İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Davutoğlu: Papa kadar itibar görmüyor

Dışişleri Bakanlığına geldiğimde verdiğim ilk talimatlardan birisi ‘bana uygulanan protokol neyse Diyanet İşleri Başkanımıza da uygulanacak’ demiştim, ama orada durmamıştım.’Fener Rum Patrikhanesine, Ortodoks Patriğine de aynısı uygulanacak’ demiştim. Neden? Eğer biz bütün dini kurumlara saygı göstereceksek ki göstermemiz siyasal bir tercihin, dini bir tercihin ötesinde toplumsal bir görevdir, o kurumların sıradan bürokratik yapılar halinden çıkarılması lazım, tehdit gibi görülmekten de çıkarılması lazım. Daha sonra Patrik Bartholomeos ile defalarca görüştüm, artık havaalanında karşılanıyorlar, büyükelçimiz tarafından. Kendisine özel davet veriliyor, çünkü Hristiyan vatandaşlarımız da bizim için eşit vatandaşlar ve onların kurumlarına da dini liderlerine de saygı gösterme zarureti var. Eskiden gayrimüslim bir dini liderin ziyareti bir tehdit gibi takibe alınan ziyaretlerdi. Şimdi teşvik edilen, kabul gören, imkan sunulan ziyaretlerdir. Hal böyleyken dini makam itibariyle Türkiye’de bütün Müslümanların itibar ettiği ve bütün Müslümanların dini hayatıyla ilgili çok özel bir görev yürüten Diyanet İşleri Başkanımıza gösterilen protokol yurt dışında ve yurt içinde en üst düzeyde olması benim beklentimdir, bunun da olağanüstülüğü yoktur, bir tercih

meselesi değil.”

***
Başbakan Ahmet Davutoğlu, Diyanet İşleri Başkanlığı’nda açıklamalarda bulundu, gazetecilerin sorularını yanıtladı.
Başbakan Davutoğlu, Diyanet İşleri Başkanlığındaki bilgilendirme toplantısının ardından Diyanet İşleri Başkan Mehmet Görmez ile açıklamalarda bulundu.
“Diyanet İşleri Başkanımıza gösterilen protokolün en üst düzeyde olması benim beklentimdir”
Başbakan Davutoğlu, Diyanet İşleri Başkanlığının devlet protokolündeki ve devletteki önem sırasını öne almak ve diğer dini liderlerin konumlarına dair bir çalışma olup olmadığı sorusuna da şöyle yanıt verdi:
“Diyanet İşleri Başkanlığımızı ben sıradan bürokratik bir kurum ve bürokratik hiyerarşi içinde bir yerde durması gereken bir kurum olarak algılamıyorum, dünyanın hiçbir yerinde de böyle algılanmaz. Ancak dünyanın her yerinde dini otoriteler özel bir protokole sahip olmuşlardır. Dışişleri Bakanlığına geldiğimde verdiğim ilk talimatlardan birisi ‘bana uygulanan protokol neyse Diyanet İşleri Başkanımıza da uygulanacak’ demiştim, ama orada durmamıştım.
‘Fener Rum Patrikhanesine, Ortodoks Patriğine de aynısı uygulanacak’ demiştim. Neden? Eğer biz bütün dini kurumlara saygı göstereceksek ki göstermemiz siyasal bir tercihin, dini bir tercihin ötesinde toplumsal bir görevdir, o kurumların sıradan bürokratik yapılar halinden çıkarılması lazım, tehdit gibi görülmekten de çıkarılması lazım. Daha sonra Patrik Bartholomeos ile defalarca görüştüm, artık havaalanında karşılanıyorlar, büyükelçimiz tarafından.
Kendisine özel davet veriliyor, çünkü Hristiyan vatandaşlarımız da bizim için eşit vatandaşlar ve onların kurumlarına da dini liderlerine de saygı gösterme zarureti var. Eskiden gayrimüslim bir dini liderin ziyareti bir tehdit gibi takibe alınan ziyaretlerdi. Şimdi teşvik edilen, kabul gören, imkan sunulan ziyaretlerdir. Hal böyleyken dini makam itibariyle Türkiye’de bütün Müslümanların itibar ettiği ve bütün Müslümanların dini hayatıyla ilgili çok özel bir görev yürüten Diyanet İşleri Başkanımıza gösterilen protokol yurt dışında ve yurt içinde en üst düzeyde olması benim beklentimdir, bunun da olağanüstülüğü yoktur, bir tercih meselesi değil.”
Papa kadar itibar görmüyor!
Başbakan Davutoğlu, Papa ya da Ortodoks patriklerinin Türkiye’yi ya da başka bir ülkeyi ziyaretinde, devlet başkanı statüsü dışında, dini lider olarak gösterilen itibarın Türkiye’de Diyanet İşleri Başkanına gösterilmesi gerektiğine vurgu yaparak, “Hangi inançtan olursa olsun ulvi görev yürüten dini makamlara sosyal nezaket olarak zaten gösterilmekte olan saygının siyasi olarak gösterilmesi toplumun beklentisidir ve bu laikliğe de kesilikle aykırı bir uygulama da değildir.
Dini hayatın tanzimi konusunda üstlenilen görev son derece hayatidir. Artık Diyanet İşleri Başkanlığımıza güven duyulması ve kendisini de belli temel değerler etrafında bütün dini gruplara açması lazım. Öyle dönemler yaşandı ki Türkiye’de belli askeri dönemlerde, 60 ihtilali sonrasında Diyanet İşleri Başkan yardımcılığına bir komutan atanmıştı veya 28 Şubat’ta danışman görüntüsünde bir görevli sürekli bu şeyi kontrol ederdi. Artık kontrol etme, güven sıkıntısı duyduğumuz bir kurum değil Diyanet İşleri Başkanlığı; saygı gören, saygı gösteren ve uluslararası itibara, devlet itibarına katkı yapan bir kuruluştur” diye konuştu.
Davutoğlu’nun sözlerinden öne çıkanlar şöyle;
-Biz her türlü mezhepçiliğe karşıyız. Kim mezhepçiliği körüklüyorsa, İslam’a en büyük tehditi yapıyordu. Bu barış anlayışını yayma konusunda Diyanet İşleri Başkanlığımızın çalışmalarına önem veriyoruz.
-Diyanet İşleri Başkanlığımızın gerek iç barışımızın korunması, ortak değerlerin muhafaza edilmesi, Türkçe, Kürtçe ilahilerin ortak bir şekilde yapılması büyük bir katkıdır. Bunların devam etmesi lazım.
-Bu sene hükümet kurulurken Diyanet İşleri Başkanlığını bizzat Başbakan’a bağlama kararı aldım.
-Diyanet İşleri Başkanlığımızı sıradan bir kurum olarak algılamıyorum, dünyanın hiçbir yerinde de böyle algılanmaz. Dünyanın her yerinde dini otoriteler özel bir protokole sahip olmuştur. Eğer biz bütün dini kurumlara saygı göstereceksek, bu toplumsal bir görevdir. O kurumların sıradan bürokratik yapılardan çıkarılması lazım. Artık havaalanında karşılanıyorlar büyükelçiler tarafından.
-Özetle, hangi inançtan olursa olsun, dini makamlara sosyal nezaket olarak gösterilmekte olan saygının siyasi olarak gösterilmesi laikliğe aykırı bir uygulama değildir.  Önemli olan öncelikli olarak saygı ve güven ortamının sağlanmasıdır.
“Güvenli bölge için üretilmiş haritalardır”
-Güvenli bölgelerin nerelerde olabileceği sorusu gündeme geldiğinde zikrettiğim unsurlar iradem dışında haritalara dönüşmüş. O üretilmiş haritalardır. Güvenliği bölgelerin insani bölgeler olduğunun altını çizdim.
-Nerede insani bir durum  söz konusu ise güvenli bölge orada olur.
Akil adamlar toplantısı
-Hükümet programını okuduğum aşamada çözüm süreci ile ilgili bir kurul oluşturduk. Son çözüm süreci toplantımızda bütünüyle son yaşanan gelişmeler dahilinde konuyu ele aldık. Çözüm süreci bizim kendi irademizle başlattığımız bir süreçtir. Kimseden izin almadan da yürüteceğimiz bir süreçtir. Yaptığımız reformlarla çalışmalarımızı da sürdüreceğiz.
-Çözüm süreci kanunsuz faaliyetlere bahanesine de izin vermeyeceğiz.
-Akil Adamlar Toplantısı yapalım diye arkadaşlara talimat verdim. Bu pazar birlikte görüşeceğiz. Prensip olarak aynı isimlerle görüşeceğiz. Burada da en önemli şeyi psikolojik boyut. Son eylemlerle bu psikolojiyi yıkmak istediler.
Bunun için Akil İnsanlar Heyeti’ne ihtiyacımız var. Onları dinleyeceğim, bizim perspektifimizi anlatacağım. Bu sürecin sahibi olan herkesi ortaya çıkmaya davet ediyorum. İnananların çıkıp o şiddeti lanetlemesi gerekir. Bundan sonraki toplumsal çağrımız devam edecek.

Yorumlar kapatıldı.