkleri koruyacak bir devlet yoktur” dedi. Hem yaşadığım topraklar için, hem de Anavatanım Türkiye için çok üzüldüm.”
Mesajı değerlendirelim;
Erdoğan-Davutoğlu ikilisi IŞİD’e hala yardım ediyorsa(ki, mesajın doğruluğunu bir askerden teyit ettim), Kobani maskaralığı niçin oynanıyor?
Türk Milletini kandırıp tuzağa düşürmek için tabii ki.
İŞİD bahane edilerek PYD, PKK meşru hale getiriliyor. PKK terör örgütü olmaktan çıkarılıp, mazlumlar için savaşan kahramanlar haline getiriliyor.
ABD’nin Suriye ve Irak’ta IŞİD’i bombalama olayına gelince;
ABD ve ortaklarının Irak’a saldırdığı dönemde Irak’ta bulunan bir savaş muhabiri arkadaşımın verdiği bilgiler doğrultusunda yorumlayalım. Muhabir arkadaşım;
“ ABD’nin Irak’ta hedef binalara attığı bombalar kaldığımız otelin önünden geçip, u dönüşü yapıp, hiç şaşırmadan hedef binayı vuruyordu. O nedenle “sivillerin üzerine düşen bombalar yanlışlıkla atıldı sözü tamamı ile yalandır” demişti.
Peki, o akıllı bombalama sistemi şimdi IŞİD militanlarını neden imha etmiyor? Çünkü etmek istemiyor. IŞİD üzerinden Türkiye, Suriye ve Irak’ı bölüp 2. İsrail’i kuruyorlar.
Unutmayın, bu yıllarca sürecek bir Haçlı seferidir. 21. Yüzyıl Haçlı seferlerine hoş geldiniz Beyler ve Bayanlar…
Gelelim Güneydoğu’da görev yapan bir askerimizden gelen iletiye;
“Güneydoğu’da sokağa çıkmamamız için algı yaratmaya çalışıyorlar. Asker ailesini memleketlerine göndermeye başladı. Çocuklar okullardan alınıyor. Devlet yok imajı veriliyor. PKK şehir yapılanmasını bitirdi. İşin ilginç olanı ise polisin durumu… Polis istihbaratı dağıtıldı. Bölgeyi bilen, istihbaratı bilen personel çekildi. Acemi ekipler bölgede. Ve Yüksekova’da şehit edilen askerlerin failleri bulunmadı. Sadece hükümet göz boyuyor. . Günü kurtarıyorlar. Sokağa çıkamıyoruz artık. Kolluk gücü biziz ama kendimizi kollamaya başladık sadece.”
Polis istihbaratı nasıl dağıtıldı biliyor musunuz? Tabii ki paralel bahanesi ile… Bir zamanlar her derde deva Ergenekon(darbeciler) tezgahı vardı, şimdi paralel sahneye kondu. Üstelik paralel üzerinden operasyon daha kolay oluyor. Çünkü F-CİA çok nefret topladı. Çok ah aldı. Şimdi de bu ihanet şebekesine duyulan nefret üzerinden gene Türk Milleti’ne tuzak kuruluyor. Güneydoğu PKK ve İsrail için dikensiz gül bahçesine çevriliyor. İhanetin içinden ihanet, kumpasın içinden kumpas çıkıyor.
Asker üzerinde bu baskı devam ederse, asker içinde isyanlar baş gösterebilir. Fizik kuralıdır: Aşırı basınç nedeniyle patlama, dağılma meydana gelir.
Osman Baydemir Diyarbakır Belediye Başkanı olduğu dönemde Güneydoğulu gazetecilere verdiği iftar yemeğinde yaptığı açıklamada;
“Kuzey Irak’ta özerk bir Kürdistan kuruldu. Başşehri Erbil’dir. Kuzey Suriye’de özerk bir Kürdistan kuruldu. Başşehri Kamışlı’dır. İran’da da özerk bir Kürdistan kurulacak. Başşehri Mahabad olacak. Türkiye’de de bir özerk Kürdistan kurulacak. Diyarbakır’ın ismi değiştirilerek ‘Amed’ yapılacak. Başşehir Amed olacak. Bu 4 başşehir Avrupa Birliği’de olduğu gibi yanlarına Ermenistan ve Ürdün’ü de alıp, sınırları da kaldırarak ‘ortak para birimine’ geçecek ve ‘Büyük Kürdistan Birliği’ hayat bulacak.” Demiştir.
İğrenç bir algı operasyonuyla Kobani yaygarası koparılıyor. Suriye ile Türkiye arasında 911 km’lik bir kara sınırı vardır. 911 km’lin kara sınırımızın Suriye tarafı IŞİD’in kontrolündedir. Ayn El Arab(Kobani) denililen bölge 911 km’lik sınır içinde çok küçük bir alandır. Öyleyse Ayn El Arab üzerinden koparılan kıyamet neyin nesidir?
Denize açılan Kürt kılıflı bir İsrail devleti kurmak için kurulan tuzaktır tabii ki…
2. İsrail Devletini kuracaklarından çok eminler ki, Büyük Ermenistan projesi de işleme kondu.
Etyen Mahçupyan Davutoğlu’nun danışmanlık görevine getirildi. Mahçupyan Ermeni Soykırımı yapılmıştır diyen ve bu iddialar doğrultusunda çalışmalar yürüten bir gazetecidir. Ermeni tarihçi Dabağyan Mahçupyan’ın dış bağlantılarına dikkat çekmiştir. PKK’nın silah bırakması gündeme geldiğinde Mahçupyan PKK’ya “sakın silah bırakmayın” diyen şahıstır. Peki, Davutoğlu böyle bir ismi neden danışman almış olabilir?
El altından verildiğini düşündüğümüz sözleri yerine getirmek amacıyla beraber bir çalışma yapmak için olabilir mi? Olabilir. Neden mi? AKP suç çetesi, Irak ve Suriye’de bulunan Ermenileri Türkiye’ye sığınmacı olarak aldı mı? Aldı. 1915 tehciri ile Suriye’ye giden Ermenilerin torunlarının “topraklarımızı almaya gidiyoruz” dediklerini önceki yazımızda belirtmiştik. Van-Akdamar adasında bulunan Ermeni kilisesi onarılıp çan takılarak ibadete açıldığında, Ermenistan’dan davetli bazı isimler gelmişti. Davutoğlu Ermeniler’e hitaben;
“Bir gün topraklarınıza dönebileceksiniz” demişti. Tam da bu sıra bazı solcuların yere göğe koyamadığı İsmail Beşikçi’ye Ermenistan tarafından bir ödül verildi. Agos gazetesinin haberine göre;
“Sosyolog İsmail Beşikçi, Diyarbakır eski Belediye Başkanı Osman Baydemir ve İsmail Beşikci Vakfı Başkan Yardımcı Avukat Ruşen Arslan, Batı Ermenistan Kongresi’nin davetlisi olarak Ermenistan’a bir ziyaret gerçekleştirdi. Ermeni soykırımı konusunda çalışmalara yapan Türkiyeli araştırmacılar için hazırlanan Gevorg Surenyants nişanı, bu sene ilk defa İsmail Beşikçi’ye verildi.
Yerevan Üniversitesi, insan hakları savunucusu olarak Baydemir’e de Ermeni sorunu ve varlıklarının korunması üzerine belediye başkanlığı döneminde yaptığı çalışmalardan dolayı nişan takttı.
Beşikçi: Kürdistan sorunu ve Ermeni sorunu ayrılamaz
Toplantıda bir konuşma yapan İsmail Beşikçi, Kürdistan sorunuyla ilgili araştırmalarının Ermeni sorununu karşısına çıkardığını, Kürdistan sorunuyla Ermeni sorunu arasında ayrılmaz bir bağ olduğunu o zaman fark ettiğini söyledi.
Baydemir: Soykırım torunlarının topraklarına gelme hakkı var
Osman Baydemir ise, dünyanın neresinde olursa olsun, soykırıma uğramış Ermenilerin torunlarının gelip kendi topraklarına yerleşme haklarının olduğunu ve kardeş haklarla birlikte yaşayabileceklerini söyledi.
Baydemir, Belediye başkanlığı döneminde Ermeni varlıklarının korunması yönünde yapılanlardan da bahsederek, Ortadoğu’nun en büyük Ermeni kilisesi olan Diyarbakır’daki Surp Giragos Kilisesi’nin onarılması ve ibadete açılmasını örnek verdi.
İsmail Beşikçi, Ruşen Arslan ve Osman Baydemir Yerevan’daki Tsitsernakabert (Serçelerin Kalesi) Soykırım Anıtı’nı ziyaret ederek Ermeni Soykırımı’nda hayatını kaybedenlerin anısına bir çelenk bıraktı. (ÖÇ/GK)”Agos
Abdullah Gül, ABD Dışişleri Bakanı Powell ile 2 sayfa dokuz maddelik bir gizli antlaşma yaptığını itiraf etmiştir (Vatan, 24 Mayıs 2003). O maddelerden biri de Ermenistan ile olan ilişkilerin Ermenistan’ın çıkarları doğrultusunda geliştirilmesiydi.
Demirtaş’ın kalkışma çağrısı üzerine sokağa dökülen ve 40 kişinin ölümüne sebep olan PKK’lı teröristler Diyarbakır nüfus müdürlüğünü yaktı. Ne tuhaf değil mi? Irak ve Suriye’de de önce nüfus kütükleri yakıldı. Osmanlı’nın son yıllarında ve Cumhuriyet döneminin ilk yıllarında da birçok nüfus kütüğü yakılmıştır. Mesela Tunceli’de yaşayan gizli Ermeniler ile ilgili bilgi istendiğinde, Elazığ nüfus kütüğü yakılmıştır ve Tunceli o dönem Elazığ’a bağlıdır. Sonrasında ise insanlar iki kişi şahit göstererek nüfusa kaydolmuştur. Hrant Dink’in “Türkiye’de kendini başka kimliklerde saklayan 500 bin Ermeni var. Asıl siz onların psikolojisi ile ilgilenin” demesi, öldürülmesinde etkili olan açıklamalardan birisidir. Bu açıklama diasporayı fazlası ile rahatsız etmiştir.
Yeni bir bilgiye daha ulaştım. Daha doğrusu, Türk Milletine kurulan kumpaslardan birini daha öğrendim desek daha doğru olur. Bir kişi muhtara gidip “ben bu adreste oturuyorum dediğinde(verdiği adreste oturanlar olduğu halde) muhtar kayıt yapmak zorunda imiş. Tuhaf olan ise;
Kaydı yapılan kişinin kaydı Nüfus kütüklerinde görünmüyor ama Başbakanlıktan görünüyormuş. Muhtarları belli illerde toplayıp konuştular. Yargı mensuplarına vaat ettikleri rüşvet niteliğinde maaş artırımı gibi, muhtarlara da maddi vaatlerde bulunulmuş. Toplantıya katılan ve konuyu bana anlatan kişi tuzağın farkında bile değildi.
Elimizdeki verileri bir araya getirdiğimizde, sığınmacı adıyla gelenlerin;
Verilen gizli sözler gereği yürütülen bir proje olduğunu düşünmek gerekir. Verilen sözlerin 2015 yılına kadar yerine getirilmesine çalışılıyor anlaşılan.
Hatırlayalım;
Ergenekon kumpasından tutuksuz yargılanan Star gazetesinin Uzan Grubuna ait olduğu dönem Ankara Temsilciliğini yapan gazeteci Hayrullah Mahmut Özgür, savunmasında;
“CİA’nın çektiği Erdoğan CD’sini izledim, sanık oldum” demiştir. Ergenekon davasının 82. Duruşmasında Özgür’ün çapraz sorguda verdiği bilgilere göre:
Tayyip Bey, belediye başkanı olduğu dönemde Zapsu ile birlikte ABD Başkonsolosluğu’nu ziyaret ediyor. Başbakan olması halinde neler yapacağını anlatıp sözler veriyor. İşte bu sahnelerin videosunu bazı kişiler Hayrullah Mahmut’a izletiyorlar.
Özgür’ün ifadesinden bir bölüm:
“Görüntülerde RTE, Neo-Sevr dediğimiz sonradan yaşananlarla somutlanan ABD’yle gizli anlaşmanın tüm maddelerini kabul ettiğini, Ermeni soykırımının kabul edileceği, Büyük Ermeni devletinin kurulması, anayasa değişikliği, AB uyum yasalarının değiştirilmesi, TSK etkisizleştirilmesi vb tüm hususları kabul ettiğini söylemektedir. Başkaca taahhütlerde vardı, aklımda kalan bunlardır. Görüntülerde Cüneyt Zapsu da bulunmaktadır.”
Değerli okur, millete umut vermek isteyen aydınlar şöyle diyor;
“-Türk milleti durur durur, ayağa kalkınca kimse durduramaz.”
Bu söz iyi niyetli ama aldatıcıdır. Millete umut verenler şartların 1919 olmadığını görmeli, milleti sloganvari sözler üzerinden rahatlatmayı bırakmalıdır. 1919 şartlarında emperyalist devletler ülkemizi düzenli devlet orduları ile işgal etti. Büyük savaş suçları işleseler de karşımızda devletler vardı. Oysa şu anda savaşlar terör grupları üzerinden yapılıyor. Türkiye’nin durumuna gelince;
AK suç çetesinin yürüttüğü siyaset nedeniyle Güneydoğu PKK üzerinden terörize edildi. Daha önce PKK’ya katılmayan halkın PKK’ya sempati duymasına, yardım etmesine neden oldular. Terör metropollere yayıldı. Şehirler silah deposu haline geldi. Bazı ihbarlar neticesinde güvenlik güçlerinin ele geçirdiği silahlar ürkütücü boyuttadır. Dünyadan toplanan ruh hastası psikopatlar, paralı asker olarak Suriye ve Irak’a geldi. Dolayısı ile hepsi aynı zamanda ülkemizde bulunuyor. El Kaide, insanları domuz bağıyla bağlayıp diri diri gömen Hizbullahçılar yeniden piyasaya çıktı. Ve binlerce yabancı istihbarat elemanı içimizde dolanıyor. Bir de Kobani bahanesi ile Peşmerge ülkeye sokuldu. Gelen Peşmergeler 1. Körfez savaşında Guam adasına gidip CİA’dan eğitim alan CİA elemanlarıdır. Ahmet Takan bazı peşmerge-CİA’nın “kaçarak”(!) kaybolduğunu yazdı. Gerçekten kaçtılar mı, yoksa asıl görev yerleri Türkiye mi?
Bu duruma nasıl geldik?
“Tüm gerçekler üç adımda gelirler: Önce alay edilir. İkinci olarak şiddetle karşı çıkılır. Son olarak, zaten belli olan bir şey denir ve kabul edilir.” Arthur Schopenhauer
Ne demişti kaçaksaray sultanı? “Biz alıştıra alıştıra yapacağız” demişti değil mi? Alıştırdılar. Hem öylesine alçakça alışanlar oldu ki;
İşgal altındaki mecliste bebek katili sapığın mektubu bile okundu.
Kısacası; karşımızda düzenli ordu yok. Türk Ordusunun morali nerede ise sıfıra indirildi. Ordudan istifalar arttı. Savaş pilotları istifaya zorlandı. İstifa etmeleri de kolaylaştırıldı. Donanma kumpaslarla perişan edildi. Jandarma yok edilmek isteniyor. Ordunun manevra kabiliyeti yok ediliyor.
Nizamülmük Siyasetnamesinden şöyle der; “Devlet idaresine kim gelir orduyu, askeri küçültmeye ve zayıflatmaya çalışır; bilin ki o vatan hainidir”
Evet, Türk Milleti ayağa bir kalkarsa onu kimse durduramaz. Fakat bu sefer karşısında düzenli ordu yok. Düşman her an her yerden çıkabilir. Ve 1919’un zararlı dernekleri her yerde beyin yıkıyor. O zaman ne yapmalıyız? Türk Milleti ayağa kalktığında kiminle savaşacağını iyi bilmelidir. Düşmanı tanımalıdır. Hazırlığını ona göre yapmalıdır. Bu uyarıyı yapmak milli aydınların görevidir. Mecburiyetidir. Ayrıca acildir. Neden mi?
Genelkurmay’ın mahremine, kozmik odaya boşuna girilmedi. Bu ülkenin direnç noktaları ve isimler tespit edildi. Unutmayın, herkes fişlendi. Bu ülkede yabancı istihbarat ajanlarının devlet içinde çalışmasını AK çete yasal hale getirdi. Dolayısıyla; kim kimdir, bütün bilgi ellerindedir. Irak işgal edildiğinde önce aydınlar ve bilim adamları yok edilmiştir. Yani; Irak halkı kör ve sağır edilmiştir. Bağışıklık sistemi çökertilmiştir.
Unutmayın; başarmak için, kiminle-neyle savaşacağımızı bilmek zorundayız. Başarmak için matematik akla ve gerçek bilgiye ihtiyaç var. Hayalcilik ise İNTİHARDIR.
Not: Türkiye Cumhuriyeti Devleti yıkılırsa, yerine yeni bir devlet, şeriat devleti kurulacağını sanıp, devletin yıkılmasını bekleyen zavallılara şunu söyleyeyim: Türkiye Cumhuriyeti Devleti yıkılırsa, Anadolu’da Müslüman kimlikli hiç kimse kalmaz. Çünkü bu savaşlar sadece enerji savaşları değildir. Batı’nın “kan davası olan” Haçlı Savaşlarının devamıdır. Ve işgal edilen ülkelerde ilk önce “en aşağılık kesim olan” işbirlikçiler yok edilir.
Yorumlar kapatıldı.