Geçen hafta Aydınlanma ilerlemeciliğin din olgusuna bakış açılarından bahsetmiştim. Aydınlanma’nın parlak çocukları rasyonalizm, amprizm, mekanistik ve evrimci yaklaşıma göre, dinler aslında dünyayı ve sosyal yaşamı tanzim etme ihtiyacından doğan bir yönetim şemasıydı. Aydınlanma bu şemayı Allah merkezli değil, insan ve ‘A’kıl merkezli olarak yeniden kurduğunda Allah inancı ve dinler ortadan kalkacaktı. Çünkü insanlar dinlerin sadece ve yalnız bir iktidar kullanma aracı olduğunu görecekler, ‘dine de Allah’a da ihtiyaç yok’ diyeceklerdi… Allah inancının da dinlerin de ortadan kalkmadığı gibi, yakın zamanda kalkmasına dair bir emare görünmediğini ifade etmiştim. Bu ilk tez çöktüğüne göre, dürüst ve ilkeli bir rasyonelin şu soruyu sorması gerekirdi: ‘Eğer din ve iman bir türlü yok olmuyorsa, insanda bu varlıksal bir olgu mudur? Leszek Kolakowski’nin cümleleriyle ‘Sair tatminlerle susmayan, ikame kabul etmeyen ve onlarda erimeyen dini ihtiyaç diye müstakil bir keyfiyet mevcut mudur?’
Anlamın Kaybı
Markar Esayan
Yorumlar kapatıldı.